Makaleler

2015’ten 2016’ya kavga ve direnişi taşıyoruz!

Yeni bir yıl tüm kesimler için yeni dileklere mazhar olacak. En geniş kesimler yeni bir yılı karşılarken aslında yarından farklı olmayan bir zaman döngüsünü vesile edecek ve bunun kutlamalarına  yönelecek. Bir yılın bitimiyle birlikte devredilecek olan dilekler değil sadece, yarını yaratmak için yarına bıraktığımız koca bir direnişi de ezilenler olarak heybemizde taşıdık. Heybemizde ayakkabı kutularına doldurduğumuz paralar, şatafatlı saraylar, lüks makam araçları değil; acılardan doğan sevinçleri, yoksulluktan doğan zenginlikleri, zulümden doğan direnişleri taşıyoruz. Zıtların yanımıza kâr bıraktığı koca bir yaşamı ve bu yaşamı onaracağımız koca bir mücadeleyi  taşıyoruz heybemizde. Ölüm isteyenlere karşı yaşamı, sınıf isteyenlere karşı sınıfsızlığı, sınır isteyenlere karşı sınırsızlığı savunarak kavganın şartlarından birer nefer olarak çıktık. 

Emperyalizmin dünya gericiliğine miras bıraktığı DAİŞ vb. türevi tekfirci çetelere karşı bizler de dünya halkları olarak bir direniş manifestosunu; YPG’yi, Enternasyonal Özgürlük Taburu’nu miras bırakıyoruz. Onların heybelerinde tarihin çöplüğüne gidecek olan katil çete sürüleri  bulunurken, bizim heybemizde Arin, Aziz, Özgüç, Hakan, Cengiz, Şirin, Yeliz ve daha nice ölümsüz nefer halkımızın bağrına ekilmiş birer tohum olarak filize duruyor. 

Öfkemizi taşıyoruz!

Toplumsal hafızanın sadece bir hatıra olmadığının bilincindeyiz. Hafızamız yarında, hesaplaşma gününde açacağımız hesap defterimizdir. Suruç ile kesilmek istenen nefesimiz,  Ankara ile yok edilmek istenen düşlerimiz, emperyalizmin pazar savaşı sonucu kan gölüne dönen Ortadoğu’da Ortaçağ karanlığına mahkum edilmek istenen insanlığımızdı.

Ancak direnişlerle taşıdığımız geleceğimizi 2016’da da aynı şekilde; bedel ödeme ve bedel ödetme bilinciyle yaratmanın mücadelesini vereceğiz. 2016’ya Suruç’un, Ankara’nın, Amed’in, Cizre’nin, Nusaybin’in selamını taşıyacağız. Küçücük bedeniyle kıyıya vuran Âlan bebeğin selamını taşıyacağız. Erkek egemen sisteme karşı kadınların öfkesine, bilincine dönüşen Özgecan, Dilek, Dilan, Şirin, Yeliz vd.lerinin öfkesi olup onun hesabını taşıyacağız. 

Hendekleri taşıyoruz!

Türk devletinin Suruç Katliamı ile başlattığı askeri ve siyasi operasyonlar tüm hızıyla devam ederken bu saldırılara karşı başlatılan direniş de tüm kararlılığı ile devam ediyor. Türk devletinin işgal düzeyine ulaştırdığı Türkiye Kürdistanı illerinde devrimci kopuşun en önemli halklarından biri yaşanıyor. TC’nin il ve ilçeleri kapsayan ve ordu güçlerinin dahil olduğu savaş politikası TC’nin politikalarının iflasını gösteriyor. TC’nin Ortadoğu politikasında yaşadığı batak pozisyon bugün açık biçimde krizini iç politikada göstermektedir. Ortadoğu’nun kaderini değiştiren Rojava’da direniş sürerken bunun en büyük karşıtı olan TC bugün makus talihini yaşıyor. “DAİŞ’leşirseniz Kobanê’leşiriz” sloganı pratikte bütünlük kazanarak bugün T. Kürdistanı illerinde özsavunma ile hayat buluyor. Her yer Kobanêleşiyor, her yer şehitlerin öfkesini ve selamını taşıyor.

Türk devletinin  Ortadoğu’daki kimi gelişmeler, dünyayı saran ekonomik krizler ve emperyalizmin gereksinimleri hesaba katıldığında TC’nin bu gelişmelere göre konumlanacağı kesindir.  Bu dengeler açık biçimde TC’nin Kürt ulusal sorununda tıkandığını, ne ileri ne geri adım adabildiğinin işaretidir. Bölgesel konum ve itibar kaybı yaşayan TC kendini yeniden tesis etmenin derdindedir. Bundadır ki Kürdistan illerinde katliamlara soyunmaktadır. Ancak bölgesel dengeler ve toplumsal dinamiklere baktığımızda Türkiye’nin sanıldığı gibi 1990’lara dönerek kendini kurtarma pozisyonuna sahip olmadığını görüyoruz. İstediği kadar dönmek istesin, aylardır T. Kürdistanı’nın ara sokaklarına giremeyen TC gün geçtikçe kaybetmektedir. Hendeklerin ve başlarında direnişin kudreti karşısında  TC artık güçlü değil zayıf halkadır. Sokağa çıkma yasağı ilan ederek, çocukları yaşlıları katlederek, kadınları keskin nişancılarla vurarak, aslında gücünü değil korkaklığını, paniğini ve güçsüzlüğünü kamuoyuna sunuyor.

İşte 2016’ya Türk devletinin bu korkusunu da taşırken onların korku ve krizlerini ölümcül kılacak direnişleri taşıyoruz. 2015’te faşizmi o hendeklere gömmek dileğiyle çıktığımız yolda hendekleri 2016’ya taşıyoruz.

Umudumuzu taşıyoruz!

Geride bıraktığımız bir yıl bizler için acının öfkeye nasıl evrildiğini birçok defa gösterdi. Katliamlarla, gözaltı ve tutuklamalarla, öfkemizi sönümlendirmeye çalışanlar 2015’ten elleri boş çıktılar! Çünkü bizlerin geleceğe dair umudumuz, gerçekleştireceğimiz düşlerimiz var. Yitirdiklerimizin hesabını sormak, sömürülen emeğimize sahip çıkmak, kadın bilincimizi kuşanmaya devam ederek yaşamın her alanına sahip çıkmak, gökkuşağı renklerimizle “Alışın buradayız” demek için umudumuzu 2015’ten 2016’ya taşıyoruz!

Çünkü biliyoruz; emperyalist-kapitalist sistem bir krizin ortasında ve bu krizden can havliyle çıkmak için ezilenler üzerindeki zulüm politikalarını artırıyor. Bu krizin ülkeler üzerindeki yansıması budur! Onların bu çaresizliğidir bizim umudumuz! Bu yüzden 2015’ten 2016’ya kavga ve direnişi taşıyoruz!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu