GüncelMakaleler

ANALİZ | Pandemi Fırsatçılığına Karşı 1 Mayıs İradesi ve Israrı!

2021 1 Mayıs’ı özellikle de birleşik mücadele fikri ve pratiğinin geniş emekçi kesimlerde önemli bir karşılığı olduğunu bir kez daha göstermiştir.

1886’da Amerikan İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde işçiler 8 saatlik iş günü talebiyle iş bıraktılar.

4 Mayıs’ta polisin saldırısıyla bir katliam gerçekleşti ve 4 işçi yaşamını yitirdi. Tutuklanmalardan sonra devam ettirilen mahkemeler sonucu işçi önderleri; Albert Persons, Adolph Fisher, George Engel ve August Spies 11 Kasım 1887 günü idam edildiler. 1889’da toplanan II. Enternasyonal’de 1 Mayıs’ın tüm dünyada işçi sınıfının birlik, mücadele, dayanışma günü olarak kutlanmasına karar verildi.

Ülkemizde 1 Mayıs bedeller ödenerek, şehitler verilerek kutlanmaya devam ediliyor. Türkiye Devrimci Hareketi’nin (TDH), Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerinin uzun bir mücadele tarihi var. 1 Mayıs, bu mücadele tarihi içerisinde önemli bir yere sahip. 1 Mayıs denilince akla gelen alan Taksim Meydanı. Ülkemizde Cumhuriyet dönemiyle birlikte yükselişe geçen işçi hareketliliğiyle birlikte uzun yıllardır kutlanamayan 1 Mayıs, ilk defa 1976’da DİSK öncülüğünde 200 bin işçinin, emekçinin katılımıyla örgütlendi. 1 Mayıs kutlamalarından dönerken eğitim emekçisi Mehmet Kocadağ, polis tarafından gözaltına alınarak işkencede katledildi.

Proletarya Partisi üyesi olan Mehmet Kocadağ, 1 Mayıs’ın ilk şehididir.

1 Mayıs 1977’de 500 bin işçi ve emekçinin katılımıyla Taksim Meydanı’nda kutlanan 1 Mayıs’a polis saldırdı. DİSK Başkanı Kemal Türkler kürsüde konuşurken silah sesleri duyuldu. Dönemin Sular İdaresi Binasının üstünden ve Meydandaki otelin çeşitli katlarından açılan ateş sonucunda 34 kişi yaşamını yitirdi.

Türk hakim sınıflarının 1976’daki 200 bin emekçinin katılımından sonra 1977 yılında 500 bin işçi ve emekçinin Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs kutlamasına tahammülü yoktu. Kontrgerillanın provokasyonuyla bir katliam tertiplenmişti. Meydandaki emekçilerin üzerine açılan ateşin ardından polis panzerleri kitlenin arasına sürüldü ve katliam böylece tamamlandı. 1 Mayıs 1977’de işçi ve emekçiler 34 şehit verdiler.

Hakim sınıflar bizzat kendilerinin gerçekleştirdikleri bu saldırıyı fırsat bilerek Taksim Meydanı’nı 1 Mayıs etkinliklerine, işçi ve emekçilere yasakladılar/yasaklamak istediler. Daha doğrusu 1 Mayıs’ı yasaklamak istediler. Devrimciler, işçiler, emekçiler her 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’na çıkmak, 1 Mayıs’ı kutlamak için mücadele yürüttüler. Yasakları tanımadılar. Polisle çatışarak, barikatları yıkarak Taksim’e ulaşma mücadelesi verdiler.

1 Mayıs 1989’da Mehmet Akif Dalcı, 1 Mayıs 1996’da Dursun Odabaş, Hasan Albayrak, Levent Yalçın bu mücadelede/çatışmada şehit düştüler. 1 Mayıs 1990’da Taksim’e çıkmak için mücadele verenler Harbiye’yi çatışma alanına dönüştürdüler. Harbiye Direnişi olarak anılan bu çatışmalarda onlarca emekçi yaralandı. Polisin ateşi sonucu yaralanan üniversite öğrencisi Gülay Beceren hastanede uzun süre kaldı ve felç oldu.

Taksim’in 1 Mayıs’a kapatılmak istenmesine karşı devrimci-demokratik güçlerin, 2008-2009 ve 2010 ve 2011’de verdiği mücadelesi giderek kitleselleşti ve bu direniş Taksim Meydanı’nın 1 Mayıs’a açılmasıyla sonuçlandı. 1 Mayıs 2012’de yüzbinlerce emekçi 1 Mayıs’ı Taksim Meydanı’nda kutladı.

1 Mayıs’ın Meşruluğu ve İradesi Yasak Tanımadı!

Coğrafyamızda 1 Mayıs’ı Taksim’de ve alanlarda kutlamak için çabalayan, polis barikatlarına yüklenen, yıkan devrimciler, işçiler, emekçiler yıllardır can bedeli bir mücadele yürüttüler, şehitler verildi ama 1 mayıs’tan, alanlardan ve Taksim’den vazgeçilmedi.

İşsizliğin çığ gibi büyüdüğü, 10 milyonu aştığı bir süreçte yoksul halk pazarlardan atılan, yere dökülen sebze ve meyveleri topluyor. Fırınlardan 70 kuruşa bayat ekmek alıyor. Yıllık enflasyon resmi rakamlara göre % 17.14 olarak açıklanmış durumda. Kaldı ki gerçek rakamlar bunun çok çok üstünde.

Salgın bahane edilerek işçi sınıfına yönelik ücretsiz izin, Kod-29’la işten çıkarma, kıdem tazminatlarının gasp edilmek istenmesi vb. saldırılar sürdürülüyor.

Son bir yıl içinde işsizlik ve yoksullukla karşı karşıya kalan emekçilerin 176 bini Kod-29 bahane edilerek işten atıldı. Her gün 3-4 işçinin iş cinayetlerinde yaşamını kaybettiği, açlık intiharlarının arttığı bu süreçte kararlı durabilen, işçi sınıfının yanında tavır alabilen, işçi mücadelesinden beslenen, işçi örgütlerine, sendikalara bugün çok daha fazla ihtiyaç var.

Bu yıl 1 Mayıs’ta, taksim Anıtına çelenk koymak için 26 Nisan 2021 günü DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı, TMMOB İKK sekreteri Adnan Serdaroğlu, KESK MYK üyesi Ali Yiğit ile İstanbul valisi Ali Yerlikaya’yı ziyaret ettiği, ”1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nda temsilciliklerimizle birlikte çelengimizi anıta bırakacağız ve bildirimizi okuyacağız” diyerek izin istediler.

1 Mayıs’ta işçi konfederasyonlarının, fiili meşru mücadele yerine Taksim’deki anıta çelenk koymakla yetindiklerine tanık olduk. Sırasıyla Hak-İş, Türk-İş ardından da DİSK yöneticileri anıta çelenk koydular.

Geçmiş yıllarda “göstermelik” de olsa Taksim’i zorlayan, barikata yüklenen DİSK’in ve diğer kimi emek-meslek örgütlerinin bu tavrı şaşırtıcı değildir. Bu tablo sendikal hareketin, gerilemenin, salgınla birlikte geldiği noktayı tüm çıplaklığıyla göstermiştir.

Tarihinde “Faşizme İhtar Mitingleri” bulunan bir sendikal geleneğin bu pratiğe gerilemiş olması elbette eleştirilmelidir. Ve elbette bu pratik işçi ve emekçilere güven vermekten uzaktır.

Başta DİSK olmak üzere “dörtlü”nün pratik tutumu şiddetle eleştirilmekte deyim yerindeyse adeta “günah keçisi” ilan edilmektedirler. Nihayetinde DİSK ve diğer emek meslek örgütlerinin bugünkü tablosu, devrimci-demokratik ve yurtsever güçlerin gerçekliğinden, sınıf içindeki çalışması ve gücünden bağımsız değildir.

1 Mayıs’ta işçi sınıfının fabrikalarda çalışmaya devam ettiği, bırakalım Taksim’e çıkmayı, iş bırakıp fabrika önlerine dahi çıkmadığı bir durum sözkonusudur. Üstelik salgın gibi son derece meşru bir gerekçeye rağmen işçi sınıfı, 1 Mayıs’ta iş bırakıp, üretimden gelen gücünü kullanmamıştır. Bu gerçeklik, devrimcilerin sınıfa olan uzaklığının bir çıktısı olmuştur.

Devrimci hareket, işçi sınıfı içinde, tabanda, fabrikalarda ve işyerlerinde örgütsüz durumdadır.

Sendikal alandaki bu icazetçi duruşa rağmen devrimci-ilerici güçler, pandemi bahanesiyle getirilen yasakları tanımayan, polis şiddetine ve gözaltılara rağmen 1 Mayıs’ın meşruluğunu savunan son derece olumlu, umut var eden bir tutum ortaya koymuştur.

Devrimci-demokratik ve yurtsever güçler, 1 Mayıs’a giderken 1 Mayıs Platformu’yla birlikte yasaklara rağmen 1 Mayıs yapılan çağrıları, direnişlerin sahiplenilmesiyle, 1 Mayıs günü de yasaklara rağmen alanlara çıkılması, geleceğe not düşecek bir duruş ortaya konulmuştur.

2021 1 Mayıs’ı özellikle de birleşik mücadele fikri ve pratiğinin geniş emekçi kesimlerde önemli bir karşılığı olduğunu bir kez daha göstermiştir. Birleşik Mücadele Güçleri ve Birleşik Gençlik Meclisleri, hakim sınıflar tarafından dayatılan 1 Mayıs yasağını alanlara çıkarak tanımamıştır.

Bu güçlerin küçük gruplar ve büyük bir cüretle 1 Mayıs’ta sokağa çıkmaları hakim sınıflar tarafından 1 Mayıs’ın hem yasaklanması hem de içeriğinin boşaltılmasına güçlü bir yanıt olmuştur. Bu topraklarda devrimcilerin her türden faşist zulme, baskıya, yasaklamaya karşı olacakları dosta düşmana bir kez daha ilan edilmiştir.

Birleşik mücadelenin fiili ve meşru tavrı, sadece İstanbul’da değil başta Ankara ve İzmir olmak üzere diğer illerde de yasağa rağmen 1 Mayıs bayrağının dalgalandırılmasını sağlamıştır.

Birleşik Mücadele Güçleri’nin yürüttüğü bir aylık kampanya ve Birleşik Gençlik Meclisleri’nin kitle çalışması ve çağrıları anlamında ortaya koyduğu yaygın-etkili bir pratik olmuştur. Geniş kitlelerin özgürlük ve gelecek mücadelesine kazanılması adına temponun yükseltilmesine ve sürekliliğin sağlanmasına ihtiyaç olduğu açıktır.

Bu bilinçle, kitlelerin pandemiyle birlikte açığa çıkan talepleri etrafında örgütlenmeye, birleşik mücadelenin sinerjisi ve motivasyonuyla başlamalıyız!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu