GüncelManşet

“Direnişimizin de, hafızamızın da yok edilmesine izin vermeyeceğiz!”

Amed: Diyarbakır 5 No’lu zindanları nice işkencelere, katliamlara ve direnişlere tanıklık etmiştir. 95 gün işkencelere tabi tutularak ser verip sır vermeyen İbrahim Kaypakkaya’nın direnişine, 21 Mart 1982 tarihindeki Newroz ateşini ilk tutuşturan Mazlum Doğan’ın isyanına şahitlik eden Diyarbakır zindanları şimdilerde yıkılmak ya da müze haline getirilmek isteniyor.

Diyarbakır 5 No’lu Hapishanesi’nin utanç merkezi olması için 18 Mayıs 2015’te Hafıza Merkezi kuruldu. “Hafıza Yaşamdır” şiarıyla kurulan bu merkezin asıl amacı ise Diyarbakır 5 No’lu Hapishanesi’ni utanç müzesi haline getirmek. Konuyu daha derinlikli tartışabilmek için Diyarbakır 5 No’lu Müze Koordinasyon Merkezi Aktivisti Cuma Karakuş ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

 – Bize Hafıza Merkezi’nin amaçlarını anlatabilir misiniz?

-Kürdistan’da toplumsal anlamda bir hafıza problemi var. Diyarbakır Hapishanesi, Kürdistan’da en önemli direniş ve vahşet merkezlerinden biridir. Bu çalışmaya TC’nin son yüzyıllık tarihinde bir yüzleşmeye gideceği anlamını biçiyoruz. TC’nin tarihiyle yüzleşmesi için belki bir gedik açılabilir.

Bu merkezin kuruluş amacı Diyarbakır Hapishanesi’nde yaşanmış vahşeti ve direnişi, orada yaşayan insanların dilinden ve bakış açısından dizayn ederek burayı bir hafıza merkezi yapmak. İnsanların ilerde gelip buradan yararlanacağı bir merkez ve bilgi ağı yaratmak. Bu merkezin temel amacı iki tane: Birincisi Diyarbakır Hapishanesi’ni utanç müzesi yapmak, ikincisi ise Diyarbakır Hapishanesi’nde kalanlarla görüşüp, yaşadıklarını kayıt altına almak. Tabii ki tipik müzelerden bahsetmiyoruz. Klasik bir müze de değil, vicdan mekanı olması için çalışıyoruz.

Şu an birincil hedefimiz Diyarbakır zindanlarında hayatta kalmayı başarmış insanlarla sözlü tarih çalışması yürütmek. Orada kalmış yaklaşık bin sekiz yüz insanla görüşüp yaşadıklarını kayıt altına almak istiyoruz. Daha görüşmeye başlamadık, ancak bu bizim önümüze koyduğumuz bir çalışma. Sadece Diyarbakır Hapishanesi’nde tutsak olanlarla değil, bulabilirsek orada “resmi” olarak görev yapmış herkesle görüşmeyi düşünüyoruz.

Diyarbakır Cezaevi Müze Koordinasyon Merkezi’nin öncülük ettiği Hafıza Merkezi’nin açılışı ise 18 Mayıs 2015’te yapıldı. Beş komisyondan oluşan bir çalışma şekli var. Mimari Komisyon, Sanat Komisyonu, Arşiv-Belge-Koleksiyon Komisyonu, Hukuk Komisyonu ve Tarih Komisyonu var. Her komisyon bir şekilde Diyarbakır Hapishanesi’nde yaşananları ön plana çıkarmaya çalışıyor. Yaklaşık bir yıldır basına çok yansımasa da, birçok çalışma gerçekleştirildi. Birinci sanat buluşması ve ikinci sanat buluşması adı altında iki önemli sergi yapıldı. 

Son olarak ise 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü kapsamında bir sergi açtık. Bu sergiye 28 fotoğrafçı arkadaşımız ulaşabildiğimiz 28 kadın arkadaşla beraber çalıştı. Oradan sağ çıkmayı başarmış 28 kadının bakış açısıyla bir fotoğraf sergisi gerçekleştirdik.

Diyarbakır Hapishanesi, Kürdistan’da ve Türkiye’de politik anlamda gündeme gelen bir yer. Diyarbakır Hapishanesi’nin sadece politik bir misyonu yok. Kültür ve direniş boyutu da var. Tüm bunları daha da ön plana çıkarılmak için, çalışmaları büyütmeyi düşünüyoruz. Sanatın farklı dallarını kullanarak farkındalık yaratmaya çalışıyoruz.

Devlet 1980 ile 1988 arasında Diyarbakır Hapishanesi’nde en vahşi işkencelerini uyguladı.  Bu işkenceler 90’lı yıllarda da devam etmişti. Bizim yaptığımız bu çalışma Diyarbakır Hapishanesi’nde 1980-88 yılları arasını kapsayan bir çalışmadır.

– O tarihler arasında kaç kişinin katledildiğine dair elinizde net bir veri var mı?

-Diyarbakır Hapishanesi’nde o yıllar arasında resmi olarak 35 kişinin katledildiği söyleniyor. Bizim yaptığımız araştırma ve çalışmalara göre ise en az 82 kişinin katledildiği ortaya çıkıyor. Her görüştüğümüz insan, her araştırmamız sonucu yeni kişiler de bu listeye ekleniyor. Biz Mayıs ayında bu çalışmaya başlarken sayı 35’ti şu anda ise sayı 82’ye çıktı. Araştırmalarımız devam ettikçe bu sayı artacağa benziyor.

 – Neden özel olarak 1980-1988 yılları arasını ele aldığınızı öğrenebilir miyiz?

– Daha eskiye dayanan bu vahşi uygulamalar elbette ki hala devam etmekte. Ancak biz daha çok 1980 yılında gerçekleşen 12 Eylül darbesinin ardından, Diyarbakır 5 No’lu şubede işlenen katliamları ortaya çıkarmak istiyoruz. Orada uygulanan işkenceler ve işkencelere karşı geliştirilen direnişler devletin istediği gibi gizli saklı kalmamalı!

 

– Türkiye’de sizin yaptığınız çalışmaya benzer çalışmalar var mı?

-Biz Diyarbakır zindanlarını önümüzdeki yıllarda akademisyenlerin, sanatçıların, sivil toplum kuruluşlarının, ressamların, müzisyenlerin, edebiyatçıların, şairlerin, yönetmenlerin yararlanabileceği bir hafıza merkezi haline getirmeye çalışıyoruz. Bizim çalışmamızın Türkiye’de değil ancak dünyada birçok örneği var. Örneğin; Almanya’da Yahudi Soykırımı’nın ardından vicdan mekanları haline getirilen toplama kampları var. Latin Amerika’da, Arjantin’de, Şili’de, Bolivya’da toplumsal hafızayı diri tutmak için müze haline getirilmiş hapishaneler var. Buralarda bulunan hapishaneler Kürdistan’dakilere çok fazla benziyor. Biz onlarla ilişki kurmaya çalışıyoruz. Onların yaptığı çalışmaları okuyarak ve araştırarak deneyim elde ediyoruz. Bu çalışmalar, hafızası çarptırılmaya çalışılan bir toplumun, hafızasını yeniden ve yeniden oluşturur. Onun için bizler açısından önemli bir yerde durmaktadır.

 

– Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

-Bu çalışmaların içerisine girdiğimizden beri daha iyi gördük ki; Kürdistan’da devlet vahşeti sadece bugün değil, 30 yıl önce de aynı yöntemlerle işlenmiştir. Günümüzde Sûr, Cizîr, Nisêbîn, Gever ve Kerboran’da yaşananlarla, Diyarbakır 5 No’lu’da yaşananlar arasında büyük bir bağ var. Şu an Kürdistan’da var olan saldırı aynı zamanda toplumsal hafızayı yok etme saldırısıdır. Bir toplumun hafızasını var eden imgelerdir. Devlet ise bu imgeleri yok etmek için birçok saldırı yöntemi geliştirmektedir.

Bu çalışma bizim için önemli bir noktada durmakta. Bu çalışmalarımızı ön plana çıkartmak için kültür sanat dalını daha çok kullanmaya devam edeceğiz. Çünkü bir toplumun hafızası varsa direnişi de vardır. Direnişimizin de, hafızamızın da yok edilmesine izin vermeyeceğiz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu