GüncelManşet

Vedat ile Yılmaz… Hacı ile Hurşit… Paktiyes ile Kawa… Acı ile direniş…

Bir gece vakti, sabaha doğru yola koyuldular, sınıra gidiyorlardı.

Hani aslında olmayıp da zorla konulan, bölge halkının ekmeğine, suyuna koyulan sınıra… Hani 5 sene evvel 34 gencin katledildiği sınıra… Hani canlarını verseler de “bayram harçlığı”, “okul harcı”, “ekmek parası” için gitmeye devam etmek zorunda oldukları sınıra…

15 kişilik kafileydiler. Sonra obüslerden üzerlerine bombalar yağdı…

Oysa sabaha karşı olduğu için güneşin ilk ışığı yağmalıydı üzerlerine, ya da hala karanlık olduğu için yıldızlar kaymalıydı gözlerinin üzerinden…

Ama yağan bombaydı.

Yine yer Roboskî’ydi, ateş burada düşmüştü kor gibi… Yine ambulans yoktu, yine burjuva medya suspustu, konuşmuyordu, Erdoğan ile yaveri Binali, “fetih gecesi”nin yorgunluğunu atıyordu, rahat ve muhafızlarla korunmuş saraylarında…

Henüz 18 yaşında, katır sırtındaydı Vedat… Bombalar yağarken…

34 akrabasının öldüğü katliamda 5 yıl sonra 35. olmuştu. Ama bu “yarış” değildi, onlar sayı değildi ve artıyordu durmadan… Bir gün sonra ağır yaralı Yılmaz da hayatını kaybetmişti. Sayı 36’ya yükselmişti…

 

Katildiler, hırsızdılar, zorbaydılar…

Dün Vedat’ı tüm köy omuzladı.

Oysa 18’indeydi Vedat ve hiç de ağır değildi. Ağır olan katliamın büyüklüğü, suskunluğun büyüklüğüydü. Ağır olan Kürt halkının bitmez çilesiydi. Yoksulluğuydu. Vedat’ın o katırlarla sınıra gitmesinin kaçınılmazlığı ve çaresizliğiydi.

Ama Vedat’ı tüm köy omuzladı.

Ertesi gün bombalamada ağır yaralanan Yılmaz yaşamını yitirdi, çocuksu öfkesi yetmedi o bombalamada devletin açtığı ölümcül yaraları sarmaya…

Vedat’ın korkusundan Yılmaz’ın cenazesine el koydu devlet, vermedi cenazeyi/hala da vermiş değil! Bu da yetmedi bu nefretle Kürt halkının düşmanları çevirdiler köyü, köyün çocuğu ve seçilmişi HDP milletvekili Ferhat Encü’nün köye girişine izin vermediler.

Hem katildiler, Vedat ile Yılmaz’ı katlettiler.

Hem hırsızdılar, Yılmaz’ın cenazesine el koydular.

Hem zorbaydılar, Ferhat’ı Roboskî’ye, kendi köyüne almadılar!

 

Adalet ve eşitlik yoksa kardeşlik de yok!

Kürt düşmanlığında sınır yoktu.

Geçtiğimiz yılın ekim ayı başlarındaydık ve Şirnex’in Dicle Mahallesi’nde bir cenaze, bir akrep tipi polis aracının arkasına bağlanmış ve küfürler eşliğinde sürükleniyordu.

Sürükleniyorduk.

Şirnex’in yiğit evladı Hacı Lokman Birlik’ti o. Birikimi, ağırbaşlılığı, fedakarlığı ile bölgenin sevilen ve sayılanlarından biriydi Hacı. O da gençti ve çok hayalleri vardı, hayalleri uğruna dövüşecek, savaşacak bilinci…

Sürükleniyorduk Hacı ile birlikte…

Çünkü o resim “Yaşasın halkların kardeşliği” sloganları hoş bir seda olarak yankılansa, aramızda eşitlik ve adalet olmadığı müddetçe kardeş olmadığımızın/olamayacağımızın göstergesiydi.

“Barış” ve “çözüm”ün ardından bize bunu en çok hissettiren kare oldu.

 

“Heqe xwe helaklin!”

Hacı’nın kendi gibi yiğit yoldaşları vardı, onun akrebin ardından sürüklenmesine öfke dolan ve her dakikasını aynı zamanda Hacı için de mücadele ederek mücadele eden yoldaşları…

Onlardan biri de DBP Şirnex il yöneticisi Hurşit Külter’di.

Hurşit 27 Mayıs’tan beri “kayıp”… Oysa o sabah “Geldiler. Hakkınızı helal edin” demişti. “Heqe xwe helaklin!” Sonra onun Gümüştepe Özel Harekat Şube Müdürlüğü’ne götürüldüğünü söyledi tanıklar.

5 gündür ne şube ne emniyet ne de diğerleri…

Hurşit Külter diye birinin kendilerinde olmadığını iddia ediyorlardı, oysa daha önce Hacı Lokman Birlik’in, sonra YPS savaşçılarının, sonra direnişçi kadınların çıplak fotoğraflarını paylaşan kontra hesaplardan biri Hurşit’i aldıklarını ve katlettiklerini iddia ediyordu, ancak hala haber yoktu Hurşit’ten…

 

Tarih zalimi, ihaneti bir de direnişi yazar!

Vakti zamanında Kürdistan coğrafyasında “gümüş döven” anlamına gelen Tubal halkı yaşarmış. Tubal halkından olan Paktiyes’in Dersim yöresine sorumlu vali olarak atandığı, Paktiyes’in İran’a giderek Karun hazinelerini topladığı ve bunları getirip bölgedeki yoksul halka dağıttığı anlatılırmış.

Gel zaman git zaman Paktiyes bu civarda adalet duygusuyla siyasi bir güce dönüşmüş, dönemin işgalci gücü Persler ise bu duruma tahammül edemedikleri için Paktiyes’in üzerine ordu göndermiş, ordunun başına da kendi halkına ihanet etmesiyle tanınan Medli zalim Harpagos’u getirmiş. Harpagos, halkın içinde saklanan ve gittiği her yerde toplumun sevgilisi haline gelen Paktiyes’i türlü oyunlar sonunda bulur ve kazıklarla işkence ederek öldürür.

Ama tarihe Harpagos ihanetçi bir zalim, tıpkı Dehak gibi, tıpkı Mustafa Kemal ya da Erdoğan gibi; Paktiyes halkının sevgilisi, tıpkı demirci Kawa, Seyit Rıza, Kemal Pir, Hacı Lokman Birlik gibi; onu Harpagos’a teslim edenler ise lanetliler (siz bunu Kürt halkını yalnız bırakanlar olarak okuyun ve siz doldurun) olarak geçer!

Bugün Kürt halkı yine tarihsel bir direniş veriyor, bu direniş, bu tarih kahramanlar yaratıyor. Ama bugün görev bu tarihi okumak değil, “anılara” hapsetmek ve yıldönümlerini bekleyip anma yapmak değil.

Bugün görev tarihin yazıldığı bu satırlarda zulme karşı duranlarla aynı safta, aynı cesarette yer almak… Çünkü acı direnişi yaratır, sessizlik ve suskunluk ise ihaneti…

Ondan sonra bu ihanetin objektif mi, subjektif mi olduğunu anlatamazsınız kimselere…

Çünkü tarih sadece “zalimi” ve “ihaneti yazar, tabii bir de “direnişi”!

 

Bir Partizan Okuru

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu