GüncelMakaleler

1 Mayıs yaklaşırken; emekçilere işsizlik ve OHAL, patronlara kabine!

Hükümet sözcüleri Türkiye ekonomisine ilişkin birbirinden güzel açıklamalar yaparak ortalığı güllük gülistanlık gösterme çabası içerisindeler. Genişleyen havuz medyayı da aktif bir şekilde kullanarak böylesi bir algı yaratmaya çalışan AKP hükümeti, her ne kadar uğraşsa da ne rakamlar ne de yükselen işçi öfkesi durumun hiç de öyle olmadığını ortaya seriyor.Yoksulluğun her geçen gün biraz daha derinleştiği, alım gücünün ve yaşam kalitesinin her geçen gün biraz daha düştüğü, açlık veya yoksulluk sınırında olan insan sayısının katbekat artarak devam ettiği bir dönemde işçi sınıfı ve emekçiler 1 Mayıs’a hazırlanıyor.

Yoksulluk ve yaşam standartları her gün biraz daha düşerken, AKP hükümetinin ve egemenlerin buna karşı tek önlem, tek çözüm yolu, bulabildikleri tek çare ise baskı politikalarını artırmak oluyor. Öyle ki neredeyse her işçi direnişi veya grevi “milli güvenlik” ile başlayan nedenlerle iptal edildi, ertelendi. AKP sözcüleri ve bizzat Tayyip Erdoğan tarafından yapılan 2017-2018 yıllarına damga vuran birçok açıklamada; işçi sınıfı ve emekçiler “terörist” ilan edildi, patronlara ise güzellemeler dizildi, her şeyin patronlar için yapıldığı itiraf edildi. Êfrîn’e yönelik işgal saldırılarında ölen asker sayıları ile müteahhitlerin bölgede alacağı ihaleler arasında denklem kurulması, ancak bu durumun pervasız bir itirafı niteliğini taşıyabilir.

Havuz medya gerçeği saklamak için yalan ve manipülatif haber yapma merkezleri gibi işlese de, ülke ekonomisinde hiçbir sorun yokmuş gibi davranılsa da sadece 2017 ve 2018 yılları arasındaki değişim bile bunun böyle olmadığını ortaya koymaya yetecek durumda. 2017 Nisan ayında 1.010 TL civarında seyreden Cumhuriyet Altını fiyatı, 2018 yılının Nisan ayına gelindiğinde yüzde 10’luk bir artışı geçerek 1.178 TL’nin üzerine çıkmıştır (TC Merkez Bankası verilerine göre). Yine 2017’nin Nisan ayı verileri ortalamasına göre Amerikan Doları, 3.65 TL iken 2018 yılının aynı ay ortalaması (20 Nisan’a kadar ki veriler ortalaması) 4.06 TL olmuştur. Aynı dönemler için EURO fiyatı ise 3.91 TL’den -yüzde 25 artıştan daha fazlasını sergileyerek- 5.00 TL’ye yükselmiştir. Akaryakıt fiyatlarında da durumun yine aynı paralellikte ilerlediği görülmektedir. 2017 yılının Nisan ayında benzin litre fiyatı 5.39 TL iken 2018 yılının aynı ayında benzin litre fiyatı 6.00 TL’nin üzerine çıkmıştır.

Gıdadan giyeceğe, elektrik, doğal gaz, su faturalarından ulaşıma, konut kiralarına birçok giderin de zamlandığı gibi bir gerçeklik söz konusu. Tüm bunlara karşın işçi ve emekçilerin maaşlarındaki artış, bırakalım yaşam standartlarını yükseltmeyi, bu zamları karşılamaktan dahi hayli uzak ve “komik” durumdadır. 2017 yılı asgari ücret net maaş 1.404 TL iken 2018 yılında bu maaş sadece 199 TL’lik bir artışla 1.603 TL olmuştur. Görünen alım gücünün 2017 Nisanı ve 2018 Nisanı arasındaki sürede büyük bir düşüş yaşadığıdır.

İşçi sınıfına açlık, yandaşlara zenginlik

İşçi sınıfı ve emekçilere yaşamını, yalnızca yaşamını devam ettirebileceği ücretin hemen dibinde bir maaş verilmesi reva görülürken patronlar, burjuvazi için durum bunun tam tersine işlemektedir. Sadece OHAL süresi boyunca milyonlar yoksullaşırken sadece birkaç kişinin milyarderler sınıfına dahil olduğu, çeşitli yolsuzluklar ve ranta açılan alanlarla başta AKP’ye yakın patronların zenginliklerine zenginlik kattığı görülmektedir.

Köylüyü, küçük üretici ve esnafı desteklemekle yükümlü Ziraat Bankası’nın, 2018’deki en büyük icraatı AKP yandaşı Demirören Grubu’na Doğan Medya Grubu’nun satın alması için verdiği 675 milyon dolar tutarındaki düşük faizli kredi olmuştur. Yine aynı banka Sayıştay raporuna göre; 2016 yılı boyunca Audi, Passat, Volvo markalarındaki araçların kiralanmasına 2 milyon 320 bin 560 Euro harcamıştır (Çiğdem Toker, 13 Nisan 2018, Cumhuriyet). İşçilere ve emekçilere bulunamayan paranın nereye, kimin cebine girdiği görülmektedir.

Birçok işçi geçim derdinden, bankalara borçlanma bataklığına sürüklenmekten kendini kurtaramadığı için bedenini ateşe verirken, ataması yapılmayan öğretmen Merve Çavdar intihar ederken, devlet de, davetli ihale (21/b) ile patronlara para dağıtmayla meşgul. Davetli ihale; Kamu İhale Yasası’nda yer alan olağanüstü durumlar, doğal afetler ve öngörülemeyen hallerde uygulanması düşünülen bir yasadır ve bugün bu koşulların var olup olmadığına bakılmaksızın uygulanmaktadır. Davetli ihale ile ilgili bakanlıkların “seçerek” verdikleri ihalelerin 2017 yılındaki toplam bedeli 36.6 milyar TL, 2018 yılının ilk üç ayında ise 7.4 milyar TL’dir (Çiğdem Toker, 4 Nisan 2018, Cumhuriyet).

İşçi ve emekçiler tüm bu adaletsizliğe karşı haklarını ararken Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bir itiraf daha geldi ve işçilerin hak arama mücadelesini “terör faaliyetleri” içerisinde değerlendirdiklerini açık etti. Patronlara yeni kabine de yer açacaklarını vurgulamaktan geri durmayan Erdoğan, 21 Nisan tarihinde Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nun Genel Kurulu’nda gerçekleştirdiği konuşmada: “Allah aşkına OHAL’in terörle mücadele dışında kullanılması bugüne kadar kesinlikle olmuş mudur? … Ama o günden bugüne (son 20 yılı kastediyor) eğer bu OHAL olmamış olsaydı, bak işte burada kısa bir süre önce Bursa’da bu tür yollara tevessül etmek isteyenler oldu. Biz nereden istifade ettik? OHAL’den. OHAL ile hemen oradaki grevi anında durdurduk.” 12 Temmuz 2017 tarihinde yabancı sermayedarlara da benzer bir konuşma yapan Erdoğan’ın kurduğu bu cümleler düşünüldüğünde, işçilerin grev ve hak arama mücadelesini terör faaliyeti kapsamında değerlendirdiği anlaşılmaktadır.

Tüm bu saldırılara, tehdit ve baskı ortamına OHAL’e karşı emekçilerin isyanı ve direnişinin bir süreklilik sağladığı görülmektedir. Bu dönemde Nuriye Gülmen, Semih Özakça, Veli Saçılık, Mahir Kılıç başta olmak üzere KHK ile işlerinden atılan birçok emekçinin direnişi her ne kadar sesi kısılmaya çalışılsa da halk nezdinde güçlü bir etkisi oldu. Devletin emekçilere yönelik tüm saldırıları düşünüldüğünde Gülmen ve Özakça’nın 324 günlük açlık grevi ve KHK ile işlerinden atılan emekçilerin aktif-pasif birçok direnişi halk nezdinde meşruiyet oluşturmayı ve kısmen toplumsal bir dinamik yaratmayı başarmıştır.

Bunun yanında metal iş kolundaki birçok sektörde çalışan işçilerin direnişlerinin de OHAL süreci boyunca bir sürekliliğinin olduğu görülmektedir. Metal işçileri farklı tarihlerde farklı bölgelerde çeşitli hak talepleri etrafında grev ve direnişlere çıkmışlardır. Metal işçileri 2017 yılının Ocak ayında Elektromekanik Metal İşverenleri Sendikası üyesi patronlara ait 4 işletmede greve başlamış ve 2 bin 200 metal işçisi greve çıkmıştır. Yine 2017 yılının Mayıs ayında Düzce’de TEKNOROT fabrikasında çalışan metal işçileri Türk Metal Sendikası’nın düşük maaş artışını işçilerin onayı olmadan kabul etmesine karşı çıkarak iş durdurma eylemi yaptılar. Bu iş durdurma ve fabrikayı terk etme eylemi bin 200 işçi tarafından örgütlendi.

Bunların dışında yıl boyunca ekonomik, sendikal örgütlenme, işten atılmalara karşı birçok nedenle işçiler direniş ve grev gerçekleştirdi. Sendikasızlaştırma politikalarına karşı PETKİM işçileri, toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine Mutlu Akü işçileri greve çıktı. Bilecik’te ise şişe cam işçileri örgütlü oldukları Cam Keramik-İş ile görüşmeyen patrona karşı eylemler gerçekleştirdi. Mersin’de 130 liman işçisi 25 liman emekçisinin işten atılmasına karşı iş durdurma kararı aldı. İş durdurmanın ardından işçiler, işten atılan arkadaşlarının işe iade edilmesi, tüm işçilere iş güvencesi sağlanması ve sendikal örgütlenmenin engellenmemesi talebinde bulundu. Bu taleplerin ardından patron işçilerin tamamını işten attı.

Bu eylem ve grevlerin dışında; 24 Mayıs 2017 tarihinde Şişecam işçilerinin grevi “milli güvenliği bozucu olduğu” gerekçesiyle ertelendi, 6 Haziran tarihinde tarihin de ise MEFAR ilaç işçilerinin grevi “genel sağlığı bozucu nitelikte olduğu” gerekçesiyle yasaklandı.

OHAL uygulamalarına karşın gerek büyük şehirlerde gerek küçük şehirlerde işçi ve emekçi direnişlerinin sürdüğü ve bir öfke birikmesinin yaşandığı görülmektedir. Bunun dışında işçi direnişlerinin AKP’ye oy verme oranının yoğun olduğu bölgelerden patlak vermesi de işçi direnişlerinin dikkat çeken bir özelliğidir. Yoksulluk ve adaletsizliğin geldiği boyut, işçilerin biriken ve yer yer kesintili ama bitmeyen direnişleri 1 Mayıs yaklaşırken, bu direnişlerin ilerleyen zamanlarda daha büyük öfke sellerine neden olacağını gözler önüne sermektedir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu