DerlediklerimizGüncelKültür&Sanat

HEYBET AKDOĞAN | Arabesk Müziğinin Sosyolojik ve Ekonomik Oluşumu

Arabesk müziğin toplumsal gelişme sürecine baktığımızda 1980’li yıllar dikkatleri üzerine çekmektedir. Türkiye’de köyden kente göçün yoğunlaşmaya başladığı dönem olan bu yıllar; şehirlerde işsiz sayısının artmasına neden olmuştur.

Arabesk kelimesi Fransızca kökenli bir sözcüktür. Türkçe karşılığı: Arap tarzı anlamına gelmektedir. Arap kelimesinin anlamını incelediğimizde bu kelimenin; konar-göçer bir anlamı olduğunu görüyoruz. Arap toplumun geçmişini incelediğimizde, bu toplumun ‘’Bedevi ‘’bir yaşam tarzına sahip olması, Arap kelimesinin toplumun yaşantı tarzıyla aynı içeriğe sahip olduğunu bizlere ifade etmektedir.

Arabesk müziği , Arap ezgilerinin ve usüllerinin esinlemesinden türeyen bir müziktir. Arabesk müziği, insanların bilinçlerinde; isyankar duygu ve düşüncelerin birikimi sonucu benimsenmiş bir müzik çeşididir. Tarihte göçebe hayatı süren insanların yerleşik düzene geçtiklerinde sınıflı toplumları oluşturarak ezilmeleri ve yozlaşmaları, günümüz modern hayatının içinde de, köy hayatından şehir hayatına geçen insanların sınıflı bir toplumun içinde yaşamaları sonucu; maruz kaldıkları ezilmelerin ve yozlaşmalarının dışa vurumudur Arabesk müziği.

Geleneksel kültürden, kent kültürüne giren toplumlar, haliyle yabancılaşma duygusunu yaşarlar. Modern bir kültüre ayak uyduramayan insanlar kent kültürü içerisinde kent toplumları tarafından, dışlanmışlığında vermiş olduğu eziklikle isyankar bir karaktere sahip olurlar. Sınıflı toplum üzerine inşa edilip gelişen düzen, geçmişten günümüze aynı toplumsal sorunların ve sıkıntıların kaynağı olmuştur.

Bu yüzden Arabesk müzik dinleyenlerin geneline baktığımızda; kırsal kesimlerden şehirlere göçmüş ve yaşam koşulları nedeniyle kırsal hayatlarına geri dönemeyen insanların olduklarını görüyoruz. Türkiye’de Arabesk şarkıları ilk kez ‘1940’lı yıllarda ortaya çıkmıştır. O dönemde Arapça şarkılar yasaklanmış olmasına rağmen bu müziği çalan ‘’Kahire Radyosu’’ Türkiye’de çektiği ve sevilerek dinlenildiği için bu yasak başarılı olamamıştır. Kemalizm’in milliyetçi politikası sadece dini, etnik ve mezhepsel olarak değil; sanat alanında baskıcılığını göstermiştir.

Ulus devlet olarak gelişmek isteyen her ülke bu tür yöntemlere amaçlarının ‘’salahiyet’’i için başvurmuştur. Ulus devlet sisteminin dünya tarihinde ve şimdiki zamanında ‘’oportünist’’ sistemi egemenleştirmek istediği tarihin ve bugünün gerçeklerinde kendisini göstermiştir ve göstermektedir.

Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte Türkiye’de resmi müzik politikasının gayesi, Batı müziğini benimsetmek olmuştur. Türk müziğinin okullarda öğretilmesi yasaklanmış , Radyolarda Türk müziği çalınmamıştır. Ziya Gökalp’ın ‘’Türkçülüğün esasları’’ adlı kitabında: ‘’Şark musikisinin hem hasta hem de gayri milli olduğunu söylemesi’’; Cumhuriyet zihniyetinin doğu kültürüyle ve halkın anonim kültürüyle bağdaşmadığını çok iyi bir şekilde ifade etmektedir.

Cumhuriyet’in kuruluş yılları içinde sözlü sanatın hakir görülmesi, halk müziklerinin ve tek sesli müziklerin radyolarda yasaklanması batıcı bir yönetim anlayışının hayata geçirilmek istendiğinin ispatıdır.

Ulus devlet biçimiyle yaşamak isteyen Cumhuriyet istibdadı; emperyalist burjuva ulusunun ezilen halklara karşı yeni bir sömürge reformundan başka bir şey değildir. Cumhuriyet rejiminin yöresellik ve özgünlük adına her şeyi yok etme çabası burjuvazinin; modern bir toplum için ezeceği kitleleri var etmesinden başka bir ülküyü taşımamaktadır.

Aynı dönem içinde yapılan yasaklamalar ve asimilasyon sonucu, halkın radyo frekanslarını Mısır’a yöneltmesi, Arap ezgilerini dinlemeye başlaması; Arap filmleri ile de tanışmaya  başlaması olmuştur. ‘’1926 ve 1976’’ yılları arasında musikinin okullarda yasaklanmasından dolayı oluşan boşluğu batı ve doğu sentezi karışımı olan Arabesk müziği doldurmuştur.

Başlangıcı ‘’1930 ile 1960’’ yılları olan Arabesk müzik, halkın batılılaşmaya ve moderniteye karşı bir direnişidir. Türkiye’de bulunan insanların yaşamış olduğu bir kimlik bunalımıdır Arabesk müzik. Geleneksel kültürün bir toplumda çözülmeye başlaması toplumların sosyolojik ve psikolojik yapısını olumsuz yönde etkiler.

Geleneksel kültürün son aşaması olan feodal yapı, kendi kurallarıyla yaşattığı toplum içerisinde etkinliğini yitirmeye başladığında toplum doğal olarak kendini boşlukta hisseder. Oluşan bu boşlukta toplum kendisine karşı yabancılaşır ve dağılma süreci içerisine girer.

Toplumun karakteristik yapısını feodal kültürden beslemiş olması, ilerde oluşan bir yabancılaşma ruhu halinde ve bunun sonucunda toplumun yaşadığı boşluktan dolayı, toplumu ‘’din’’e daha fazla sevk eder. Toplumun dine sarılması, bireyleri ilk önce dini inanç yönünden fanatikleştirir, daha sonra kent kültürü içine giren kitleleri yaşanılan yabancılaşmayla yüzünden hayata tutunmaları gereken her konuda fanatikleştirerek; toplumu suçlara meyilli bireyler haline dönüştürür. Toplumların sosyalist bir kültürü yaşayamamış olmaları her yerde ezilen, horlanan insanları, var etmiştir.

Üretim ilişkilerinin liberal bir karakter taşıması yüzünden, toplumsal sınıflaşmaları doğurması; toplumsal hayatta ezen ve ezilen yaşam biçiminin hakim kılınmasına neden olmuştur. Sosyalist kültürün oluşturacağı müzik anlayışı; toplumların eşitlikçi duygu ve düşüncelere sahip olmasını sağlar.

Sosyalist yaşam, toplumu aynı hedefler ve ilkeler doğrultusunda buluşturduğu için; bir toplumun kendisinden kültür bakımından üst bir toplumla ezilmesi ya da horlanması söz konusu olamaz. Sosyalist toplumda kültür halkların ortak yaşam amacıyla bir bilinç de özümsenir ve gelecek yaşamın amaçları doğrultusunda dayanışma ve paylaşma birlikteliği içinde şekillenir.

Sınıf savaşının sonlandırılması için mücadele edilen sosyalist toplumda müzik, ezilen kitlelerin isyankar duyguları üzerine şekillenmez. Sosyalist sistemde hedef toplumları kalkındırmak olduğu için yaşamın tüm sorunlarına çareler aranır. Böylelikle insanların duygu ve düşünceleri de sağlıklı bir ruh hali içinde olumlu ve özgür bir yapı kazanır.

Arabesk müziğin toplumsal gelişme sürecine baktığımızda 1980’li yıllar dikkatleri üzerine çekmektedir. Türkiye’de köyden kente göçün yoğunlaşmaya başladığı dönem olan bu yıllar; şehirlerde işsiz sayısının artmasına neden olmuştur. Kapitalist iktisadın ülkeyi burjuvaziler lehine yönetmesi sonucu kentler de oluşan bu yığılma; kent toplumunda da bir çok sıkıntıları beraberinde getirmiştir.

Kendi topraklarında yaşam sıkıntısı çeken köy insanları büyük şehirlerde aynı yaşam sıkıntısını çekmeye ve suç olaylarında da adları anılır olmaya başlamıştır. Sadece ulusal bazda bir kalkınmayı hedef edinen bütün ulus devletlerin doğurmuş olduğu toplumsal erozyonlar bu şekilde oluşmuştur. Şehirlerde oluşan bu yaşam krizi; şehirlerdeki insanlarında Avrupa’ya taşınmasına sebebiyet vermiştir.

Göçmen işçilerin çoğalması aynı zamanda köyden direkt olarak Avrupa’ya gitmek isteyen insanların sayısını da artırmıştır. Tarihte yaşanılmış barbar insanların yerleşik medeni insanlara saldırması olayına benzeyen bu trajedi, modern dünyanın içinde sadece isim değiştirerek varlığını korumaya devam etmiştir. ‘’1980’’ li yılların; Müslüm babası, Orhan babası ve Ferdi abisi gibi ezilen toplumun bağrında taht kuran Arabesk’in dev sanatçıları; yozlaşmış kültürün ifadesi olan Arabesk müziğini geliştirmeye ve çoğaltmaya gayret etmişlerdir.

Arabesk müziğin önde gelen bu ve buna benzer isimleri Avrupa’da da ezilen göçmen işçilerimizin duygularının tercümanı olmuşlardır. Halkın gözünde büyük bir prestij sağlayan Arabesk şarkıcılar; halkın sömürülen benliklerini isyana daha çok teşvik ettirerek,ezilen emekçi halkların sırtından büyük maddi gelirler elde etmişlerdir.

Sanatın ve sanatçının görevi halkı aydınlatmak olması gerekirken, maalesef sınıflı toplumların ezen yapısı gereği; sanat ve sanatçı da  asıl kimliğini bulamamıştır. Tıpkı hitap ettikleri ezilen kesimin yaşadıkları kimlik bunalımını yaşamışlardır.

Toplumda ve özellikle toplumun umudu olan genç nesillerde ‘’mazoşist’’ duyguların körüklenmesine neden olan Arabesk sanatçıları; toplumu ve genç nesilleri: Alkol, uyuşturucu gibi bağımlı maddelere teşvik ettirerek, toplumun ve gençlerin çürümesine neden olmuşlardır. Çocukların da çürüyen bu toplumun içinde yetişmesi, ilerde olgunlaşması gereken çocukları, harcanılacak gelecek nesiller haline getirmiştir.

Üretici güçlerin toplum içinde komünal bir nitelik taşımaması; toplumu sömürgelerin elinde asimile olan yığınlar haline getirmiştir. Sömürülen emekçi kitleleri , içinden çıkılmaz çaresizlikler içinde ‘’varoş kültürü’’nün üreticileri olmuşlardır. Arabesk kültürüne geniş bir perspektifle baktığımızda, oluşmuş ‘’varoş toplumu’’nun sadece Türkiye’yle sınırlı kalmadığını görebiliyoruz.

Bugün Arabesk kültürüne sahip olan yığınların Avrupa’da da geniş bir kitlesi olduğunu fark edebiliyoruz. Kapitalist sistemin emperyalist genişliğe sahip olması; uluslararası çürümüşlüğünde canlı örneklerini bizlere  göstermektedir. Modern dünya, Arabesk müziği gibi yozlaştırıcı ve yabancılaştırıcı bir etkisi olan ‘’poprock’’ müziğini de sömürülen kitleler içine adapte etmiştir.

Toplumlar içinde devrimci düşüncelerin yasaklanması ve devrimci karaktere sahip olan bireyleri devletin baskı yöntemleriyle engellenmesi; ‘özgünyapıya’ sahip olması gereken kitleleri her zaman azaltmıştır.

Kapitalist devletlerin korkusu olan devrimci beyinler şiddet ve ordu güçleriyle sürekli olarak susturulmaya çalışılmıştır. Bu nedenle sömürgeci güçlerin amaçlamış olduğu emekçi insanlar; burjuvazi çoğunluğu tarafından ezilmeye devam etmektedir.

Toplumların yaşanılmış ve yaşanılan bu acı gerçekler karşısında sosyalist bir gaye için örgütlenmesi ve halk cephelerini güçlendirmesi elzemdir. Aksi takdirde toplum kendi geleceğini; Arabesk kültürün kokuşmuş, çürümüş yapısı içinde yok etmeye mecbur kalır.

Sosyalist birliğin emekçi toplumların aydınlık geleceği olacağına duyulan inanç, halkların beyinlerinde ve kalplerinde tek inanç olmalıdır. Emperyalist dünya sisteminin acımasız gerçeklerini daha fazla yaşamamak için; Sosyalizm’in tek amacı olan halkların kurtuluşu, toplum tarafından benimsenmelidir.

Evrensel anlamda halkların kurtuluşunun önemli bir çözümü, Arabesk (varoş) kültürün emek bilinciyle yokolmasıyla, gerçekleşebilir. Sanattan -bilime ger ekli tüm yaşam ihtiyaçlarımızı Sosyalist geleceğin oluşması için yapmalı ve gelecek nesillerimizi de sosyalist bir karakterle yetiştirmeliyiz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu