Makaleler

100. yılında Amed’de neden soykırım anıtı olmasın?

Geleneksel olarak her yıl düzenlenen Ermeni Soykırımı Anmaları ile bir anıt inşa edilmesi düşüncesi nasıl, hangi koşullarda meydana gelmiştir?

1919 yılında ilk defa Büyük Felaket’in 4. yılında 1915 Ermeni Soykırımında yitirdiğimiz, tehcire gönderilen Ermeni aydınların anısına bir kitap hazırlandı. Bu kitap –Husartsan (Anıt)- 1915 anmalarını konu alan ilk kitaptır.

HUSARTSAN adlı bu kitap, 24 Nisan anmalarının başlatıcısı oldu. Bu kitabın oluşumunda kendisi de tehcire tabi tutulan ve mucize eseri sağ kurtulan gazeteci ve yayımcı Teodık’in çok büyük katkısı olmuştur. O, bunu yaparken birlikte ölüme yollandığı dostlarına, arkadaşlarına ve Ermeni halkına vicdani sorumluluğunu da yerine getirmiş oldu. Kitap, Teodık’in itina ile tuttuğu yıllıklardan meydana gelmiş oldu. Fırtınalı yıllarda, zor tehcir koşullarında bu eser tam anlamıyla korunamamış, yırtılmış bazı bölümleri de kaybolmuştur.

İşte bu tarihi hazine değerindeki olan Anıt (Husartsan) kitabını Hrant Dink de çevirtmek ve Türkiye’de yayımlanmak için çok gayret sarf etmiştir. Ama maalesef bu çalışmayı göremeden öldürülmüştür.

***

Ayrıca 24 Nisan’da ölenler için Taksim’de bulunan Ermeni Mezarlığında bir de anıt bulunmaktaydı.

“ Taksim’de bulunan Ermeni mezarlığında 24 şehitleri için yapılan anıt da ortadan kayboldu. Mezarlık bugünkü Divan otelinin, Radyo evinin olduğu adada yer almakta idi. Tarihçi Pamukyan bir zamanlar bu anıtın kaidesini, Harbiye’deki Orduevi’nin bahçesinde gördüğünü söylemiştir.”

Ermeniler 1920 yılında kurulan Ermenistan Sovyet Cumhuriyeti’nde soykırım anma törenlerini Gomidas şahsında oluşturulan anıt mezarda toplanarak yapıyorlardı. Gomidas’in mezarı Paris’te bulunmaktadır. Yine Diaspora, Paris’in en işlek yerine Gomidas heykelini Champ-Elysee’ye dikmeyi başarmıştır. Diaspora Ermenileri, 50. yılı anma etkinliklerinde bulunurken, 12 kişiden oluşan bir grup bilim insanı ve akademisyen Ermenistan Komünist Partisi Genel Sekreteri Hagop Zorobyan’a başvurarak, 1965 yılının Büyük Felaket’in (Metz Yegern) 50. yılı olduğunu hatırlatarak 11 maddelik bir öneri paketi sundular. Ermenistan’ın birçok şehrinde ve Yerevan’da toplanan 100 bin kişilik grup, İttihat ve Terakki’yi protesto ederek “topraklarımızı isteriz, vatanımızı isteriz” sloganı atarak büyük bir yürüyüş düzenledi. Kitlelerin kabaran bu öfkesini gören ve dikkate almak zorunda kalan SSCB Bakanlar Kurulu, Ermeni halkının bu haklı talebini kabul etti.

Erivan’da Soykırım Anıtı

16 Nisan 1965’de soykırım şehitlerini ölümsüzleştirmek ve anılarını yaşatmak için Soykırım Anıtı inşasına karar verildi. 1965 yılında Soykırım Anıtı Projesi için bir yarışma düzenlendi. “Anıtın amacı yaratıcı Ermeni halkının gelgitlerle dolu hayatını, bitmeyen yaşam savaşını, parlak geleceğini simgelerken büyük soykırımda hayatını kaybeden milyonlarca şehidin anısını ölümsüzleştirmektir” denildi.

Anıtın açılışı 29 Kasım 1967 tarihinde milyonlarca kişinin katılımıyla yapıldı. Soykırım anıtı bugün Erivan’ın en yüksek yerine Tsıtsernakaberd’e inşa edilmiştir. Buradan, Ermeniler için özgürlük sembolü olan Ararat (Ağrı Dağı) görünmektedir. Burası Kırlangıçlar Yuvası olarak da ifade edilmektedir. Anıt, ortasında sürekli yanan Sonsuzluk Ateşi ile etrafında yükselen 12 büyük sütundan meydana gelmektedir. Bu sütunlar, Batı Ermenistan’da bulunan ve toplu katliamların en yoğun yaşandığı şehirleri simgelemektedir. Soykırım Anıtı günün koşullarına göre genişletilerek yeniden düzenlendi. Müze ve Enstitü şekline dönüştürüldü.

Müzede, Osmanlı döneminde katledilen Ermeni halkının acılarını sergileyen dergi, belge, resimlerin yanısıra dünya tarihine yön veren önemli devlet adamlarının-politikacıların soykırım hakkındaki söylediği çarpıcı sözler ve yorumlarının yazıldığı sütun duvarlar bulunmaktadır.

Enstitü’nün çalışmaları arasında şunlar yer almaktadır:

* Ermeni Soykırımının uluslararası platformlarda duyulması ve kabulü için çalışmalar yapmak.

* Ermeni Soykırımı Müze ve Enstitüsü (ESME) Osmanlı İmparatorluğu tarafından insanlık suçlarına maruz kalmış tüm halkların yanındadır.

* ESME, “bu suçların daha sonra da devam etmiş olmasının nedeni Osmanlı İmparatorluğunda 1915-23 yıllarında cereyan eden olayların cezalandırılmamış olmasıdır” tespitini yapar.

* ESME aynı zamanda Yahudi Holokostunu, Ruanda, Bosna, Sudan soykırımlarının acısını halklarla paylaşmaktadır.

* Politik hedeflerine uygun kampanyalar, bilimsel, akademik çalışmalar yürütür.

* Soykırımla ilgili eğitim programları yapar ve bunun için çalışır…

Tüm bu çalışmalara ilave edilen yeni bir bölüm daha açılacak. O da soykırım sırasında Ermenilere Yardım Eden Anadolular bölümü olacak. Osmanlı’da tehcir toplumun her kesiminden kabul görmemişti. Bunun için Talat Paşa “kanunlara karşı gelenlerin sonu da onlar gibi olacaktır” demişti. Erdemli, onurlu Anadolu halkı ölüm pahasına dahi olsa komşularını ve sahipsiz çocukları korumuştur. Bu yüzden herkes “suçludur”, “suç işlemiştir” diyemeyiz. Bunların da anılarının açığa çıkarılıp, nesillere aktarma sorumluluğu görevi ile karşı karşıyayız.

Soykırımın 100. yılı

ermeni anıtıUzun süren çalışmalar artık meyvelerini vermeye başladı. BM çerçevesinde birçok devlet 1915 Ermeni Tehcirini, insanlığa karşı işlenen soykırım olarak görmektedir. Bunlar; Arjantin, Litvanya, Lübnan, Almanya, Hollanda, Belçika, Polonya, Kanada, Rusya, Slovakya, İsveç, Fransa, İsviçre, Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan, Uruguay, İtalya, Vatikan ve Venezüella’dır. ABD’de ilk defa Ronald Reagen döneminde soykırım olarak kabul edilmiştir. Fakat sonraki başkanlık dönemlerinde kabul görmemiştir. Bugün halen 41 eyalette kabul ediliyor. İspanya’da özerk BASK parlamentosu soykırımı tanımaktadır. Topluluklar olarak BM, Avrupa Parlamentosu, Avrupa Komisyonu kabul etmektedir.

Kabul etmeyenler ise; Azerbaycan, İngiltere, Bulgaristan, Danimarka, İsrail ve Türkiye’dir. 1915-2015 Ermeni soykırımının 100. yılı anma etkinlikleri devlet düzeyinde ele alınmış bir dizi tanıtım çalışmalarına şimdiden başlanmıştır. Bu işin başına Ermeni soykırım Müze Enstitüsü Müdürü Hayk Demoyan getirilmiştir.

Kampanyaların etkisinden korkan ve tek başına yalnızlaşan soykırım suçunun altında şimdiden ezileceği belli olan TC devleti, yeni bir çıkış yolu olarak kirli oyunlara başvurmaya başladı. Paris’e kadar katil sürülerini gönderen devlet, üç Kürt yurtseverini hunharca katlederken içeride ise çeteler yaşlı Ermeni kadınları vahşice öldürecek kadar alçalmışlardır. Her zamanki kirli oyunlarının arkasından gelen “hırsızlık”, ”tinercilerin işi” gibi açıklamalar olayı çarpıtmak ve karartmak içindir. Bunlar 100. yıl yaklaşırken kampanyaya karşı içerideki Ermeni halkını ezme ve sindirme hareketidir. Bu coğrafyada yaşayan en eski halklardan olan Ermeni, Kürt, Süryani ve Keldaniler acı, katliam ve işkencelere maruz kaldı. Benzer biçimde Kürt halkı, haklı ve meşru kavgasında neredeyse her aileden şehitler verdi.

Diyarbakır Belediye başkanı Osman Baydemir’in dediği gibi; “Diyarbakır surlarının harcında Türklerin, Kürtlerin, Ermenilerin ve Süryanilerin, Keldanilerin ve tüm etnik kimlikler ile inançların alınteri ve emeği var.” Acılarla dolu Anadolu topraklarında Diyarbakır’a yakışır olan da tüm herkesi kucaklayan, şehitlerimizi anabileceğimiz, bu coğrafyada bulunmayan, ihtiyacı ekmek su gibi hissedilen; ölüm yıldönümlerinde karanfillerle dolup taşıracağımız ve özgürlük ateşinin hiç sönmeyeceği, barış güvercinlerini uçurabileceğimiz, yitirdiklerimizin anılarının ölümsüzleşebileceği bir anıt neden olmasın?

(Bir ÖG okuru)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu