GüncelManşet

Avrupa’nın RAF davasından sonra en büyük siyasi davası: ATİK operasyonu!

H. Merkezi: ATİK davasının TC devleti işbirliği içerisinde yapıldığı kesinleşti. Alman soruşturma makamlarının “terör örgütleri listesi”nde olmayanTKP/ML’yi “terörist” olarak nitelemesinin, TC Emniyeti’nin gönderdiği bilgi notlarına dayandığı ortaya çıktı.

15 Nisan 2015 tarihinde Almanya merkezli gerçekleştirilen, 4 ülkeye yayılan ve son olarak 10 kişinin hala tutuklu bulunduğu ATİK davasında yeni gelişmeler bu operasyonda Almanya devleti ile TC işbirliğini ortaya seriyor. Yeni Özgür Politika’dan Osman Oğuz’un “ATİK davasında Cemaat damgası!” başlıklı haberine göre Alman soruşturma makamlarının “terör örgütleri listesi”nde olmayanTKP/ML’yi “terörist” olarak nitelemesinin, TC Emniyeti’nin gönderdiği bilgi notlarına dayandığı ortaya çıktı. Notları gönderen Emniyet Müdürleri Cemaat’ten tutuklu; yardım eden savcılar ise firari! 

 

“Bilgi notları” TC emniyetinden…

Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu’na (ATİK) yönelik Almanya merkezli gerçekleştirilen “terör operasyonunun” 20 bin sayfalık gizli dosyasındaki bilgilere göre Alman soruşturma makamlarının TKP/ML’nin “terör örgütü”, ATİK’in de onun “paravan örgütü” olduğu tezini üretmesini sağlayan bilgi notları, TC Emniyet Müdürleri Yurt Atayün ve Ömer Köse tarafından gönderilmiş. İkili, şu anda Türkiye’de Cemaat’e yönelik terör soruşturmasından dolayı tutuklu bulunuyor. Bilgi notlarını hazırlamakla görevlendirilmiş üç savcı ise halen firari.

Almanya’da 15 Nisan 2015’te start verilen ve 10 ATİK üye ve yöneticisinin halen süren tutukluluğuna neden olan operasyonun 20 bin sayfalık gizli dava dosyasında, Alman yargısının TC devletiyle işbirliğini ortaya koyan iki bilgi notu bulunuyor. Bilgi notlarını TC Emniyeti adına hazırlayan Yurt Atayün ve Ömer Köse ise halen “Fethullahçı Terör Örgütü üyesi olmak” veya “casusluk” suçlamasıyla tutuklu.

Savcı Atayün ve Köse’nin dışında Türk soruşturma makamları tarafından Alman makamlarına TKP/ML ve ATİK hakkında “bilgi notu” hazırlamak üzere görevlendirilen üç de savcı bulunuyor: Fikret Seçen, Cihan Kansız ve Ramazan Saban.Ve tüm savcıların verdikleri bilgilerden hiçbiri somut bir delile dayanmıyor.

 

Tutsaklara tecrit ve tredman uygulamaları

Operasyonda tutuklananlara dönük Avrupa devletlerinin hapishanelerdeki baskıcı uygulamalarını da aktaran gazeteci Oğuz operasyonda tutuklananlardan Müslüm Elma için “12 Eylül Darbesi ardından Amed Zindanı’nda yatmış, işkencelere göğüs germiş, buna rağmen mücadeleden bir an bile geri durmayarak kah içerde kah dışarda direnmeyi sürdürmüş, hayatının yirmi iki yılını hapishanelerde geçirmiş bir devrimci” dedi. Elma, Kempten’de, tek başına bir hücrede adeta yaşam mücadelesi veriyor. İşkencelere rağmen insan kalmakta direnen bu devrimciye Alman devleti, “tehlikeli bir terörist” ve “örgüt lideri” sıfatlarını yakıştırıyor.

Operasyonda tutuklanan Almanya vatandaşı Haydar Bern, 65 yaşının üzerinde, kalp ve tansiyon hastası. Mehmet Yeşilçalı da 12 Eylül mağdurlarından, Amed ve Sağmalcılar’da işkenceler eşliğinde 15 yılı aşkın hapis yatmış. Seyit Ali Uğur, 92’de gözaltına alınıp Türk polisinin işkencelerine maruz kalmış, F Tipi’ne konulmuş, ölüm orucuna katılmış, sağlığı bozulduğu için Adli Tıp raporuyla tahliye edilmiş. Sami Solmaz, 94’te Türk polisinin işkencesinden geçmiş, 2000’de süresiz açlık grevinde sağlığı bozularak tahliye edilmiş.

 

Oğuz “RAF davasından sonra en büyüğü”

Gazeteci Oğuz hazırladığı özel haberde ATİK davasının, Kızıl Ordu Fraksiyonu’nun (RAF) yargılandığı dava ardından, Almanya tarihinin en büyük toplu “terör” yargılaması olduğunu belirterek davaya ilişkin şu bilgileri verdi.

* ATİK davasının dosyası, ekleriyle birlikte 20 bin sayfadan fazla tutuyor. Dosya üzerinde gizlilik kararı var ve içeriğine yalnızca avukatlar, sanıklar ve mahkeme heyeti ulaşabiliyor.

* İddianame 248 sayfa.

* Dava, Kızıl Ordu Fraksiyonu’nun (RAF) yargılandığı dava ardından, Almanya tarihinin en büyük toplu “terör” yargılaması.

* RAF davasından sonraki en uzun dosya ile en uzun takibat, ATİK davasınınki… Takibat, 2007 yılında yapılan operasyonlarla başlıyor; 2012 yılında Adalet Bakanlığı kararıyla sistematik hale geliyor; 2015 Nisan ayına kadar her türlü yöntemle (ortam dinlemesi, telefon dinlemesi, yakın takip, uzak takip, fotoğraflama…) sürdürülüyor.

* Dava duruşmalarının Mayıs ayı ortalarında, tahminen 13 Mayıs’ta başlaması bekleniyor. Ancak henüz netleşmiş bir tarih yok.

* Dosyada Avrupa sınırları içinde işlenmiş bir “suça” delillere dayanan atıf yok. Türk Emniyeti’nin gönderdiği liste de ülkedeki TKP/ML eylemlerini kapsıyor. Avukatların deyimiyle: “Avrupa’da işlenen tek suç, Müslüm Elma’nın pasaportsuz sınır geçmesi.

 

Devrimci tutsaklara “tehlikeli terörist” baskısı

Operasyon kapsamında tutuklanan bütün devrimcilerin tek kişilik hücrelerde kaldığını ve ilk 6 ayı ise hapishanedeki gardiyanlardan başka tek bir kişiyle bile görüşmelerine izin verilmeden geçirdiklerini belirten Oğuz “Şimdi sınırlı saatlerde diğer mahkumlarla görüşmelerine izin veriliyor. Gerekçe, ‘tehlikeli terörist’ olmaları” dedi.

* Erhan Aktürk Nürnberg’deki cezaevine getirildiğinde bir kattaki 25 hücrenin tamamı boşaltılıyor, Aktürk tek başına o kata yerleştiriliyor. Aktürk, 6 ay boyunca bağırsa sesini ulaştırabileceği tek kişi bile olmadan hapis yattı.

* Tutsakların aynı dosyadan tutuklu olanlara mektup göndermesi bile yasak.

* Gönderdikleri ve aldıkları mektuplarda politik değerlendirmeler olmasına izin verilmiyor, birçok defa içerik kısıtlanıyor. Müslüm Elma’nın avukatının gönderdiği Türkiye’deki gazete kupürleri bile Savcılıkça engellendi. Gerekçe: “Sol bir yazı.”

* Avukat görüşleri de dahil olmak üzere bütün görüşler, cam ardından telefonla gerçekleştiriliyor. Aile ve arkadaş görüşlerine bir polis de eşlik ediyor. Tutsaklardan Almanca konuşmaları isteniyor. Konuşamıyorlarsa bir de tercüman bulunduruluyor.

* Tutsaklara yalnızca gazetemiz Yeni Özgür Politika veriliyor. Türkiye’deki devrimci, muhalif gazetelerin cezaevlerine girişi yasak.

 

TC ve Avrupa devletlerinin düşmanlıkta ortaklığına hukuki kılıf:  129 a-b

Almanya’da yürürlükte olan Ceza Yasası’nın 129. maddesinin a bendi, ülke içinde, b bendi ise ülke dışında işlenen “terör suçlarını” kapsıyor. Maddenin a bendi, dünyanın bütün ülkelerinde benzerleri bulunan bir “terörle mücadele kanunu”; ama b bendi, sıklıkla hukuk skandallarıyla anılan ülkelerde bile benzerine zor rastlanacak cinsten.

129b, yurtdışındaki bir “terör örgütü” adına dünyanın herhangi bir yerinde ve herhangi bir zamanda suç işleyenlerin Almanya’da soruşturulması ve ceza almasını düzenliyor. Madde kapsamında yargılanmak için bahse konu örgütün herhangi bir “terör örgütleri listesine” dahil olması, bahse konu fiilin ise herhagi bir mahkeme tarafından mahkum edilmiş olması gerekmiyor. Almanya, suç işlendiği iddia edilen ülkedeki (sözgelimi Türkiye’deki) olaylarla ilgili detaylı bir soruşturma yürütemeyeceğine göre, geriye “suçluyu”, “teröristi” tespit etmek için iki yöntem kalıyor: Afaki, genel değerlendirmeler ya da ilgili ülkenin istihbarat raporu! Bu iki yöntemin de uluslararası hukuk normlarıyla ilgisi yok.

ATİK operasyonlarında Alman devletinin, özellikle de bu dava kapsamında taraflılığı açık olan Türk Emniyeti tarafından yazılmış bilgi notlarını dayanak yapması, 129b’nin nasıl hukuk skandallarına yol açabileceğinin iyi bir örneği. 129b ile Almanya, herhangi bir ülkeyle arasındaki husumet veya dostluğun tahkimatında Yargı’yı da devreye koymuş oluyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu