Makaleler

98. yılında Ermeni Soykırımı ve İnkar

Osmanlı’dan TC’ye devralınan soykırım geleneğinin en kanlı günü; 24 Nisan… Faşist Kemalist diktatörlüğün elinde bayraklaşan “asimile et-imha et- inkar et” siyasetinin doruk noktalarından birisi belki de…. Ve bu yıl, katliamın 98. yılı… 98 yıldır “sebatla” görmezden gelinen ve inkar edilen Ermeni ulusunun neredeyse bir asırdır kan sızan yarası….

Soykırımın ve inkarın kanlı tarihi…

98. yılını andığımız Ermeni soykırımının tarihi esas olarak 24 Nisan 1915’le başlatılır. Ancak devletin Gayrimüslim nüfusa ve bunların en kalabalığı olan Ermenilere yönelik politikalarının tarihi daha eskilere dayanmaktadır.

Kapitaizmin dünya çapında egemenliğini ilan etmesi ve ulus-devletlerin ortaya çıkması Osmanlı’da milliyetçi eğilimi güçlendirmiş, özellikle Balkanlarda açığa çıkan bağımsızlık hareketleri; Osmanlı sınırlarındaki diğer ulusların da baskı altına alınması ve yok edilmesi siyasi tarzını doğurmuştur.

Bu çerçevede; Osmanlı’da ezilen uluslara yönelik sistemli bir yok etme siyasetinin ürünü olan pratikler ilk olarak; 2. Abdülhamit tarafından planlı bir tarzda hayata geçirilmiştir. 1891 yılında kurulan Hamidiye Alayları ile birlikte; korkunç katliamlara girişilerek, bir yandan ülkede kalmak isteyen Ermeniler göçe zorlanmış hem de ilerde yaşanacak olan soykırıma zemin hazırlanmıştır. Yine 1909 yılında da Adana’da benzeri bir katliama girişilmiş ve sayıları yüzbine yakın gayrimüslim katledilmiştir.

1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan önce iktidarı ele geçiren İttihat Terakki ve özellikle o süreçte kurulan Teşkilat-ı Mahsusa’nın da esas pratiklerinden birisi de yine gayrimüslim nufüsu dair girişilen katliamlar olmuştur.

24 Nisan 1915’e gelindiğinde ise; Dahiliye Nazırı Mehmet Talat Bey; Ermeni merkezlerinin kapatılması, ileri gelenlerinin tutuklanması ve her türlü belgeye el konulmasını içeren kararları almıştır. Bu kararlarla birlikte çeşitli kaynaklara göre 300 ile 2.300 arasında değişen sayılarda Ermeni toplumunun ileri gelenleri tutuklanmış ve sürgüne gönderilmiştir. Bunlardan büyük çoğunluğu ise katledilmiştir.

27 Mayıs 1915 tarihinde çıkarılan Tehcir Kanunu ve 10 Haziran 1915 tarihli “Ermenilere Ait Mal, Mülk ve Arazilere Uygulanacak İdare Hakkında Yönetmelik” ile birlikte de Ermeni toplumunun mallarına el konulmuştur.

Yaşanan süreçle birlikte; tehcir yollarında Teşkilat-ı Mahsusa elemanları tarafından kurşunlanarak, göç yollarında uçurumlardan atılarak, mağralara doldurulup yakılarak, çöl yollarında açlığa mahkum edilerek milyonlarca ermeni katledilmiştir.

Tek başına rakamlar bile açıklayıcıdır. Osmanlı’nın 1914 tarihli Nüfus sayımında; Ermeni Nüfusu 1 Miyon 295 bin iken, ( ki bunların büyük çoğunluğu bu günkü TC sınırlarında ikamet etmektedir), 1927 tarihli TC tarafından gerçekleştirilen Nüfus sayımında Ermeni Nüfusu 100 bin civarında gösterilmektedir.dersiim

İnkara da, İmhaya da devam…

Günümüze gelindiğinde ise; 20. yüzyılın ilk soykırımı olan Ermeni soykırımı hala inkar edilmekte, hatta TC egemenleri tarafından “Ermeniler tarafından katledildik” masalları uydurulmaktadır.

Öyle ki, zaten klasik faşizmin karekteristiği olan, yeniden ve kendi çıkarları ekseninde tarih yazımı; inkar ve imha pratiğinin temel yönelimlerinden birisi olmuştur.

Sahte bilim insanları ile; rakamlar çarpıtılmış ve belgeler gizlenmiştir.

Katliamın üzerinden 98 yıl geçmiş olmasına rağmen; TC hala kendi kaynaklarındaki onlarca belgeye rağmen yaşananı “basit bir sürgün” olarak tanımlayabilmekte; rakamları çarpıtarak küçültmektedir. Öyle ki; TTK eski başkanı Prof. Yusuf Hallaçoğlu’na göre tehcir rakamı 56 bindir.

Hatta TC egemenleri bu sahte tarih yazımını o derece abartmıştır ki; soykırımı redddeden tarih yazımı türetmiştir. Bu çabaların ürünü olarak; 1982 yılında Wasington’da Türk enstitüsü Stanford Shaw tarafından ve TC’nin finansmanı ile kurulmuştur.

Bu reddedişin belirli bir kaç nedeni vardır. Ilk olarak vurgulanması gereken nokta, TC’nin özellikle kuruluş sürecinde, bir egemen sınıf yaratabilmek için, soykırım sonrasında el koyduğu Ermeni mal varlığı kullanılmıştır. Ki Gayri Müslim sermayesinin millileştirilmesi, TC’nin ekonomik politikasının ana damarlarından birisini oluşturmaktadır.

Bu nedenle de el konulan malların iadesi ve yeniden sınır tartışmalarının açılması TC’yi ürküten nedeler arsındadır. Ermeni tarihçi Vahagn Avedian bu durumu dair “soykırımı kabul ederseniz, tazminat ödemeyi de kabul edersiniz. Bence Türkiye’nin soykırımı reddetmesinin en büyük nedeni budur. Türkiye soykırımı kabul etmenin nelere yol açabileceğinin farkına 1919-1920 yıllarında yapılan duruşmalar sırasında vardı. Soykırımı kabul etmenin Türkiye için çok ciddi sonuçlara yolaçacağını düşündüğünden inkara başladı. Bu inkar günümüzde de hala sürüyor. Türkiye böyle bir şeyi kabul ettiğinde sınır tartışmalarının da gündeme gelmesinden çekiniyor.” demektedir.

TC’nin bu süreçte elini güçlendiren bir diğer neden de; emperyalistlerin bu sürece göz yummuş olmasıdır. Zira 1. emperyalist paylaşım savaşının ardından emperyalistler esas anlamda istediklerini almış, petrol kaynaklarına ulaşma ve ortadoğuda pazar yaratma hedeflerini gerçekleştirmiştir. Bu nedenle de hem soykırım görmezden gelinmiş, hem de Lozan’da tanımlanan haklardan Ermeniler yararlandırılmamıştır.

Sonuç olarak…

Tüm bu gerçeklikler görmeyen gözlere, duymayan kulaklara inat yanı başımızda dururken aradan 98 yıl geçmiştir. 98 yıl önce bir halkın tarihine, cesetlerden tepeleri işleyenler, sürgün yollarında açlıkla ölümleri yazanlar; kandan nehirler yaratanlar ellerinden ve kılıçlarından akan kan ile; hala hesap gününü beklemektedirler…

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu