Güncel

Amed’de bir “barış kelebeği”; Recep Güven (makale)

Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı A. Gül tarafından onaylanan il emniyet müdürleri kararnamesi kapsamında Sêrt (Siirt)’ten Amed’e transfer olan emniyet müdürü Recep Güven, “görevine” başlar başlamaz, olay yaratacak açıklamalar yaptı!

Ya da yapılan açıklama bilinçli olarak “olay yaratacak” boyutta ekranlara ve gazetelere taşındı!

İkinci ihtimal daha akla yatkın geliyor.

Neden mi?

1991-96 yılları arasında Amed’de istihbaratta yer alan biri olarak Recep Güven’in açıklamaları en başta “samimi” bile değil!

 

Hizmet mi? Hizmet derken?

Ne diyor Güven?

Keşke yaşanmasıydı, hiç olmasaydı dediğimiz bir süreçte Diyarbakır’da hizmet vermeye çalışmıştım.

91-96 yılları; Amed’in sokaklarında kan kurumaz, her evde bir gün birisi kaybolur; evlatların, eşlerin gidenlerin ardından yıllarca küllenmeyen acılarla boğulduğu yıllardır.

Herkes bilir ki, bu yıllarda Amed’de istihbaratta, jandarmada, hiçbir zaman insana emniyet hissi vermeyen “emniyet”te çalışan, “hizmet veren” herkes katildir!

Evet evet, yanlış duymadınız! KATİLDİR!

Ya elleriyle katletmiştir birini ya işkence etmiştir ya toplu mezarlarda çöplüğe, karakol altlarına gömülmesine yardım etmiştir ya da görüp arkasını dönmüştür!

İstisna yok!

O yüzden daha ilk cümleden “ofsayt” diyoruz Güven’e!

Ne hizmetinden bahsediyorsun? Kime ve nasıl hizmet ettin?

 

“Belki…”

Boşaltılan her köyün, aslında geleceğimize tehdit olduğu bir gerçeği var. Faili meçhule giden insanların herhangi bir sisteme tabi olamayacağını da biliyorum. Belki bir mecburiyet, belki acil bir kararla yapıldı. Geçmişi eleştirmek gibi bir olumsuzluğa girmek istemem.

Köy boşaltmalarını hala ve hala Kürt halkı üzerinde bir yıkım olarak bile görmeyen ve bunun acısını bile duymayan Güven’e göre köylerin yakılması yalnızca “geleceğe yönelik bir tehdit” oluşturması açısından iyi olmamış! Zaten geçmişi eleştirmek gibi bir “olumsuzluk” yapmak da istemezmiş!

Çünkü Güven de, Güven’in hizmetinde olduğu faşist TC devleti de gördü ki; Kürt halkı köy boşaltmalarla, yakmalarla, katliamlarla yok olmadı; haklarından vazgeçmedi. Aksine tüm bu yapılanlar, Kürt halkında bir daha onanmayacak büyük yaralar açtı ve Kürt halkı bu yaralarla daha bir sarıldı mücadelesine.

Güven’in açıklamalarına dönersek; Güven, fail-i meçhulleri ve köy boşaltmalarını “belki mecburiyet, belki acil bir karar” gibi geçiştiriyor. Devletin bir dönem politika haline getirdiği, dünyadaki örnekleri (Şili, Peru vs.) incelediği bir süreci, saldırı biçimini “belki…” ile açıklamak devleti temize çıkarmaktır.

Bu işin “belki…”si olmaz!

Belki…

Benim bildiğim bu ülkede anlaşılır tek bir “belki…” vardır; o da KAYBEDİLEN evlatlarının, eşlerinin, kardeşlerinin, yoldaşlarının, sevgililerinin yolunu gözleyenlerin içindeki “belki… geri döner” umudunda saklı olan “belki…”!!!

 

Ayinesi iştir, lafa bakılmaz!

Konferans esnasında, salondakilerin büyük ünlemlerle bakacakları bir cümle kurdum. ‘Dağda ölen teröriste ağlayamıyorsanız insan değilsiniz’ demiştim. İnsan katleden, canavarlaşmış bir teröristi de entegre edemiyorsanız devlet değilsiniz. Ben bu iki duygu arasında gidip geliyorum. Benim yitik evladım dağa çıkmış, keşke ulaşabilseydim, keşke ona normal bir hayat sunabilseydim. Keşke onunu terörist olmasına mani olabilseydim diye ağladım. Her teröriste de içim acır. Bu coğrafya çok güzel bir coğrafyadır. İnsanıyla, tarihi dokusuyla o kadar güzellikler yetiştirmiş ki. Fakat şimdi canavarlar üretiyoruz. Nedeni ise, eğitimsizlikten, kontrolsüzlükten, insana ulaşamadığımızdan, insan odaklı hizmet veremediğimizdendir. Biri dağa çıkmışsa bundan hepimizin payı var. Benim karakoldaki memurumun kötü davranmasıyla, yapılan aşırı güçten ötürü nedenler var. Konuşacağız, hep beraber hareket edeceğiz. Çünkü kaybettiğimiz insandır.”

Güven’in bu sözlerini duyan İHD Sêrt (Siirt) Şube Başkanı Vetha Aydın’ın (ki, Güven birkaç hafta önceye kadar Sêrt’in emniyet müdürüydü!) tepkisi aynen şöyle:

Güven’in açıklamaları Siirt’teki uygulamalarıyla tamı tamına zıt. Geçmişte yaptıklarından duyduğu bir pişmanlık mı, af dileme mi bilmiyorum ama farklı bir konseptin de işareti olabilir!

İHD Amed Şube Başkanı Raci Bilici de Güven’in sözlerine “şaşıranlardan”: “Siirt’teki gerilla cenazelerine gösterilen tahammülsüzlüğü hatırladığımızda Recep Güven’in açıklamaları bizi şaşırttı diyebilirim.” (Taraf, 9 Ekim 2012)

Diyecek tek bir söz var: “AYİNESİ İŞTİR KİŞİNİN LAFA BAKILMAZ!”

Sêrt’te gerilla cenazelerine saldıran, “KCK operasyonları” adı altında Kürt Ulusal Hareketi’ne ve onu destekleyenlere yönelik “yeni konseptin” Sêrt ayağını ören Recep Güven’in yukarıda “teröristler” için sarf ettiği sözleri “insani” bulmak bile abesle iştigaldir.

Peki, Recep Güven’in açıklamasını neye yorumlamak gerekiyor?

İl emniyet müdürlükleri İçişleri Bakanlığı’na bağlıdır.

Diyarbakır AKP için son derece önemli bir kenttir.

Başbakan Erdoğan bir süre önce ‘Diyarbakır belediyesini istiyorum’ diyerek bu kentin kendileri için taşıdığı önemi yeniden vurgulamıştı.

Yaklaşan yerel seçimi de dikkate aldığımızda, AKP’nin böyle bir kente yaptığı emniyet müdürü atamasında iyice düşünerek hareket edeceği, kendisi için sorun yaratabilecek birisini atamayacağı kolaylıkla anlaşılabilir.

(…) Diyarbakır gibi stratejik bir ile atanan istihbarat kökenli bir emniyet müdürünün başka nasıl davranmasını bekliyordunuz?

Öncekiler gibi ‘terörü ezeceğiz’, ‘onlara göstereceğiz’ gibi de konuşabilirdi, ama artık bu dönem geride kalmıştır.

Bu yolla sonuç alınamayacağı fazlasıyla görülmüştür.

Kente halkla iyi ilişki kurabilecek, onları hükümet politikasının yanına çekebilecek yeni bir yönetici gereklidir.

Yeni emniyet müdürünün işlevi de budur.

Hükümetin ‘iyi polis’i Bülent Arınç kendisine hak verirken, ‘kötü polis’ Tayyip Erdoğan ise onu kınamıştır.

Hükümetin Kürt halkına yönelik politikasıyla uzlaşmayan Diyarbakır halkı biraz da olsa bu emniyet müdürüne yaklaşabilir artık!” (ANF, Erdem Ekiner, “Diyarbakır Emniyet Müdürü ve AKP”, 10 Ekim 2012)

Erdem Ekiner o kadar iyi anlatmış ki, ek yapmaya gerek yok sanırım…

 

“İşkence efsane”ymiş!

Çocuğu sorguluyorum, gözlerimin içine nefretle bakıyor. Neden böyle baktığını soruyorum, ‘Siz bize işkence yapıyorsunuz’ diyor. Efsanelerle bir dünya yaratmış kafasında. (…) Teslim olan teröriste ne için savaştığını soruyorsun, sadece kızgın olduğunu söylüyor. Sorunu tam olarak ortaya koymazsak çözüm üretemeyiz. Uzun zamandan bu yana sosyal devlet olmayı başardık. Herkese ulaşan bir devletimiz var. Devlet insanlara hizmet için vardır. Önce vatan değil, önce insan. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.

İşkencenin “efsane” olduğunu söylüyor Güven.

Yok yok, bu adamın kafası yerinde değil!

Ya da belki yaptıklarını ve toplamda yapılanları işkence olarak görmüyor ya da saklama gereksinimi duyuyordur.

Evet evet, bu akla daha yatkın!

Yoksa her ay onlarca insanın sokak ortasında polis tarafından katledilmesi, daha geçen gün Kürtçe konuştuğu için sokak ortasında polis tarafından komalık edilen bir gencin görüntüsü vb. olayların yaşandığı, Engin Çeber gibi örneklerde olduğu gibi insanların karakolda işkencede katledildiği, eylemlere biber gazı ile gaddarca saldırıp gaz bombalarıyla insanların öldürüldüğü (ki bu saydıklarımız yalnızca bu devletin polis teşkilatı tarafından yapılanlar…) vb. bir ülkede “işkencenin efsane olduğunu” söylemenin başka bir mantığı olamaz!

 

Kürtçe hizmet

Bir gazetecinin “Kamusal alanda Kürtçe hizmet getirilme konusunda yeni düzenlemeler var, bu konuda siz ne tür hazırlıklar yaptınız?” sorusuna, Güven’in cevabı, “Ben arkadaşlara örnek olması açısından ilk adımı atıyorum ve Kürtçe kursa gideceğim” oldu.

Eee yani?

Güven’in Kürtçe kursuna gitmesi, nasıl bir “Kürtçe hizmet” olabilir acaba? Hadi diyelim gerçekten Kürtçe öğrendi “emniyet mensupları”, sonra ne olacak? İşkence, ajanlaştırma saldırıları bu kez Kürtçe mi yapılacak?

Anadil gibi Kürt halkı açısından çok önemli bir meseleyi kullanarak Güven “daha yumuşak” bir imaj çizmeye çalışıyor.

Ancak “Anadilde eğitim, yok böyle bir şey. Haktır deniliyor. Anadilde eğitim hak değildir, Anadilin öğrenilmesi bir haktır, bunu okullara getirdik. Müdür yerine Kürtçe müdür yazmanın bir anlamı yok. Etnik milliyetçilik yapmayacağız, anadilde eğitim ve öğretim yok böyle birşey, resmi dil Türkçe’dir” diyen bir başbakanın sürdürdüğü politikada Güven’in “çabasını” “Ne mutlu Türküm diyene” cümlesini Kürtçe’ye çevirme çabası gibi görmek gerekir!

 

(Bir ÖG okuru)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu