DünyaGüncelMakaleler

ANALİZ | 56.”Münih Güvenlik Konferansı” Ve Emperyalistler Arası Çatışmaların Bir Kez Daha Su Yüzüne Çıkardığı Gerçekler

Münih'teki emperyalist buluşmaya karşı anti-emperyalist ilerici ve savaş karşıtı güçlerde her yıl olduğu gibi bu yılda sokakları doldurarak, emperyalist silahlanmaya, savaşa karşı seslerini yükselttiler.

  1. düzenlenen Münih Güvenlik Konferansı ardında bir çok tartışmayı ve emperyalist güçler arasındaki çelişkileri bırakarak sona erdi.

14 Şubat’ta başlayıp 16 Şubat 2020 tarihinde sona eren Münih Güvenlik Konferansı’nın özü emperyalistleri hangi tehlikelerin beklediği ve bu tehlikelere karşı birlikte nelerin yapılacağı tartışmasıydı. Ve bu tartışmaların neleri kapsadığı, hangi gizli kararların alındığı hiç bir zaman kamuoyuna açıklanmaz. Böylesi toplantıların ardından kamuoyuna yapılan açıklamalar işin sadece magazin tarafıyla ilgilidir. Münih Güvenlik Konferansı’nın ezilen halkların güvenliğini kapsamadığı açıktır. Dünyayı baştan aşağı paylaşan, talan eden ve bitmez bir kar hırsıyla dünyanın tüm kaynaklarını hızla tüketen emperyalistlerin, toplantı gündemine yamadıkları ”iklim sorunu” vb. gibi maddelerin sadece göz boyamak olduğunu tartışmaya bile gerek yoktur.

 Konferansın kısa tarihi:

Soğuk Savaş olarak tabir edilen ABD’nin başını çektiği ve Batılı emperyalist güçlerin destek verdiği Rus Sosyal Emperyalizmine karşı oluşturulan bu ittifak, Münih’te ilk defa 1963’te “Uluslararası Askeri Bilimler Buluşması” adıyla düzenlendi. Konferansa, Almanya, ABD ve NATO üyelerinden katılım olduğu için bu konferansa “Transatlantik Aile Buluşması” adıyla yapıldı.

Rus Sosyal emperyalist blokunun dağılmasıyla 1994’ten sonra “Güvenlik Politikaları İçin Münih Konferansı” adıyla düzenlenen konferanslar, 2008’de “Münih Güvenlik Konferansı” ismini aldı. İlk yıllarda 60 katılımcı ile sınırlı tutulan konferans, 1999’dan sonra Avrupa’nın doğusundaki ülkelerden, Hindistan, Japonya ve Çin’den katılımcılara da açıldı. Daha sonra buna Rusya eklendi.

Bu yıl 56. düzenlenen ve ana konusu ‘Batısızlık’ olan Münih Güvenlik Konferansı, ABD ile Batılı emperyalistler arasındaki ilişkiler ve çelişkiler, Rusya ve Çin  ile, ABD ve Batılı emperyalist güçler arasındaki çelişkiler, bölgesel olarak İran, Suriye ve Libya’nın geleceği üzerine yapılan tartışmalarla sona erdi.

35’i devlet ve hükümet başkanının yanı sıra 100 dışişleri ve savunma bakanının katıldığı konferansa Türk devletini Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu temsil ederken,  Rusya adına Dışişleri Bakanı Sergey Lawrow, İran adına Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ve Çin adına Wang Yi katıldı.

Bu yıl “Batısızlık” başlığıyla düzenlenen 56. Münih Güvenlik Konferansı, dünyadaki bölgesel çatışmalar, iç savaşlar, ekonomik kriz ve emperyalistler arası çelişkilere bulunacak ‘çözüm’leri içermesine rağmen, bir uzlaşmanın sağladığı söylenemez.

Konferansta, Batılı emperyalist güçlerin tüm gündem başlıklarına ortak bir strateji geliştirmedikleri durumda, sahnenin diğerlerine bırakılması durumunda, bunun hangi sonuçları doğduracağı konferansın ana tartışmasını oluşturdu. Bu başlıkta esas olarak kast edilen, ABD ve Batılı emperyalist güçlerin karşısında yükselen Çin ve Rusya’nın nasıl frenleneceği tartışmaları yer aldı. Konferansa sadece devlet başkanları, bakanlar ve üst düzey bürokratlar katılmıyor.

Toplam 500 kişinin katıldığı kişiler arasında  savaş ve silah satış planları yapan silah tekellerinin temsilcileri, değişik lobi örgütlerinin yöneticileri katılıyor. Kapalı kapılar arkasında yeni silah satış anlaşmalarının ve savaş planlarının yapıldığı konferansa, konferansın sporsonluğunu de bu silah tekelleri yapıyor.

Konferansta, mart 2020 tarihinde Türkiye/Antalya’da “Dijital Çağda Diplomasi” temasıyla birincisi düzenlenecek Antalya Diplomasi Forumu’nun tanıtımı amacıyla Türkiye tarafından bir tanıtım etkinliği düzenlenerek, katılım için diplomasi çalışması yaptı.

Konferansta, “Küresel Sorunlar için Küresel Çözümler – 2020’de Çok Taraflılığı Savunma Gerekliliği?” ve “İklim ve Güvenlik” başlıklı etkinliklerin ”halka’ açık yapıldığı söylenen etkinliğe yine seçkin, tekel, basın çevrelerinin katılımı sağlanarak, konferansın oldukça ”demokratik olduğu” izlenimi verilmesinden de geri kalınmadı.

Dünya üzerindeki dengeler hızla değişiyor. ABD, Trump’la birlikte, içe kapanma, NATO gibi oluşumlar da fazla öne çıkmama, işgal savaşlarını daha çok vekalet savaşları üzerinden yürütme, uluslararası birçok anlaşmadan geri çekilmesi, Çin’e  karşı açtığı ticaret savaşı, İran’la savaşma isteği, daha başkaları da eklendiğinde, ABD ile Batılı emperyalistler arasında açının giderek büyüdüğü bir ortamda, Almanya ve Fransa başta olmak üzere artık ‘ABD’ye fazla güvenilmiyeceği’ tezi, Batıyı daha farklı arayışlara itmiş bulunuyor.

Keza, Avrupa Birliğinin eskisi gibi çekiciliğini giderek yitirmesi, İngiltere’nin birlikten ayrılması sonrası, AB ‘dağılıyor mu? Sorusunun tartışılmaya başladığı bir süreçte, AB’ni oluşturan ülkelerin birlikte hareket etmesinin artık ‘zor’ olduğu giderek ağırlık kazanmaktadır.

AB içinde de yeni saflaşmaların önümüzdeki yıllarda dahada netleşeceği tartışma götürmez bir gerçektir. Nitekim bu süreçte Almanya ve Fransa birlikte hareket ederek, ortak Avrupa Ordusu çalışmalarıyla AB’ye yön vermeye çalışsalar da birliğin nereye evrileceği hala netleşmiş değildir.  Nitekim Konferansın direktörü Wolfgang Ischinger hafta içinde yaptığı açıklamada, “Dünya düzeninde politik açıdan “Batı”nın görünürlüğü eskisi gibi yok.

Bunun ABD Başkanı Trump ile de ilgisi yok. Trump izlediği politikalarla, silah kontrol anlaşması, iklim koruma, mayınları yasaklama anlaşmalarıyla ve İran’la imzalanan nükleer anlaşmayı tek taraflı iptal ederek Avrupalı ortaklarını yıprattı ve ABD yönetiminden uzaklaştırdı. Yeniden kamulaştırma geriye doğru atılmış bir adım olarak algılanıyor. Buna bir de Trump’un dünyanın sıcak çatışma bölgelerinden geri çekilmeyi ve bazı bölgelerde ise angajmanı arttırmayı eklemek gerekiyor” diyerek AB’nin durumunu bu sözlerle özetlemiş bulunuyor.

2014 yılında Dışişleri Bakanı olarak konferansa katılan ve o günkü dünya ile bugünkü dünya arasında güvenlik anlamında farklılıklar bulunduğunu söyleyen Almanya Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier, Batı’yı “dünyayı Batılılaştırma” fikrinden vazgeçmeye ve Çin, Rusya ve bölgesel güçlerle ilişkilerde yeni, gerçekçi bir dış politika benimsemeye” çağırarak AB’nin artık tek başına bir güç olarak fazla güçlü olmadığı ve Batı’nın ”kendi imajıyla dünyayı şekillendiremeyeceğini vurgulayarak, Dış politikamızı fazla zorlamamalıyız.

Özellikle Avrupa ve Almanya, dünyaya daha az misyoner bir yaklaşımla yaklaşırsa başarılı olurlar dedikten sonra sözlerine şöyle devem etti: “İran ile nükleer bir anlaşma müzakere etmenin başka bir yolu yok ve Doğu Ukrayna’da da barış yok. Libya’da barış yapmak istiyorsanız sadece temiz olanları değil, birçok eli sıkmanız gerekir. Sahel’de terörizmle mücadele etmek istiyorsanız bunu ‘Askeri çözüm olsun mu olmasın mı?’ sorusuna indiremezsiniz.

Ancak başarılı bir istikrar için öncelikle çatışmanın karmaşık nedenlerine odaklanmalıdır. Çatışma çözümlemesi farklıdır, yalnız anlayış elde edilemez.” ifadesini kullandı.

Buna karşın AB ‘adına’ yaptığı konuşmada Frank Walter Steinmeier, AB’nin diğer emperyalist güç odaklarıyla aralarındaki çelişkileri dile getirdiği konuşmasında Rusya’yı da eleştirerek; “Haklı ya da haksız tartışmaları bir kenara, uluslararası hukuka bakılmaksızın Kırım’ı ilhak etti. Askeri şiddeti ve Avrupa kıtasındaki sınırları tekrar siyasi bir araç haline getirdi. Sonuç, belirsizlik ve öngörülemezlik, yüzleşme ve güven kaybıdır.” dediği konuşmasında, ”Çin’in uluslararası kurumlarda  önemli bir oyuncu haline geldiğini, Çin’in aynı zamanda uluslararası hukuku yalnızca kendi çıkarlarına ters düşmediği durumlarda kabul etmesini” eleştirdş.

Çin’in Güney Çin Denizi’ndeki eylemlerinin bölgedeki komşuları rahatsız ettiğinin altını çizen Steinmeier, Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki tutumuna da dikkati çekerek, “Kendi ülkesindeki azınlıklara yönelik eylemleri de hepimizi rahatsız ediyor.” diye konuştu.

Steinmeier, konuşmasında AB ile ABD arasındaki çelişkileri de dile getirerek, ”bu ülkenin alışılmadık bir şekilde uluslararası kurumların kararlarını hiçe saydığını, ticaret savaşları, iklim değişikliği gibi küresel sorunlara çözüm arayışında uluslararası toplumu zayıflattığını, bundan dolayı da uluslararası kurumların engellenmesinin endişeyle takip edildiğini” vurguladı.

Konferansta, Rusya ve Çin kendilerine yönelik gelen eleştirilere yanıt vererek, hedef alınmalarına karşı ortak bir refleks gösterdiler. Konferansa Rusya adına katılan Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Zaharova, Rossiya 1televizyon kanalında yaptığı açıklamada konuşmacıların ‘eleştiriye bile tahammül etmediklerini’ belirterek, “Konferansta Avrupa alanı da dahil olmak üzere gerçek tehdit ve zorlukların ele alınmasını içeren net, yapılandırılmış, ortak bir normal gündem yoktu. Herkes sadece ülkesini değil, kişisel olarak onu neyin endişelendirdiğinden bahsetti” diye konuştu. Rusya sözcüsü Zaharova, bu ülkelerin ”uluslararası hukuku tanımadıklarını”  iddia etti.

Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, ise, Batılı ülkelerin  Çin’in ekonomik ve askeri yönelimlerine ilişkin eleştirilerin gerçeği yansıtmadığını, Çin’lilerin de ‘daha iyi bir hayatı’ yaşamaya hakları olduğunu dile getirerek,  Huawei şirketinin 5G ürünlerinin Batı pazarına girmesinin ABD tarafından engellendiğini bu bağlamda ”Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin kendi kararlarını bağımsız vermesini ve bu ülkelerin serbest pazar kurallarına saygı duymasını umduğunu”  söyledi.

Konferansta en önemli tartışma gündemlerinden biri de kuşkusuz Libya idi.

Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas ve Birleşmiş Milletler temsilcilerinin katıldığı toplantıda, Berlin’de alınan kararların hayata geçirmesi için somut adımların atılması istendi.

Almanya, 9 yıldır süren iç savaşın karşılıklı ateşkes ilan edilerek sona ermesini ve silah ambargosuna uyulması çağrısı yapıldığı toplantıda, Suudi Arabistan başta olmak üzere birçok ülke Türkiye’nin Libya’ya asker göndermesini eleştirerek, ‘Türkiye’nin Libya’da işleri zorlaştırdığını’ dile getirerek, Libya’da dış ‘müdahaleye son verilmesi’ çağrısında bulundu.

Libya’ya ilişkin yapılan tartışma ve getirilen önerilerin tümünün içeriği Libya’da iç savaşa son verilmesini hedeflemediği açıktır. Dokuz yıldır iç savaşın sürdüğü Libya’da, yüz binlerce insanın bu savaşta ölmesi ve bir o kadarının da göç etmesinden ABD ve Batılı emperyalistler ve onların uşakları Suudi Arabistan, Türkiye gibi ülkeler sorumludur. Esas olarak Libya’nın petrolünde gözü olan bu güçlerin, Libya halkı üzerinden bir egemenlik savaşı yürüttükleri açıktır.

Gerek Libya’da, gerek Suriye’de çözüm emperyalistlerin sundukları reçetelerde değil, orada yaşayan halkların kendi çözümlerini geliştirmelerinde yatıyor.

Münih’teki emperyalist buluşmaya karşı anti-emperyalist ilerici ve savaş karşıtı güçlerde her yıl olduğu gibi bu yılda sokakları doldurarak, emperyalist silahlanmaya, savaşa karşı seslerini yükselttiler. Partizan taraftarlarının da protesto da yerini aldığı gösterilere karşı polis yine olağanüstü bir güçle protestocuları provoke ederek, yürüyüşü engellemeye çalışsa da, protestocular başladıkları gibi hedeflerine ulaştılar.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Diğer içerik
Kapalı
Başa dön tuşu