GençlikMakaleler

Suruç İçin Adalet |Geri Durmayacağız: Suruç’un Hesabını Soracağız!

"Dün ( 20 Temmuz) gençler tarihin en güzel yerlerinden birinde son sözü yine direnenlerin söyleyeceğini ve artık sokakları, halka yani gerçek sahiplerine açmak için geri durmayacaklarını “vurguladılar"

Suruç’un üzerinden tam 4 yıl geçti.

Bu dört koca yılda çok şey değişti. İlk andaki öfkeyle karışık hüznümüz bugün yerini kararlı bir cüretkârlığa bırakıyor.

Uzun süredir OHAL’lere, ihraçlara, kampüslerdeki faşist saldırılara, tacize, tecavüze , cinsiyet eşitsizliğine, geleceksizleştirilmeye, dilinin inkarına, kültürünün asimilasyonuna, işsizliğe, cinayetlere, ajanlaştırma politikalarına; kısacası bu içi çürümüş faşizmin her türlü pisliğine ve sokaklarda kol gezen kokuşmuş küçük burjuva anlayışların kirliliğine rağmen “bir grup radikal genç” örgütlenmekten, değerlerini savunmaktan vazgeçmedi.

Gezi direnişinden bu yana irili ufaklı eylemlerle, devlete de onun ajanlarına da, kolluğuna da, sivil faşistlerine de boyun eğmeyeceklerini söylediler.

Bunu söyledikleri bu süreçte “kaybettiklerinin, haklıyken haksız duruma düştüklerinin, başaramayacaklarının” çokça anti-propagandası ile karşılaşmalarına rağmen hem de. Hem de her seferinde en güzellerini en acımasız, gözü dönmüş saldırılarda kaybetmelerine rağmen…

Dün Suruç’ta ölümsüzleşen 33 Düş Yolcusu’nu andık. Kimimiz büyük bir öfke, kimimiz büyük bir hüzün, kimimiz derin bir umutsuzluk, kimimiz ise kararlı bir şekilde olduğu her alanda onların mücadelesini yaşatarak.

Yas tutmanın doğrusu yanlışı olur mu bilmiyorum. Ancak “kalpsizleştiğimizi, öfkemizden ‘onlara’ benzediğimizi, yanlış yaptığımızı” söyleyenlere rağmen, ölümsüzlüğe uğurladığımız siperdaşlarımızın yasını gözünde yaşla tutmak yerine, hiç bir şey yokmuş ve her şey normalmiş gibi yaşayanların içinden kararlı ve cüretkâr bir şekilde geçen siperdaşlarımız ve yoldaşlarımız ne gözaltından ne de işkenceden korkmadan bu karanlığı yardı.

Evet, bu bir kez daha oldu! Bunu yapan gençlerin dostu ve yoldaşı olmak ne kadar değerli!

Bu his, sigortalı bir işten de, “tek eşli” garantili “normal” bir yaşamdan da, iktidardan da, paradan da -en çok da paradan- daha güzel bir his.

Dün gençler tarihin en güzel yerlerinden birinde son sözü yine direnenlerin söyleyeceğini ve artık sokakları, halka yani gerçek sahiplerine açmak için geri durmayacaklarını “vurguladılar”

Bu biraz hafif kaldı doğrusu açık açık beyan ettiler ki;  “Bizler zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayanlarız, GERİ DURMAYACAĞIZ!”

Bence dünkü eylemlerin ve gençlerin tavırlarının gösterdiği bir kez daha buydu. Hem de öyle bir fraksiyonun gücü ile değil gençlerin birleşik ve kararlı mücadelesiyle. Burası özellikle çok önemli. Yıllarca küçük burjuva alışkanlıkların tuzağına düşen, dar grupçu, dogmatik, sözde devrimci özde düşman pratikli yaklaşımlara ve düşüncelere rağmen gençler tıpkı 50 yıl evvel olduğu gibi 68’in ruhunu dipdiri tutarak önemli şeyler söylediler.

Gerçi sadece Suruç’ta ölümsüzleşen 33 Düş Yolcusu’nu kendi bakış açımızla, gerçekliğimizle onları sokaklarda yaşatmaya devam ederek -ki bizde yaşatmak demek kavgasını kavgamız bilip sokaklarda olmak demektir- “yaslarını” tuttuk.

Kadınların, LGBTİ+’ların, işçilerin, çevre eylemlerinin ve daha birçok mücadele alanın içinde olduğumuz gibi yasımızı da kendi sınıfsal bakış açımızla tuttuk. Ne yaparsak yapalım, geleceği yaratmak için yaparak.

Dün (burayı gerçekten onurla söylüyorum) yoldaşların yaptığı “yas tutma eylemi” de böyleydi. Yas tutmanın doğrusu yanlışı olur mu bilmiyorum. Bir normal yaratıp onun üzerinden doğru yanlış tartışmayacağım. Dediğim gibi; bu sınıfsal bakış açımızla ilgili bir şey. Dün tabi bütün bunlar olurken sosyal medyada duruma dair herkes olduğu yerden bir şeyler de yazdı. Kendi sınıfsal bakış açısıyla…

Bu mesele gerçekten öyle çok okumakla, cahil olmakla, entellektüel olmakla, “gundî” olmakla ya da olmamakla alakalı bir mesele değil. Bazı şeylere aklımız erdiğinden beri bunun farkındayız. Dün arkadaşlarımız sokakta “şiddete şiddetle karşı verilmez çocuğum” orta yolculuğu ile “her şeyi aynılaştırarak “bir şeyleri” kaybetmekten (neden ise hâlâ?) korkanlara da bunu bir kez daha “mütevazi” bir ders vererek anlatmış oldular.

Çünkü yükselen faşizme karşı gençlik LGBTİ+’sıyla, kadınıyla, işçisi ile (son süreçte yaşanan işçi eylemleri ana akım medya tarafından hasır altı edilmeye çalışsa da), çevrecisi ile her ideolojiden anti-faşist, anti-emperyalist, anti-feodal gençler olarak bir araya gelmeye başlıyor. Üstelik bu sefer Gezi’nin, Kobanê ve Êfrin direnişlerinin, Kurdistan’da hendeklerde verilen direnişlerin, Onur Yürüyüşlerinin, 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşlerinin birikimiyle yapıyor bunu.

 Birbirinden öğrenerek, kararlı ve cüretkâr

“Amaaan sanki ne olacak abla, sen hayatını kurtar”cıların yıkık umutlarını da tekrar onaracak bu cüretkârlık. Çünkü (çok abartıp bence son günlerde duyduğum en güzel sözler demek istemiyorum ama kesinlikle bence öyle) her eylemin başka bir eyleme yol açtığını, her kıvılcımın bir yangına yol açtığını, her öfkenin, her isteğin kendine bir yol bulduğunu bilerek fırtınayı yaratabilecek bir cüretkârlık.

33 Düş Yolcusu’nu anan siperdaşlarımızın ve yoldaşlarımızın geçtiği sırada umarsızca “vakit öldürmeye, ‘normal’ hayatlarını” yaşamaya devam eden insanlarla birlikte görüldüğü bir fotoğraf atılıyor sosyal medyadan. “Ne acınası bir durum”un propagandası yapılarak.

Bir resmi nereden yorumlarsanız odur. Bu da tabi ki “sınıfsal bakış” açımızla alakalı. O resimde ben ölü toprağına rağmen yaşadıklarının ve yaşamı yeniden var edebileceklerinin mesajını veren gençler gördüm.

“Yaa, polise saldırmayın, haklıyken haksız duruma düşmeyin” diye yorumlanan o videoda gençler aslında şunu söyledi: “Bugün yollar açılacak, biz yürüyeceğiz, durmak yok, ileri!” Şimdi bu bir araya gelmenin, başta ülkemizde olmak üzere her yerde yükselen faşizme indirilecek bir darbe olabilmesi için iyi anlaşılıp büyütülmesi gerekiyor.

Sürekli ve ileri!

Kendisini yenileyip daha da fazlasını yaparak, zafer gününü bugünden inşa etmeye başlayarak fırtınayı yaratabileceğinin özgüveniyle hareket etmeli. Tek tek her bir anti-faşist, anti-emperyalist, anti-feodal gence düşen bu olabilir ancak.

Yoksa sosyal medyada, işte, okulda, sokakta, köyde nerede olursak olalım bize empoze edilmeye çalışılan “kaybetme korkusu” yeni bir şey değil, bu kaybetme korkusuna orta yolculukla kılıf bulmak da yeni bir şey değil. Ancak biz yeniyi yaratacağımız istikrarlı hayallerin sahipleriyiz.

Geçmişimizden ders alarak ama hep aynı kararlılık ve bilinçle bu yaklaşımları yok ediyoruz ve bunun onurunu yaşıyoruz. Mücadele eden güzel yoldaşların olmasının onurunu. Ve bu onur gerçekten bize vadedilen bütün cennetlerden daha güzel, kaybetmekten korktuğumuz bütün öğretilmiş “normal yaşamlardan”…

Dün 33 Düş Yolcusu’nu andık. Kimimiz “Haklıyken haksız duruma düşme” kaygısı ile geri durarak kimimiz uğruna ölümsüzleştikleri dünyayı kurma arzusu ile ileriye gitme cüretini göstererek.

Dün herkes kendi sınıfsal bakış açısıyla “yasını tuttu!”

Bizde tuttuk: “Emniyete son uyarımızdır, devrimciler konuşuyor; Bugüne kadar polisler konuştu, bugün devrimciler konuşacak! Bugün bu yollar açılacak, biz yürüyeceğiz. Durmak yok! İleri!” Hesap soracağız!

Bir ÖG okuru

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu