GüncelMakaleler

ABD Emperyalizminin İncileri Bay Doran’ın diline düşerken…

"Bugün Rojava’dan Türkiye ve Lübnan ve Irak’a kadar onlarca “sivil toplum veya düşünce kuruluşu” adı ile bölgede faal olanların tek amacı, bölgede emperyalist politikaların hayata geçirilmesi için politik arenada alan açmak ve strateji üretmektir."

Amerikan bir düşünce kuruluşudur, Hudson Enstitüsü. Analizde bulunan şahıs Michael Doran. Enstitünün Ortadoğu Barış ve Güvenlik Merkezi kıdemli direktörü.

Bay Doran, ABD’nin Kuzey ve Doğu Suriye politikasında TC yerine PKK’yi stratejik partner olarak aldığından, adını YPG ve SDG olarak değiştirmesinin durumu kurtarmadığından, TC’yi dışlayarak ABD halkının kandırıldığından bahsediyor. Ek olarak, TC’nin olası işgal harekatının sadece Erdoğan’ın istediği bir durum olmadığını, Türk halkının büyük kısmının bu harekatı destekleyeceğini aktarıyor. Yani açıkça TC devletinin işgal için desteklenmesi gerektiğini, Türk halkının buna razı olacağını belirtiyor.

Bu Enstitü, kendisini özgür ve refah bir gelecek için Amerikan öncülüğünü destekleyen düşünce kuruluşu olarak takdim ediyor. Bu türden düşünce kuruluşlarının emperyalist devletlerin (tekellerin) politikalarını pürüzsüz şekilde hayata geçirmeleri için oluşturulmuş kuruluşlar olduğu gerçeği bütün ezilen halklar nezdinde bilinen bir gerçekliktir. Bugün Rojava’dan Türkiye ve Lübnan ve Irak’a kadar onlarca “sivil toplum veya düşünce kuruluşu” adı ile bölgede faal olanların tek amacı, bölgede emperyalist politikaların hayata geçirilmesi için politik arenada alan açmak ve strateji üretmektir. Hudson Düşünce Kuruluşunun da bundan öte bir fonksiyonu yoktur. Tüm dünyada ABD tekellerinin iktidarını ve ezilenlerin isyanlarının engellenmesini amaçlamaktadır. Diğer yanı ile kendilerine “akademik” süsü verdiklerinden ABD halkının kandırılmasında da önemli rol üstlenirler. Yazımızın konusu olmadığı için bu kısmı özet geçtik.

Bay Doran’ın söylemlerinde Biden iktidarının andaki pozisyonuna dair ipuçları görülebilir. Neyi amaçlıyor bu bay? ABD emperyalizminin almış olduğu yönelimi dillendiriyor. Burada gelecek dönem için Biden yönetiminin bir NATO partneri olarak faşist TC’ye daha fazla destek olacağının vurgusunu yapıyor ve kendi kamuoyunu şimdiden ikna yöntemine girişiyor.

Bölge çelişkileri malum… Emperyalist devletler nezdinde ABD-AB ile Rusya-Çin bloğunun karşı karşıya konumlandıklarını, Ortadoğu’daki işbirlikçi devletler düzeyinde esas olarak TC-Katar-Suudi Arabistan-İsrail ile Suriye-İran’ın emperyalist bloklara bağlı olarak konumlandıkları görülmektedir. Ancak bu aşamada elbette bölge devletleri birbirleri ile belli düzeyde temaslar/çatışmalar yaparak kendi sınırlarını/etki alanlarını genişletme niyetindedirler. Bu en fazla TC, Katar, İsrail ve İran nezdinde karşımıza çıkmaktadır. Suriye’nin işgali ve Rojava alanına yönelik işgal saldırıları ile İran’ın bölge düzeyinde Şii grupları kendi etkisinde örgütleme ve karşı kutba karşı bir bariyer olarak kullanma çabası uzun zamandır bilinmektedir. Tam da burada TC’nin gerilla alanlarına ve Rojava’ya yönelik saldırılarının emperyalist politikalardan bağımsız olmadıklarını daha net görebiliyoruz.

Ne diyorduk? Rojava Devrimi ile kazanılan hakların salt TC, Suriye ve İran’ı değil ABD ve Rus emperyalistlerini de rahatsız ettiklerini tanımlamıştık. Bölge gericiliğine yaslanan emperyalizmin, Rojava’da ortaya çıkan ve ezilenlere umut olan kazanımları görmezden gelmesi beklenemezdi. Durum tam da bay Doran’ın dilinde ifadesini bulduğu şekli ile ABD’nin Rojava’yı TC’ye peşkeş çekmesi gerektiği belirlemesinde suretini bulmaktadır. Bunun Biden yönetiminin gelecek süreçte (bunun ne kadar süre alacağı tamamen konjonktür ve direniş meselesidir) uygulayacağı politikanın ana omurgasını oluşturması beklenmektedir.

Nedir Biden’ı Erdoğan’a yaklaştıran ana sebepler?

Bölge gericiliğinin geliştirilmesi, dolayısıyla emperyalist dayanakların güçlendirilmesi, ezilen halklara umut olan devrim kazanımlarının boğulması ve elbette rakip emperyalist kutup karşısına daha güçlü bir blok oluşturma olarak okunabilir. TC ordusu gibi faşist ve NATO’nun ikinci büyük ordusu dururken Rojava’nın daha fazla desteklenmemesi gerektiğinden dem vuruyor Ortadoğu üzerine barış uzmanı bay Doran.

Bu söylemlerin altı elbette boş değil. Rojava’nın kendi gücüne yaslanarak direnmekten başka çaresi yok. Bu yol ezilen dünya halkları, özelde ezilen Ortadoğu halkları ile bütünleşmekten geçer. Gerillanın direnişi, faşist TC’nin genel olarak emperyalistlerin tekerine çomak sokmaktadır. Savaşın tabiatı gereğidir yaşanan. Diğer yandan İran’da halkın ayaklanması, Rusya-Çin bloğunun emperyalist politikalarına vurulan bir darbedir. Halkların isyanı, ilk etapta kendi ülke iktidarlarına yönelik gelişse de, sonuçta emperyalist politikalara karşı gelişim sergilemektedir. Dünya çapında emperyalizme karşı biriken öfkenin, ilk hedefi olan yerel işbirlikçi yönetimlerin (faşist Kemalist iktidar, gerici Molla ve Emirlik rejimleri, diktatör Baas rejimi ile siyonist iktidar) kalelerini sarsma potansiyeli giderek büyüyor. İran’daki kadın isyanı etkisini bütün coğrafyada hissettirdi.

Ezilen halkların bağrında taşıdıkları isyan tohumları ve bunları büyütebilecek enternasyonal dayanışma, emperyalistlerin büyük korkusudur. Buna karşı örülecek güvenlik bariyerlerinin yanısıra saldırı araçları olarak gerici/faşist devlet ve örgütlenmeler sahneye sunulmaktadır. DAİŞ bunun bir ön provasıydı. Afganistan’da Taliban, Pakistan’da aynı senaryo ile devam ettirilmektedir. Efrin’e El Nusra’nın sokulması bu gerici dalganın eseri olarak okunmalıdır.

TC devletinde tarikatlar faşist Kemalist geleneksel klik ile buluşturulmuş, sistem revize edilerek “tek adam” olarak vurgulanan rejim ile daha etkili bir şekilde savaşa hazırlatılmaktadır. İran kendi gericiliğini devam ettirmek için en acımasız bir şekilde isyanın üzerine gitmektedir. Emirlik ve krallıkları ile ünlü Arap yarımadasında aynı temelde İran karşıtlığı üzerinden Yemen’de savaş sürmekte, bu Emirler etki alanlarını genişletmenin hülyası ile yanıp tutuşmaktadırlar.

Rusya, manevralar atarak “TC’yi ve Suriye Arap Rejimi’ni “nasıl bir masada buluştururum”un hesabını yapadursun ABD ise SDG’ye açıktan “El Nusra cephesi ile birlikte Suriye’nin kuzeyini ve doğusunu yönetme”yi önermektedir. ABD’nin tek amacı bu alana hakim olmaktır. Bu temelde bu senaryo işlemediğinde TC’nin Rojava sınır hattı boyunca “30 km güvenli tampon bölge” önerisine sıcak bakacağını gösteren emareler mevcuttur. Yeri gelmişken ABD siyasetinde Pentagon ve Beyaz Saray’ın bazen aynı telden çalmadıkları, SDG ve TC politikasında bazen ayrı düştüklerini ancak süreç içinde güçlü olanın borusunun öteceğini dile getirmiş olalım. Ancak ABD tekelleri arasında öne çıkan ana akım, önümüzdeki süreçte kendisini Biden yönetiminde dile getiren politikaların belirleyicisi olacaktır. İbre, dalaşın kızgınlaştığını ve bölgesel savaşların artacağına işaret etmekte, Ortadoğu ve Kuzey Afrika başta olmak üzere Pasifik ve Latin Amerika’nın da önümüzdeki süreçte bölgesel kızışmalara sahne olacağını göstermektedir. Bu anlamda Pakistan-Hindistan, İran-Afganistan çelişmeleri ile Belucistan’da süren direniş, Ortadoğu ve Kürdistan’ın dört bir parçasında süren direnişlerin seyri kızışmaya dönüktür. Bunlar Doğu Avrupa ve Kafkaslar’da yaşanan savaşlara ek olarak gelişecek savaşlardır.

Önümüzdeki sene 2023 ve I. Emperyalist Savaşın hayaleti yeniden kapılarımızı çalmaya geliyor. Emperyalistlerin Ortadoğu’da çizdikleri sınır pratikte hükmünü yitirmiştir. Yeniden şekillendirilmesine ve egemenlerin andaki ihtiyaçlarına göre sınırların yeniden çizilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Ancak fark etmedikleri bir gerçek daha kapılarımızı giderek daha fazla dövmektedir. Ezilenlerin her geçen gün artan öfkesi tüm coğrafyada iyiden iyiye kendisini hissettiriyor. Yoksulluğun ve kuraklığın getirmiş olduğu sorunların yanısıra emperyalistler arası dalaşın getireceği savaş ve talan kitleleri isyana götürüyor.

Bu süreçte en kritik soru elbette ezilenler cephesinde nelerin yapılması gerektiği üzerinedir. Yürütülen tüm mücadelelerin bir örgütlülüğe dönüşmesi can alıcı noktadır. Birleşik mücadelenin zorlukları malumumuzdur ancak açtığı alan üzerinden devrimci kesimlerle karşılaşıyor, onlarla geniş kitlelerin acılarına ve sıkıntılarına dokunuyoruz. Bu durum, örgütlülüğe imkan tanımaktadır. Giderek kabaran öfkenin taşması karşısında devrimci bileşenlerle birlikte bu dalgayı doğru yöne kanalize edebilir, örgütlü zemini güçlendirebiliriz. Kitleler güven duymak ister, istikrar görmek ister. Yapılanlar bunun teyididir. Korkular aşıldı, adımlar atıldı, birçok sorun geride bırakıldı. Şimdi önümüzde duran daha başka sorunlara kafa yorma ve pratik açılım yapma zamanıdır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Diğer içerik
Kapalı
Başa dön tuşu