Emek

EMEK | Asgari ücret: Erdoğan’ın jesti, emekçinin açlığı

"2019 sonunda Açlık sınırı 2 bin 162 lira 70 kuruşa, yoksulluk sınırı da 7 bin 44 lira 62 kuruşa yükseldi. Şartlar bu iken devlet kurumu TÜİK, yıl sonu enflasyonunu %11,84 olarak açıkladı"

Geçtiğimiz yılın Aralık ayı boyunca hükümet ve sermaye sınıfı yetkilileri ile (sözde) işçi temsilcileri ay boyu asgari ücrete getirilecek zam konusunu görüştüler.

Toplamda 3 toplantı gerçekleştirilen zam konusu yaklaşık 7 milyon, aileleri ile birlikte 15 milyon emekçiyi ilgilendiriyor.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu olarak başlanan toplantılarda işçi sınıfını temsilen(!) masaya oturan sarı sendikalar ve hükümet yetkilileri 3 toplantı gerçekleştirdi ve gerçekleştirilen toplantılar sonucunda asgari ücret 2 bin 324 lira 70 kuruş olarak belirlendi.

Toplantılar öncesi kendi rakamlarını açıklayan sendikalar bu rakamların altına inmeyeceklerini vurgulayarak masaya oturmuşlardı. Ancak asgari ücretin belli olmasının ardından Türk-İş temsilcileri devrimci bir hamleyle masayı terk ederken(!), Hak-İş temsilcileri ise ‘seneye daha iyisi inşallah’ diyerek o radikal söylemlerinin ardını getiremediler.

 

Asgari Ücret Görüşmeleri ve Sendikaların Tavrı

Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda Türk-İş ve Hak-İş heyeti işçi tarafını temsilen masanın başına geçti. (En çok üyesi olan işçi ve işveren konfederasyonlarından 5’er temsilci ile hükümetin görevlendireceği 5 kamu yetkilisinden, 15 üyeli bir kurul oluşturuluyor. Çeşitli aralıklarla toplanıp pazarlık yapıyorlar; uzlaştıkları tutar, asgari ücret sayılıyor.)

Görüşmelere başlamadan önce iki sendika ve DİSK’te çeşitli açıklamalar ve rakamlar vererek bu rakamların altındaki ücretleri kabul etmeyeceklerini açıkladılar.

Aslında süreç bundan önceki zam görüşmelerine benzer bir seyir izliyordu. Sendikalar ‘radikal’ açıklamalar yapıyor, istenilen zam oranının altında bir zam dayatılırsa genel greve varan bir eylemsellik planladıklarını söylüyorlardı. Ancak süreci bilen ve geçmiş deneyimleri de göz önüne alan herkes, bu iki sarı sendikanın yapılacak pazarlıklara boyun eğeceğini biliyordu. Nitekim de öyle olacaktı.

Çünkü herkesin hatırlayacağı üzere geçtiğimiz yılın Ağustos ayında kamu emekçilerine yapılacak zam görüşmelerinde yine tabiri caizse havaya sıkan ve istenilen zammın karşılanmaması halinde grev çağrısı yapacaklarını vurgulayan Türk-İş Sendikası Başkanı Ergün Atalay; görüşmeler sırasında bakana “Uzasa işi karıştıracağız.

En azından kapattım böyle” diyerek aslında emekçinin çıkarına değil devletin çıkarına o masaya oturduğunu ilan etmişti. Hatta bakana telkin ederek, “Tarım Bakanlığı geçici sorunlarını çözeceğim diye söyle buradan sen” demiş ve oluşacak ‘gazı’ da bu şekilde sönümlendireceğini düşünmüştü.

DİSK ise asgari ücret talebini 3 bin 200 lira olarak açıkladı. Enflasyon oranına göre en aşağı bu rakamın olması gerektiği söylenirken, DİSK’e bağlı Nakliyat-İş ise DİSK’in bu rakamını az bulduğunu açıklayarak sendikayı rakamı ‘yumuşatmakla’ suçladı.

Erdoğan’ın jesti, sokağın resti

Görüşmeler devam ederken halkın yoğun beklentisi ise en azından enflasyonun altında ezilmeyecek bir maaştı. Sokakta konuşulan rakam ise ücretin en az 3 bin-3 bin 500 TL olması yönündeydi. Halk, son bir yılda artan giderlerini hesaba katarak en azından ‘yaşanabilecek’ bir ücretin gelmesini istiyordu.

Çünkü geçen yıl kriz başta acil ihtiyaçların(kira, ısınma, elektrik, mutfak) masrafı olmak üzere her şeyin en az %30 zamlanmasını getirdi ki bunlar başlangıçtı. Bunların üstüne TL’nin Dolar karşısında erimesi ve %20’lere varan işsizlik, zaten yoksul olan emekçiyi tamamen açlığa mahkum etmişti.

Halkın beklentisi bu durumdayken de AKP’li Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan “İşçiyi enflasyona yedirmeyeceğiz” diyerek ‘jest’ yapacaklarını söylüyordu.

Pekiyi Erdoğan’ın ezdirmeyeceğiz dediği enflasyon ne durumdaydı? Yukarıda bahsettiğimiz gibi halkın hemen hemen her ihtiyacı geçtiğimiz yıldan bu yana en az %30-40 arasında zamlandı.

2019 sonunda Açlık sınırı 2 bin 162 lira 70 kuruşa, yoksulluk sınırı da 7 bin 44 lira 62 kuruşa yükseldi. Şartlar bu iken devlet kurumu TÜİK, yıl sonu enflasyonunu %11,84 olarak açıkladı. Bu enflasyon oranını TÜİK ve AKP-MHP hükümeti dışında kimse anlayamazken, asgari ücretin belli olmasının ardından yine Erdoğan kararlı bir şekilde artışı ‘Enflasyonun %3-4 puanın üstünde’ olarak değerlendirdi.

Sonuçta asgari ücret yine sermayeyi sevindirirken emekçiyi açlığa mahkum etti. Asgari ücret bu halde açıklanırken gerçek sınıf temsilcilerinin de sürece bu denli dahil olamaması ise sonucun bu halde olmasının asli sebebidir tabi ki.

Halkın neredeyse tamamı açıklanan bu ücrete isyan ederken, sanırım derdi sınıftan yana olan herkesin bu isyana kulak vermesi ve devlet ile yandaşı sendikalardan bağımsız bir sınıf sendikası etrafında birleşmesi acil bir ihtiyaçtır. Ki ihtiyaçların önceliği örgütlenmenin esasıdır. Halkın acil talepleri, halk için mücadele edenlerin de acil düşünmesini gerektirmektedir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu