GüncelMakaleler

ANALİZ | AKP-MHP Faşist İktidarının “Bitirdik” Naralarıyla Yaklaşan Muhteşem Sonu

Birleşik devrimci bir mücadelenin ve buna öncülük eden güçlerin sokağa-eyleme yönelen girişimleri ise AKP-MHP iktidarının asıl kabusunu oluşturmaktadır.

TC ordusu, 10 Şubat’ta başlattığı Garê alanına yönelik işgal saldırısında, gerilla karşısında ağır darbeler alarak bozguna uğramış durumda. Saldırının daha ilk aşamasında gerillanın etkili vuruşları karşısında önce şaşkına uğramış, sonrasında da işgal saldırısını bitirmek zorunda kalmıştır.

Fakat bununla birlikte TC’nin Medya Savunma Alanları’na yönelik gerçekleştirdiği saldırılar düşünüldüğünde işin basit bir operasyondan ibaret olmadığı görülmektedir.

AKP-MHP faşist iktidarı, Kürdistan coğrafyasına Garê işgal harekâtını da ekleyerek, Kürt sorunu karşısındaki saldırganlığına yeni bir halka eklemiş bulunmaktadır. Medya Savunma Alanları içerisinde bulunan Garê alanına yönelik gerçekleştirdiği işgal saldırısı, bunun son örneğini oluşturuyor.

Garê işgal saldırısı, TC’nin Kürt sorunu karşısında geliştirdiği imha stratejisinin bir parçası olarak hayata geçmiştir. Adına “Çökertme Planı” dedikleri, Tamil Elam Kurtuluş Kaplanları’na karşı “Sri Lanka Modeli” olarak kayıtlara geçen katliamdan esinlenen bir stratejidir söz konusu olan. TC attığı ve atacağı tüm adımları bu plan doğrultusunda yaşama geçirmektedir.

Bu stratejinin ikili bir karakteri vardır. İlki, bir yandan içeride Kürt ulusunun demokratik kazanımlarına yönelik topyekûn bir saldırı konseptiyle yürürlüğe girerken, askeri sahada ise Rojava’dan Irak Kürdistanı’na ve Türkiye Kürdistanı’na kadar belli bir askeri yönelim çerçevesinde hareket etmektedir.

Bu stratejinin ikinci ayağını ise TC’nin bölgede geliştirmeye çalıştığı yayılma siyaseti oluşturmaktadır. Her halükarda burada da, Kürt sorununa çarpmadan bölgede bir siyaset geliştirmesi mümkün değildir.

Çünkü Türkiye’nin sınırları Kürdistan coğrafyasıyla çevrildiği için Kürt halkının kazanımlarını yok etmeden ve Kürt Ulusal Özgürlük Mücadelesi’nin direnişini kırmadan bölgede istediği gibi at koşturamayacağı açıktır.

Neo-Osmanlıcılık rüyasında olan AKP-MHP faşist kliği Turancı, yayılmacı-ilhakçı bir çizgiye sahiptir. Bu kliği, diğer faşist kliklerden ayırdeden özelliklerden bir tanesi budur. AKP-MHP faşist ittifakının programını bu yayılmacı-ilhakçı siyaset oluşturmaktadır.

2001 yılında ABD emperyalizminin Irak’ı işgalinden sonra ama özellikle son on yıldır, Ortadoğu emperyalistlerin paylaşım savaşlarına sahne olmaktadır. Ortadoğu’da adeta sınırlar yeniden çizilmeye çalışılmakta, emperyalistler arası hegemonya yarışı gün geçtikçe daha da kızışmaktadır.

TC devleti, emperyalistler arası bu dalaşta izlemiş olduğu yayılmacı-ilhakçı çizgiye uygun yol almaya çalışmaktadır. Ortadoğu’dan Kafkaslar’a, Akdeniz’den Kuzey Afrika’ya kadar saldırganlığının nedeni budur.

Bölgesel çapta giderek yalnızlaştığı, tüm komşu ülkelerle sorun yaşadığı için de kendisinden daha zayıf, tek başına hiçbir iradeleri olmayan güçlerle yol almaya çalışmaktadır. Suriye’de SMO çeteleri, Irak Kürdistanı’nda KDP gibi işbirlikçiler vb. üzerinden bölgesel varlığını güçlendirmeye çalışmaktadır.

TC devleti besleyip büyüttüğü, eğitip maaşa bağladığı bu çeteleri elinin uzanabildiği her yere göndermektedir. Gerilla karşısında ve Rojava’da etkin bir şekilde kullanabildiği gibi Karabağ’dan, Libya’ya ve Kaşmir’e kadar bu çeteleri yollamaktadır. Denebilir ki TC kendi resmi-gayri resmi ordusunun yanına çetelerden oluşturduğu bir ordu daha eklemiştir.

Bölge özgülünde yayılmacı siyasetini yaşama geçirirken bu çeteler onun için oldukça kullanışlı olmaktadır.

TC’nin Kürt Refleksi “ÇÖKERTME PLANI”

Konu bağlamında TC’nin işgal saldırılarına dönecek olursak; bilindiği gibi Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi 2012’ye geldiğinde (İran Kürdistanı’nı bir tarafa bırakırsak) üç parça Kürdistan’da hem askeri alanda önemli mevziler kazanmış, hem de Rojava Devrimi ile birlikte Kürt sorununu bütünlüklü olarak bölgenin gündemi haline getirerek birleştirmiştir.

TC ilk etapta yaşadığı şaşkınlığında etkisiyle önce “çözüm süreci” adı altında bir strateji geliştirmiş ve bu süreçte askeri olarak ciddi bir hazırlık yapmış, devamında bu hazırlığa uygun olarak adına “Çökertme Planı” dedikleri stratejiyi hazırlamışlardır.

Bu plan dahilinde geliştirdiği harekat tarzının startını, önce kitle katliamları yaparak devreye koymuştur. Kürt halkının yoğun olarak biraraya geldiği yerlere, mitinglere canlı bomba saldırılarıyla ve kitlesel göçe zorlamalarla Kürt kitlesi sindirilmeye çalışılmıştır.

Devamında Kürt belediyelerinin gaspı, Kürtlere ait kurumların kapatılması, başta HDP ve DBP olmak üzere bu kurumların temsilcileri, çalışanlarına yönelik tutuklama ve sürgün furyasıyla katliam ve işgal saldırılarına yönelik sokaktan doğru gelişecek sesi boğmak istemişlerdir.

Yine bu saldırılara paralel Türkiye Kürdistanı’nda tekniğin de elverdiği ölçüde gerillayı imhaya yönelik büyük çaplı operasyonlara girişilmiştir. Diğer taraftan Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi öncülüğünde gelişen Rojava Devrimi’ni boğmak için de parça parça işgal saldırısı gerçekleştirilmiş; Efrîn‎ ve devamında Serêkaniyê işgal edilmiştir.

Yine bu işgal saldırılarına paralel Medya Savunma Alanları’na yönelik de kapsamlı işgal saldırıları geliştirilmiştir.

“Çökertme Planı”nın bir diğer ayağını da Kürdistan coğrafyasının demografik yapısının değiştirilmesi oluşturmaktadır. Buna göre bütün bir sınır hattı boyunca duvar örülmüştür. Yine işgal edilen alanlara Araplar, Türkmenler vb. yerleştirilerek Kürt halkı özellikle Rojava’da ama aynı zamanda Türkiye Kürdistanı’nda içerilere sürülmek istenmektedir.

Bu planı belli oranda Serêkaniyê ve Efrîn’de yaşama geçirmiş bulunmaktadır. Buna bağlı olarak yine dört parça Kürdistan’ın birbirileri ile olan sınır bağlantıları da kesilmek istenmektedir. Yani Kürdistan’ı coğrafik olarak da parçalamak ve birbirinden bağımsız adacıklara bölmek istemektedirler.

“Çökertme Planı”nın kaba hatları böyledir. Daha bir dizi ayrıntısıyla beraber TC bu plana hayati bir önem atfetmekte ve “beka” sorunu ile birlikte stratejik bir düzlemde ele almaktadır.

Keza AKP-MHP faşist iktidarının “2023” olarak kodladığı tarih araladığında bu planı sonuçlandırmak istemektedir.

Elbette bu plan TC’nin planıdır ama bir de gerçekler vardır. Gelinen aşamada AKP-MHP faşist iktidarının bu planı yaşama geçirmekte bir hayli zorlandığı görülmektedir. Bunda kuşkusuz Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nin ve devrimci demokratik güçlerin geliştirmiş olduğu direniş etkili olmuştur.

Bizim için önemli olan TC’nin Kürt sorununa karşı geliştirilen saldırganlığını bu çerçevede görebilmek ve okuyabilmektir.

Türk Ordusunun Pençesi Garê’de Kesilmiştir!

Geçtiğimiz yıl içerisinde Türk ordusu Heftenîn’e saldırmış ve burada gerillanın direnişi ve karşı saldırılarıyla karşılaşarak ilerleyememiştir. Türk devleti tüm Kürdistan’da uygulamak istediği stratejiyi kendi içinde Medya Savunma Alanları’nda da uygulamak istemektedir.

Bu doğrultuda Medya Savunma Alanları’nı parça parça adacıklara bölerek PKK yönetiminin diğer alanlarla bağlantısını kesme ve parça parça yok etme taktiğini izlemektedir. Bunun için Rojava ile Medya Savunma Alanları arasındaki sınır bağlantısını kesmeyi önemli görmektedir.

TC’nin son dönem dikkatini özellikle Şengal, Dêrik‎ ve Garê alanı üzerinde yoğunlaştırması bunun içindir. TC devletinin hem emperyalistler nezdinde hem de bölge ülkeleri nezdinde bu yönlü çeşitli girişimlerde bulunmuştur.

Gerillaya yönelik saldırılarda ABD ve AB emperyalizminin tam desteğini almıştır. Garê’ye yönelik işgal saldırısı öncesi TC devletinin Savunma Bakanı ve Genel Kurmay Başkanı Irak’ı ziyaret etmiş ve Dêrik üzerinden Şengal’i işgal için destek almak istemiştir. Görüşmenin içeriğine dair kamuoyuna açıklama yapılmasa da görünen kadarıyla Irak hükümetinden bu yönlü destek alamadığı anlaşılmaktadır.

Bunun nedeni Şiilerin ve Haşdi Şabi güçlerinin TC’nin olası bir işgalinin kendilerine dönük bir saldırganlık içerdiğini bilmelerinden kaynaklıdır. Irak hükümeti Şiilerin onay vermediği bir şeyi onlara rağmen yaşama geçirmeyi göze alamamıştır.

Destek sunmamasının temelinde öncelikle bu vardır. Yoksa Irak devleti de Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’ne en az TC kadar düşmanlık beslemektedir.

Irak hükümeti Şengal’in statüsü konusunda benzer bir saldırganlık içerisine girmiş, Êzidî halkının direnişi karşında geri adım atarak anlaşmak zorunda kalmıştır.

TC devletinin bu ziyarette yanında bulduğu güç, Barzani aşireti olmuştur. Barzani ailesi, Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nin bastırılmasında her daim işbirlikçi bir çizgi içerisinde olmuştur. KDP yıllardan beri PKK’nin varlığını kendi için tehdit olarak görmekte ve Türk egemen sınıflarının safında konumlanmaktadır.

Heftenîn’i işgal girişiminden bu yana KDP, TC’nin işgaline aktif destek vermektedir. Keza KDP’nin de ENKS üzerinden Rojava alanı için belli hesapları bulunmaktadır.

ENKS’ye bağlı Roj Peşmergeleri de Türk devletinin hem Efrîn hem de Serêkaniyê işgaline destek vermiştir. Şimdi de gerilla karşısında Türk ordusu ile hareket etmektedir.

Özellikle Dêrik üzerine yapılan hesaplarda Roj Peşmergeleri, saldırı planının önemli bir unsuru olarak sahnede yerini almak istemektedirler.

Dêrik ve Şengal için efendilerinden henüz beklediği onayı alamayan AKP-MHP iktidarı, planın Medya Savunma Alanları ile ilgili olan kısmını devreye sokmak zorunda kalmıştır.  Gerilla, Heftenîn Direnişi’nden elde ettiği tecrübelerle yaptığı hazırlıklar neticisinde Garê’de TC ordusunu bozguna uğratmıştır.

Türk devleti, yaşadığı bu bozgun sonrası belli bir süre planlarını yeniden gözden geçirmek durumunda kalacaktır. Ve denilebilir ki, gerilla Türk ordusunun pençesini kesmiştir.

Türk ordusunun Gare saldırısının bir nedeni de burada tutulan savaş esirlerinin ele geçirilmesi olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim faşist R.T.Erdoğan bu “müjdeye” hazırlanmıştır. Ancak “evdeki hesap çarşıya uymamış” saldırı gerillanın direnişiyle karşılaşınca ve üstelik üst düzey rütbeli askerleri ölünce, savaş esirlerinin yoğun bombardımanla katledilmesi yoluna gidilmiştir.

Böylelikle TC devleti içerde “şehit”ler üzerinden ırkçılığı ve şovenizmi körüklemeyi hedeflemiştir.

Rojava’da Artan Çete Saldırıları

Türk devleti Medya Savunma Alanları’na yönelik saldırılarının yanında bir süredir, özellikle çeteler üzerinden Rojava’ya yönelik saldırılarını da artırmış bulunmaktadır.

Özellikle Eyn Îsa ve Til Temir bölgesinde, TC devleti çeteler üzerinden işgal ettiği alanları genişletme çabasına girişmiştir. Medya Savunma Alanları’nda olduğu gibi QSD savaşçıları da bu alanlarda çetelere karşı koyarak her defasında saldırıları püskürtmüş ve çetelere ağır kayıplar verdirmiştir.

TC devletinin buradaki niyeti de tüm sınır boyunca Kürtleri aşağılara sürmek ve Arap nüfusun ağırlıkta olduğu bir hat oluşturmaktır.

Sonuç olarak faşist TC devleti çok geniş bir coğrafyada Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi nezdinde bir bütün Kürt ulusuna yönelik askeri saldırı içerisine girmiştir. Türk ordusunun (her ne kadar NATO’nun en büyük ordularından biri olduğu dile getirilse de) bu kadar geniş bir alanda uzun süre harekat düzenleyebilecek gücü ve kapasitesi zayıftır.

Belli bir süredir bu kadar geniş bir alanda askeri saldırganlığını sürdürebilmesinin önemli bir nedeni de özellikle çeteler ve peşmergeye dayanmasından kaynaklıdır. Birçok yerde doğrudan bu güçler yer almaktadır. Gelinen aşamada Türk devletinin bunu bile sürdürebilecek gücü kalmamıştır.

Neredeyse her gün ülkenin bir köşesini, kıyısını satarak ancak savaş ekonomisini ayakta tutabilmektedir. Yaşadığı ekonomik krizinde etkisi ile çetelerin maaşını bile ödemekte zorlanmaktadırlar.

Tüm bu veriler bize açıkça gösteriyor ki ülke içinde direniş odakları gelişip güçlendikçe ve birleşip aynı hedefe yöneldikçe AKP-MHP faşist iktidarının sonunun yaklaştığını ifade etmek yanlış olmayacaktır. AKP-MHP iktidarının son süreçte en demokratik talebe bile orantısız bir şiddetle karşılık vermesinin bir nedeni de budur.

Her alanda giderek zayıflayan bir AKP-MHP gerçekliği vardır. Birleşik devrimci bir mücadelenin ve buna öncülük eden güçlerin sokağa-eyleme yönelen girişimleri ise AKP-MHP iktidarının asıl kabusunu oluşturmaktadır. Çünkü TC, Kürt dinamiği ile işçi sınıfı ve emekçilerin dinamiğinin birleşmesinden korkmaktadır.

Bize düşen görev ise egemen sınıfların bu korkusunu büyütmek olmalıdır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu