GüncelMakaleler

Sentez | Putları Yıkıyoruz!

"Her çalışma tarzı ve ele alış kendi kadro profilini yaratır. Her çizgi, kendi kadrosunu, kendi militanını şekillendirir. Ve mevcut durumu ele alış bu çizginin etkileri ile şekillenir"

Cemiyetler son medeni devreye girdikten sonra putlara ihtiyaç hissetmezler. Doğrudan doğruya fikirlere ve cereyanlara inanırlar. Medeni ve mütekamil bir fert fikri kavrayıp ona inanabilecek hale geldiği için, o fikri temsil eden müşahhas putlara muhtaç değildir. (Nazım Hikmet, Resimli Ay Dergisi, Putları Niçin Kırıyoruz?) Nazım Hikmet 1929’da kaleme aldığı yazısında dönemin sanat ve edebiyat putu olarak anılanlara; putları yıkmakla eskimiş, çürümüş putları devirip yeni fikirlere yol açmaktan başka bir şey yapmıyoruz diyerek deyim yerinde ise savaş açmıştır. Toplumun her alanında yaşanan yeniyle eskinin kavgasının edebiyat-sanat alanına yansıyışının ilanı olan satırlar yeni fikirlere olan ihtiyacı ortaya koyarken eskinin putlaştırılmasının yeninin inşasını engellediğini de ifade ediyor.

Sınıf mücadelesinin çeşitli kesitleri de eski ile yeninin kavgası ile doludur. Devrimci olmak, dünyayı değiştirme mücadelesinde bir misyon yüklenmektir. Bu misyon, bir dizi vasfa sahip olmayı da gerektirir. Fedakarlığı, adanmışlığı, kararlılığı, mücadele azmini ve yaratıcılığı koşullar. Bütün bunların yanında devrimci olmaya dair misyon esas olarak ülkede ve dünyada mevcut durumu inceleme ve ona uygun politika üretme görev ve sorumluluğuyla kendisini somutlar.

Bugün devrimci ve komünist kimlik adına tanımlanabilecek nitelikler ciddi oranda aşınmıştır. Devrimci ve komünist niteliklerin bir kolektifte işlenerek kalıba dökülmüş hali olan ilkeler ise ciddi anlamda dejenere olmuştur. Bu gerçeklik temelinde meseleye baktığımızda komünist kimliğe ve devrimci kadroya dair tartışmayı daha geniş bir yelpazede yürütme zorunluluğu görünmektedir.

Bu zorunluluk, devrimci kadro tanımının genel niteliklerine dair tartışmayı sadece kimi dönem açığa çıkan boşlukları doldurma ve eksikleri kapatma tartışmasına sıkıştıramayacağımızı, esas itibari ile değiştirme iddiası olan devrimci örgütlenme ve mekanizmalarının düşünsel temellerini yerli yerine oturtma meselesini kapsamaktadır.

‘Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir’

Kadro meselesi TDH’nin ve bir parçası olarak proletarya partisinin de tartışmalarında önemli bir alan kaplamıştır. Sınıf mücadelesinin dönemeçlerinde sürecin ihtiyacına uygun bir kadro profili yaratma süreci sancılı olmuştur. “Nasıl bir kadro profiline ihtiyacımız var?” sorusu sürekli tekrarlanan ve yanıt aranan bir sorun olagelmiştir. Siyasal sürecin durumu, düşmanın yönelimi, kitlelerin istek ve taleplerinde yaşanan değişimler devrimci özneyi de değişime zorlamaktadır. Bu değişimin gereklerine riayet edemeyen, içinde bulunulan sürecin dayattığı değişime ayak direyen güçlerin yenilgiyi baştan kabul ettiğini söylemek abartılı olmaz.

Değişime ayak direme salt mevcut olanın yerine yeninin koyulmasının önüne geçmekle kalmaz esas olarak mevcut gerçekliğin analiz edilmesini engeller. Bu da devrimci özneyi bütün görev ve sorumluluklardan uzaklaştırarak gerçeklikten koparır.

Devrimci öznenin gerçeklikten kopma halinin en deşifre olduğu alan ise, örgüt yapısı ve kadrolar olmaktadır. Zira, güncel gelişmeleri analiz etmekten uzaklaşıldıkça politik çizgi rafa kaldırılır. Devrimci örgüt açısından kafa-kol ilişkileri devreye girer, bu da bürokratik çalışma tarzına alan açılmasından başka bir sonuç doğurmaz. Kitlelere, yoldaşlara, örgüte, görevlere yabancılaşma, ilkeleri ele alışta yozlaşma kaçınılmaz hale gelir.

Her çalışma tarzı ve ele alış kendi kadro profilini yaratır. Her çizgi, kendi kadrosunu, kendi militanını şekillendirir. Ve mevcut durumu ele alış bu çizginin etkileri ile şekillenir. Yani en mükemmel siyasi çizgi ortaya konulsa bile bu çizgiyi pratiğe dökecek, geliştirecek olanlar kadro ve militanlardır, buradaki karşılıklı ilişki unutulmamalıdır.

Devrimci öznenin gücü kadro ve militanlarının politik kavrayışına dayanır

Yukarıda açıklamaya çalıştığımız değişime direnme halinin yarattığı ilk negatif sonuç kadro politikasında yaşanmaktadır. Araştırma ve incelemede tembel, sorgulamada yetersiz, yanlışlarla hesaplaşırken zayıf, görev ve sorumluluk alırken edilgen olan kadrolar bu yaklaşımların sonucu olarak en başta kendini örgütlemekte problem yaşar. Kitlelere yabancılaşma, istek ve taleplerini küçümseme devrimci kadroda yaşanacak dejenerasyonun yansımaları olarak kaçınılmazdır.

Her siyasal süreç kendi kadro ve militan profilini yaratır. Bireyler içinde bulundukları sürecin açığa çıkardığı tartışmaların, çalışma tarzının etkileriyle şekillenir. Sorunların çözümünü kitle pratiğinde aramayan, kolektif mekanizmalarda militanlarını örgütlemeyen, eleştiri-özeleştiriyi bireylerin ele alışına terk eden, güncel politikanın gereklerine göre konumlanamayan bir devrimci örgütün yaratacağı kadro profili ise bu problemli ele alışın izlerini taşıyacaktır.

Kararları uygulamada ciddiyetsiz, politikaya ilgisiz, inceleme ve sorgulama yerine mevcut olana biat eden ve çalışma tarzında memur zihniyetli kadrolar açığa çıkaracaktır. Ya da sorgulama adı altında her şeyi eleştiren-salt eleştiren, eleştirdiği kadar değişme-değiştirme iradesini ortaya koymayan başka tip bir kadro profili açığa çıkabilir.

Her iki kadro profilinin de açığa çıkma zemini oldukça güçlüdür. Bir yanda genel olarak tasfiyeciliğin etkileri bir yanda devrimci durumun gerilemesinin olumsuz yansımaları; bu etkenler devrimci örgütler açısından kitlelerden uzaklaşmaya, kolektif mekanizmaların zayıflamasına neden olurken, hızlı değişkenlik gösteren güncel politikanın nabzını tutmayı ve müdahale etmeyi de zorlaştırmaktadır. Devrimci öznelerin güçten düşmesi ve toplumsal muhalefetin geri çekilmesi kitlelerin güveninin zedelenmesini derinleştirmiştir.

Bu durum devrimci örgütler ve kitleler arasına objektif bir mesafe koymuştur. Mevcut kadro profillerinin açığa çıkan mevcut tablodan beslenerek süreci göğüsleyebilecek gerçeklikten oldukça uzak olduğu aşikardır. Diğer yandan mevcut gerçekliğe örgütsel olarak güçlü ve etkili bir müdahale de bulunmadan başka tip bir kadro profilinin açığa çıkmasını beklemek ise hayalperestlik olur. Esas mesele devrimci örgüte ve kadro-militanlarına hangi aşamalarda hangi görevlerin düştüğünü doğru şekilde ortaya koymaktır.

“Siyasi çizgi bir kere saptandı mı, kadrolar belirleyici bir etken haline gelir”

Her hangi bir sürecin nasıl kadrolara ihtiyacı olduğunu tartışmadan önce kadroları açığa çıkaran, şekil veren devrimci örgütlenmelere dair tartışmak ve bu örgütlenmelerin görev ve sorumluluğunu somutlamak gerekir. Devrimci örgütlenmede doğru bir kadro profilinin oluşması için siyasi çizgisi net, teorik olarak berrak ve politik alanda güçlü aynı zamanda güncel gelişmelere göre şekil alacak bir esnekliğe sahip olma zorunluluğu vardır.

Devrimci örgütün siyasi çizgisi net olduğu koşulda örgütsel yapısını güçlü ve etkili müdahale etmesi de kolaylaşacaktır. Politik ve siyasi çizgide belirsizlik ve şekilsizlik olduğu durumda sürecin kadroları da bu belirsizlikten beslenerek şekillenecektir. Doğal olarak bu belirsizlik ve şekilsizlik halinden araştıran, sorgulayan, kolektif çalışmayı güçlendiren, eleştiri-özeleştiriyi doğru kullanan bir kadro profili beklemek yine hayalcilik olacaktır.

Tek tek kişilerin bireysel eğilimi sorgulamaya, araştırmaya, kolektif düşünme ve hareket etmeye yatkın olsa da içinde bulunduğu sistem bu eğilimi örgütlemeye zemin sunmaktan uzaksa parçalarda bulunan olumluluklar kolektife yansımaz. Çünkü sistemin gücü her zaman bireylerin gücüne baskın gelir. En iyi devrimci bile bozuk bir sistemde başarısız olur.

Meselenin bireylerle ilgili yönünü de yadsıyamayız. Devrimci örgütlenmenin rolüne dair tartışmayı bireylerin etkisi ile bütünleştirerek tartışmayı sürdürmeliyiz. Nasıl ki, devrimci örgütlenmenin görev ve sorumluluklarını somutlamak zorunluluksa bireylere düşen payı da somutlamak bu zorunluluğun ayrılmaz bir parçasıdır. Siyasi çizgi netleştiği, teorik berraklık yakalandığı oranda politikaların yaşam bulmasında bireylerin rolü belirleyici bir pozisyon alır.

Görev ve haklarını bilen aynı zamanda kullanan kadrolara ihtiyaç var

Her kadronun görevleri olduğu gibi hakları da olduğu sürekli tekrarlanan ezberlerimizden biridir. Öyle denebilir ki, bahse konu hak ve görevleri bilen ve etkili şekilde yaşama geçiren kadrolara en fazla bu dönemde ihtiyaç var. Yukarda eleştiri getirdiğimiz memur tipi kadro yapısının ya da salt eleştiren, değişimden kendini azade tutan kadro yapısının gelişmesinin önüne ancak bu şekilde geçebiliriz. Görevlerini bilen, ilkeli ve ciddiyetle yerine getiren, mevcut olana biat etmek yerine eleştirel gözle inceleyebilen bir kadro gerçekliği, proletarya partisini sancılı sürecin kalıntılarından arındırabilir.

Örneğin eleştiri-özeleştiri hem hakkımızdır hem de yoldaşlara, örgüte ve kitlelere karşı görevimizdir, bu da sürekli tekrar ettiğimiz ezberlerden biridir. Ancak geldiğimiz aşamada eleştiri-özeleştiri mevcut ezberlere sıkıştırılmış bir slogan olarak kurtarılmaya muhtaç bir pozisyona düşmüştür. Sürecin kadroları eleştiri-özeleştiriyi doğru ve etkili kullanarak bu pozisyondan kurtarabilir.

Bunun yanında eleştiri-özeleştiriyi nasıl kullandığımızı ve kullanma biçimimizin yarattığı sonuçları da incelemeyi öğrenmeliyiz. Düştüğümüz en büyük hatalardan biri eleştiriyi yaptığımız noktada görevimizi de sonlandırma halimiz olduğudur. Değişimi-değiştirmeyi hedeflemeyen, yapıcı olmaktan uzak, sadece karşıtını mahkum etme üzerine kurulu bütün eleştirilerin suya yazıldığını bilerek davranmalıyız. Ben eleştirdim işim bitti diyemeyeceğimiz gibi eleştiride tali meselelere yaslanarak özünden uzaklaşmakta eleştiriden-sorumluluktan kaçmak olarak yorumlanmalıdır.

Sancılı sürecin kalıntılarından biri olarak eleştirme biçimimizde kimi hatalara düşmeye devam ediyoruz. Bunlardan en belirgin olanı kimi ideolojik-politik-örgütsel tartışmaları bireylere indirgeyerek tartışma yada düşünsel zeminle hesaplaşma yerine bireylerle hesaplaşma gayretine girme halidir. Bu halin eskimiş, çürümüş ilan ettiğimiz ve değiştirme iddiası ile yöneldiğimiz putlara ait hastalıkların yansımaları olduğunu unutmamalıyız. Tek tek olaylara ya da kişilere yönelmek yerine onları yaratan düşünce düzlemine yönelmek gerektiğini en yalın haliyle söyledik, bunu sürekli kendimize hatırlatmalıyız.

Başka bir zeminde somutlamaya çalışalım. Kolektifin yazınlarını ve ürünlerini okuma üzerine düşünerek geliştirme perspektifiyle yoldaşlara fikir beyan etme hem görevimiz hem de hakkımızdır. En fazla eleştiri geliştirdiğimiz meselelerden biride buradan beslenmektedir. Yazınsal üretimimizin zayıflığı, kitlelerin sorularına yanıt olmada yetersiz kaldığı, ortaya koyduğumuz iddiaları anlatma ve açıklama düzeyinin ihtiyacı karşılamadığı reddedemeyeceğimiz bir gerçek.

Peki bu gerçeklik karşısında nasıl konumlanmamız gerektiğine kafa yoruyor muyuz? Bu konuda sadece eksikleri tespit etmek, yanlış olanları söylemekle görevimizi yerine getirmiş olmadığımız bilinmelidir. Eksikleri tespit ettiğimiz noktada tamamlama görevini de göğüslemeye hazır olmalıyız. Örnekleri elbette çoğaltabiliriz. Bu örneklerde görmemiz gereken şey, hak görevlerin asla birbirinden ayrı ele alınamayacağıdır. Ve sürecin ihtiyacı olarak hak ve görevleri kavrayış düzeyimizi yükseltmeliyiz.

İhtiyacımız; eğitime, değişime ve gelişime açık olan kadrolardır

Kadroların yaşamın her anını örgütlemesi ve örgütlülüğün gerektirdiği disiplini kendisi üzerinde kurabilmesi beraberinde sistemli bir çalışma tarzını getirecektir. Bu disiplin zaman yok, olanak yok gibi yakınmalara son verilmesini de beraberinde getirecektir. Eğer kişi sistemliyse, iç disiplinini sağlayabiliyorsa, kendisini kolektifin denetimine açıyorsa, okumaya da yazmaya da pratik koşturmaya da olanak yaratabilir.

Kadroların yaşam tarzları devrimcileşmeden, proleter düşünceye sahip olmalarının da bir anlamı kalmaz. Mevcut olanla yetinmeyen, imkansızlıklardan yakınmayan, zorlayarak tüm olumsuzlukların üzerine giden disiplinli kadrolar gelişmenin ve yenilenmenin de kapılarını aralar.

Eğitim ancak örgütlü bir şekilde, pratik içerisinde ve kişinin özel çabalarının katkısıyla sağlıklı bir şekilde yürür. Birey öğrenmeye, gelişmeye kapalıysa verilecek eğitimin yapılacak eleştirilerin de çok faydası olmayacaktır. Eğitimin teorik ve pratik olan iki yönü birbirinden ayrılmadan ele alınmak zorundadır. Teorinin anın koşullarıyla birleştirilerek nasıl politika üretileceği ve bu politikalara pratikte nasıl hayat verileceğine dair somut yollar, araçlar vs. ortaya koyulmadan, bu noktalarda gelişimin nasıl süreklileştirileceğine dair perspektif koyulmadan ve elbette pratikten ders çıkarılmaya olanak sunulmadan bir kadronun eğitimi tamamlanamaz.

Kadroların eğitimi, kitle pratiği içerisinde sınanması ve tüm bu süreçte kadroların he türlü tasfiyeci akıma kaşı ideolojik donanımının sağlamlaştırılması, sistemli bir kadro politikası ile mümkündür.

Kadroların eğitimi meselesinde doğru bir zemin yaratılmadığı durumda bazen liberal eğilim boy gösterirken bazen devrimci ilkelerle inşa edilen önderlik yerine şeflik boy verir. Bireylerin iyi niyetlerinden bağımsız biçimde düşünce düzlemimizi değiştirmediğimiz oranda bu hastalıkların açığa çıkacağı aşikar. Ele alışımızı değiştirmediğimiz, ideolojik-pratik eğitimi düzenlemediğimiz oranda yerimizde saymaktan kurtulamayacağımız ortada. Bu tabloda kitlelerde, yoldaşlar arasında güvensizliğin açığa çıkması kaçınılmaz olacaktır.

Eğitim meselesinde üzerinde durmamız gereken bir noktada bazı yoldaşlarda açığa çıkan deneyimi küçümseme halidir. Değişim ya da yenilenme kavramlarını tartışırken biz hiçbir zaman sadece olumsuzlukları söylerken olumluluklara gözlerimizi kapatmadık. Deneyim ve birikimi yok saymadık. Şimdi yaratmak istediğimiz devrimci düşünce düzlemi de yine bu birikim ve deneyimden yararlanmayı öğrenerek oluşacaktır. Bu noktada kimi yoldaşların takındığı ben bilirimci hal kabul edilemez. Her yoldaş düşüncesini özgürce söyleme hakkını kullanırken, bu düşünceleri sistemleştirme ve derinleştirme sorumluluğunu da unutmamalıdır. Sadece konuşmuş olmak için konuşmak, eleştirmiş olmak için eleştirmek ya da hiçbir zemin sunmadan, etraflıca düşünmeden sadece önermiş olmak için öneriler sıralama hali bir kenara bırakılmalıdır. Bu durum bireyleri gerçeklikten koparır ve eğitimin, değişimin, gelişimin önünü tıkar.

Lenin, Ne Yapmalı? kitabında profesyonel devrimci eğiti üzerine tartışırken yaptığı “Teorik sorunlarda duraksama gösteren, ufukları dar, kendi hareketsizliğini yığınların kendiliğinden hareketiyle haklı gösteren; bir halk sözcüsünden çok sendika sekreterine benzeyen, düşmanlarının bile saygısını kazanacak geniş ve yürekli bir plan düşünmekten aciz ve kendi profesyonel sanatında -siyasal polisle savaşım sanatında deneyimsiz ve beceriksiz bir kimse- böyle bir kimse, devrimci değil, zavallı amatördür.” belirlemesini kendi gerçekliğimizi gözden geçirerek incelemeliyiz.

Duygusal bağlılığı daha güçlü politik bağlılığa dönüştürecek kadrolara ihtiyaç var

Mao’nun kadronun özellikleri arasında vurguladığı, “tek başına kalsa dahi yolunu bulabilmek” meselesi de kadro politikasında güncel tartışmalarımızı içermektedir.

Gelişen her yeni süreç kendi olanak ve görevleri de beraberinde getirir. İçinden geçtiğimiz sancılı süreç kendi olanak ve görevleri de beraberinde getirmiştir. Bu süreç birçoğumuzun yaşam ve mücadelesinde de bir dizi değişimi zorunlu kıldı. Alışkanlıklarımızı, görevlerimizi, çalışma tarzımızı temelden değiştirdi. Aynı zamanda yoldaşlarla, kolektifle kurduğumuz duygusal bağı da güçlendirdi. Yoldaşlarla kurduğumuz duygusal bağ daha güçlü bir politik bağlılığa dönüştürülmek zorundadır. Duyduğumuz duygusal bağ tek başına bir anlam ifade etmemekte hatta çoğu zaman problemli bir şekillenişe zemin sunmaktadır.

Kurduğumuz bütün bağları politik bağlılıkla güçlendirmediğimiz oranda eleştirme biçimimiz, kolektif düşünüşümüz, çalışma tarzımız, yoldaşlarla kurduğumuz ilişki bu durumun yarattığı olumsuzluklardan etkilenecektir. Bazen yanlışı eleştirmemizin önüne geçecek, bazen eleştirilerin özünü kavramamızı engelleyecek.

Deneyimli yoldaşların yanı başımızda olmasına duyduğumuz güven doğru ele alış olmadığı sürece yeni putlar yaratacak, kendi gelişimimizde ayak bağı olacaktır. Bazen tek başımıza kaldığımızda ne yapacağımızı bilmez hale gelmemize neden olacak. Bütün bunların önüne kendi pratiğimize ve kolektifin şekillenişine doğru müdahaleler de bulunarak geçebiliriz. “Sürecin kadrosu nasıl olunur”u sürekli kendimize sormalıyız.

Kadrolar devrimci örgütlerin can damarları, yaşam hücreleridir. Devrimci öznelerin de bu önemin bilinciyle doğru, berrak bir kadro ve eğitim politikasına sahip olması gerekir verilecek çok yönlü ve yüzeysel olmayan eğitimler sayesinde devrimci örgüt gelişerek güçlenecektir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu