GüncelMakaleler

DENEYİM | Koronalı günlerde hamurun felsefesi

Yarınımızı güzel kılmak için üretmekten vazgeçmemek, yaratıcı yol ve yöntemler arayışında olmak, durmaksızın yol almaya çalışmak ellerimizin işlevli olmasını sağlayacak bugün.

Bundan bir sene kadar önceydi… Dört duvarın arasında iki yılımı geride bırakmış, üzerine de bir ay eklemiştim. Etrafıma örülen duvarlar, dikenli teller, dikdörtgene sığan bir gökyüzü, parmaklıklı pencereler, güneşi sadece günün ortasında görebilmek, baharın gelişinin doğada yarattığı canlanışın verdiği coşkuyla dışarıya özlemin artışı, dışarıya ilişkin hayaller ve özlemler…

Bunun yanında ülke gündeminde yer alan ve bulunduğumuz koğuşta da süregelen açlık grevlerinin vermiş olduğu direngenlik ruhu. Yani birçok duygu ve durumun çemberinden geçtiğim-geçtiğimiz günlerdi.

Dört duvarının ardına çıkmama ise sadece aylar kalmıştı. Bütün bu süre zarfında deneyimlediklerimin bende nasıl bir ben yarattığı, bunun dışarıya olan yansımasının nasıl olacağı, bir yıl sonra nerede olacağım ve ne yapacağım en büyük merağımdı.

Sonu gelmeyen voltalarımda günüme dair planlamalarıma dışarıya ilişkin planlarım ekleniyordu yavaştan. Günüme dair plan programımın tutması olasıydı da dışarıya ilişkin olanlar karşılığını bulur muydu bilmiyordum.

Dünya durmuyordu; nasıl ben 2 yıl önceki ben değilsem, dünya da bıraktığım dünya değildi. Yine de vazgeçmiyordum, sonuçta geleceğe ilişkin düşlerimi içeren ve umudumu besleyen şeylerdi bunlar. Umut ise yaşamanın anlamı bence.

Geleceğin belirsizliği besler umudu en çok. Olup bitecek belli değildir ve bir hamur olarak düşünürsek geleceği, şekillendirilmesi bizlerin, benim elimde. Bu gerçeğe ilişkin azıcık karamsarlık, hamura şeklini verenin ben-biz değil de başkaları olduğuna kanmak yaşamın anlamından uzaklaşmak anlamına gelir.

Evet, hamurun tutmasını sağlayan pek çok etmen var; bulunduğu ortamın sıcaklığı mayanın tutmasında önemli bir yere sahiptir mesela. Dış koşullar ve iç etmenler etkiler hamurun alacağı şekli şemali.

Ancak ona esas itibariyle şekil veren bizlerizdir.

Ellerimizin gücü, el-lerin yamanlığıyla sınanıyor!

Bütün bunları bu sabah vakitlerinde poğaça yapmak üzere hamur yoğururken bir bir aklımdan geçirdim. Evet, aradan bir yıl geçti ve “Bir yıl sonra nerede, ne yapıyor olacağım?” sorusunun cevabı bugün için, poğaça yaparken hamurun felsefesine odaklanmak. Ve bir yılın sonunda yine dört duvar arasında, gönüllü bir tutsaklığa hapsedilmiş durumdayım.

Gökyüzü temel ihtiyaçları karşılamak için çıkılan market ile ev arasında, pencerelerdeki parmaklıklar insanlar arasına örülmüş, dikenli telleri aramıza virüsten korunmak için bizler koyar olmuşuz. Bu tutsaklık rızaya dayalı olduğundan tehlikesi katmerli üstelik. Bir yıl önce toplumdan rızasız bir şekilde izole edilmiş ben, bugün kendime rızama dayandırılarak izole ediliyorum.

O günlerde özgür, eşit, sömürüsüz ve cinsiyetsiz bir dünya düşlediğim için hapsedilen bedenimle kendime ve topluma yabancılaştırılma amaçlı çeşitli uygulamalara maruz kalırken bugün daha sinsice yürütülüyor bu işler. Değişmeyen şey ise düşlediğim dünya…

COVİD-19 ile hayatımıza giren “Sosyal mesafe”nin gerekliliği birey-toplum arasındaki ilişkiyi bıçak gibi kesmek için bulunmaz nimet düşlediğim dünyanın yaratımından deli gibi korkanlar için.

Birey-toplumun bedensel sağlığı için elzem olan önlemler ruhumuzda kalıcı hasarlar bırakmak için kullanılıyor bu nedenle. Hamuru şekillendiren ellerimin, ellerimizin işlevsiz bırakılması; geleceğimizi birlikte şekillendirebileceğimiz gerçekliğinden uzaklaşmamız için.

Yani ellerimizin gücü, el-lerin yamanlığıyla sınanıyor bugün.

Fiziksel olarak yalnızlığımızı alt etmek…

Bir yıl önce arasında olduğum duvarların ötesinde açlık grevleri ile dayanışma amaçlı pek çok eylem ve etkinlik yapılıyordu. Gelen her haber yalnız olmadığımızı, birlikte ördüğümüz bu süreçte dayanışmanın kazanacağını gösteriyordu.

Taleplerin karşılanması bu sürecin kazanımla sonuçlanmasının en somut hali olsa da kazanım bununla sınırlı değildi nitekim. 6 ay boyunca süren bu direniş bizi teslim almak isteyenlere boyun eğmeyeceğimizi yinelememizi sağlarken dayanışma ruhunu ete kemiğe bürünmüştü.

Tek kişilik hücrelerinde direnenlerden çoklu koğuşlarda kalanlarına, dışarıda eyleme destek verenlere durum buydu. Yani fiziksel olarak yalnızlıkla çevrelenmişliğimizi alt etmiştik. Etrafımıza ısrarla örülmeye çalışan çemberi kırma eylemi gerçekleştirmiştik.

Benzer bir süreçteyiz. Etrafımıza örülen çemberi kırmanın yolu, fiziksel olarak yanyana olamasak da dayanışmamızdan ve birlikteliğimizden ödün vermemekten geçiyor.

Yarınımızı güzel kılmak için üretmekten vazgeçmemek, yaratıcı yol ve yöntemler arayışında olmak, durmaksızın yol almaya çalışmak ellerimizin işlevli olmasını sağlayacak bugün. Yaşamanın anlamı olan umudumuzu ancak bu şekilde korumak mümkün.

Sabah vakitlerinde yaptığım poğaçanın akıbetine gelince. Hamur tuttu, mis kokulu bir poğaça oldu. Dış etmenler, malzemenin uyumu ve onu yoğuran ellerin marifeti birleşince ortaya çıkan bu sonuç, yaşama dair önemli bir ipucu veriyor bence.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu