Makaleler

CHP’de iklim değişimi ve omurgasızlığın emareleri

 

Ülkemizde komünist hareketin yıllardır tahlil ettiği üzere, neo-liberal iktisadi yapı ve emperyalizmin küresel alanda sürdürdüğü talan, kitleleri açlıkla sınayıp azgınlaşan bir sömürüye hapsederken milyonların kabaran öfkesinin dalga dalga kitle hareketleri şeklinde bir yansıma bulacağı, son sürecin reddedilemeyen gerçekliğidir. Yeni yüzyıl da, daha başından itibaren bu sürecin görüngüleri ile gelmiş ve Brezilya’dan Yunanistan’a, Wall Street’den İspanya’ya küresel isyan dalgası dünya genelindeki birçok ülkede fırtınalar koparmıştır.

 

 

 

Ülkemizde de işçi ve emekçilerin kabaran öfkesi, artan mücadele azmi ve birçok eylemlilikle birlikte açığa çıkan demokratik tepkilerinde görüngü bulan bu isyan dalgası, Gezi İsyanı ile birlikte sokaklarımızı tutuşturmuş, barikat başlarında milyonları buluşturmuştur. “Bu daha başlangıç” söyleminin düsturuna da uygun şekilde, Gezi’nin ardından politik atmosfer ve ülkemizdeki faşizmle harmanlanan “demokrasi”, uzun yılların ardından kitle hareketlerinin politik arenada belirgin aktörler haline geldiği bir tablo ile karşı karşıya bırakmıştır bizleri.

Halihazırdaki tablo içerisinde egemenler açısından kaotik bir durum olduğu aşikârdır. Özellikle emperyal ihtiyaçların yeniden dizayn dayatmaları ile karşı karşıya olan AKP; Ortadoğu çemberindeki misyonu noktasında yaşadığı başarısızlıklarla birlikte sürüklendiği batakta “17 Aralık Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonları”nın ardından debelenmeye başlamış haldedir.

Toplamda açığa çıkan tablo AKP’sinden CHP’sine, Cemaat’inden diğer aktörlerine kadar, milyonların gözünde teşhir olmuş bir devlet gerçekliğine ve toplamda bir yönetememe krizine tekabül etmektedir. Açığa çıkan tablo içerisinde egemenler, söylemde ve yapısal anlamda çeşitli müdahalelerde bulunarak kitleleri sistem içine hapsetme eğilimi göstermekte ve buradan doğru devletin bekasını üretmeye çalışmaktadır.

MHP’nin “Kürt kardeşlerini” keşfi de, AKP’nin 5 keredir oturtamadığı ve “ilerletmekten” tepetaklak olan demokratikleşme süreci de bu çerçevede okunmalıdır. Ancak bu çabanın en görünür olduğu yer, kuşkusuz ki, devletin kurucu partisi, mayası Kemalizm ile yoğrulu CHP’dir. Eski Genel Başkan Deniz Baykal’ın istifası ile birlikte örülmeye başlanan yeni süreç, gelinen aşamada dört bir yana “mavi boncuk dağıtan” bir havaya bürünmüş ve Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi yeniden dizayn etme hevesi; partiyi savrulmaktan başı dönmüş hale getirmiştir. Bu tartışmalar uzun zamandır sürmekle beraber, yaklaşan yerel seçimlerle birlikte yeniden gün yüzüne çıkmış ve aday belirleme tartışmaları ile de tepe noktasını bulmuş durumdadır.

Dizayn rüzgarlarında savrulurken…

Gezi İsyanı’nın ardından CHP’nin kitlelerin AKP’ye olan tepkisini ve açığa çıkan enerjisini yelkenlerine doldurmakta duyduğu ısrar ve ABD emperyalizminin AKP’den duyduğu hoşnutsuzluğa mal bulmuş mağribi edaları ile akın eden ruh hali, bu savrulmanın hızlanmasında duyduğu ısrarı perçinleyen öğelerdir. Bu noktada politik söylemde yaşananın ötesinde bir değişim çabası ise bilinmekte ve gelinen aşamada söylem ve dilde bir aşınmadan bahsetmek olanaklı hale gelmektedir. Kılıçdaroğlu ile birlikte daha da artan bu savrulma hali, partiden ihraç edilen Mustafa Sarıgül’ün adaylığının kesinleşmesi ile birlikte yeniden kendini tanıtlamıştır. Bu adaylık süreci partide özellikle Baykal’la birlikte duran Ortodoks çizgi ile bir çelişkili hal yaratmakta iken, artan savurganlık faşist zihniyetini aynen koruyan CHP’yi omurgasızlıkla yüz yüze bırakacak şekiller almıştır.

Son dönemde adayların belirlenme sürecinde yaşanan güncel tartışmalar bu iddiamıza delalettir. Mustafa Sarıgül’ün parti içerisinde artan etkisi ile Beşiktaş adaylarına ambargo koyması bir anda CHP içerisinde kargaşaya sebep olsa da, aslında tartışma ve dizayn sürecinin kodları daha derinlerde gizlidir. CHP’nin yaklaşık 20 saat süren ve Kılıçdaroğlu’nun başkanlığında geçen MYK toplantısı sonucu ortaya çıkan adaylar listesi, bir önceki döneme göre ciddi değişiklikler içermektedir. İstanbul’da var olan 13 belediyesinin sadece 5 tanesinde adaylarını koruyan CHP; İzmir’de de birçok ilçesinin belediye başkanlarında ve beklenen adaylarında değişime gitmiştir.

Daha başka nedenlerle de aday değişimleri yaşanan partide, aday belirleme süreci iki milletvekilinin istifası ile bazı il ve ilçe örgütlerinde istifalarını doğurmuştur. Açığa çıkan tabloda; belediyelerin birçoğunun yolsuzluk, ihaleye fesat karıştırma gibi pratiklerle dolu dosyalarının ve CHP içi politik kamplaşmaların etkisi olsa da, son dönem ülkede politik dengelerin değişimi, Cemaat-AKP kamplaşması ve emperyalizmin bölgesel ihtiyaçları belirleyen pozisyondadır.

Belirlenen adaylar içerisinde, eski Refah Partisi’nin kurculuğunu da yapan azılı halk düşmanı Necmettin Erbakan’ın yeğeni CHP Fatih Belediye Başkan Adayı Sabri Erbakan’ın varlığı ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mansur Yavaş’ın varlığı da aday seçiminde ve bunun özgülünde dönen kavgada, politik savrulmanın açık ispatlarıdır. Emperyalizmin yeniden dizayn halkasını yakalamak adına bir yerde MHP anlayışı ile dirsek teması kuran, diğer yerde ise dini duyarlılıkları yüksek halk kesimlerinin duygularına oynayan ama hepsinde de “solcu” ve “devrimci” olan bir CHP profili vardır.

Bunun üstüne bir de Mustafa Sarıgül’ün belirli sermaye gruplarıyla kurduğu temasları ve Gülen Cemaati’nin desteğini aldığı söylemlerini ekleyip üstüne, CHP’nin Ortadoğu ziyaretlerini ve ABD ziyaretinde Obama ile yaptığı görüşmede “Cemaat AKP gerilimini yorumlama ve Cemaat’le iş yapabilme” nidalarını kattığımızda ortaya çıkan sonuç CHP’nin hal-i pür melalidir, acınası debelenişi içindeki omurga yitimidir.

Omurgasızlığın görüngüleri…

Aslında görünen tablo açıktır ve şaşılası değildir. Faşist-Kemalist diktatörlüğün kurucu partisi olan CHP, varlığını ezilen ulus ve inançlara yönelik katliam ve emekçi yoksul halkımızın azgınca ve fütursuzca sömürüsünden tanımlamaktadır. Bu genetik kodlamaya uygun şekilde emperyalizme sebatla uşaklık, şaşmaz niteliğidir. Ortodoks çizgiyi silikleştirerek kendini daha “şeffaf” kılma kaygılarının arkasında da bu nitelik yatmaktadır.

Bugün AKP’nin düştüğü çukurda debelenen durumu CHP için fırsattır ve CHP efendilerine uşaklıktaki ısrarını göstermek ve kendini yeniden ispatlamak gayesindedir. Bu seçimler de bu çabayı ortaya koymanın fırsatı haline gelmiştir.

Bu nedenledir ki; hakkında yolsuzluk ve rüşvetten dosyalar bulunan ve suçlamaları Yargıtay tarafından da ispatlanan Gürbüz Çapan Esenyurt’tan CHP adayı olmakta, tüm şirketlerinde taşeron çalışmayı kural haline getiren Aziz Kocaoğlu İzmir Büyükşehir Belediyesi’ndeki yerini korumaktadır. Eylemde ve söylemde kitlelere hiçbir şey veremeyeceği başından belli olan CHP kendini tam da bu nedenledir ki, MHP anlayışıyla buluşturmakta ve ABD-Gülen Cemaati kampının kollarına bırakmaktadır.

Seçimler yaklaşırken…

Tüm bu tartışmalardan ortaya çıkan en net gerçek, CHP’nin halk kitlelerine hiçbir şey vaat etmediğidir. Emperyalizmin küresel alanda yaşadığı kriz ve bu çerçevede uşaklık; bugün CHP’nin çığlık çığlığa adaylığını ilan ettiği görevdir. Bu hali ile de; adayların ilericiliği, kişilerin dürüstlüğü gibi parametreler belirleyici olmaktan çıkmıştır.

Yaklaşan seçimlerle birlikte ülkemizde yeniden belirlenecek olan yerel yönetimleri kimlerin yöneteceği sorusu, özellikle yaşam alanlarımızın küresel ranta açıldığı, iktisadi krizin inşaat sektörü gibi 2000 ayrı iş kolunu hareketlendiren bir sektör üzerinden çözmeye çalıştığı bir dönemde kilit bir soru haline gelmiştir. Sistem partilerinin rüşvet batağındaki resmi ortada, düzen çöplüğündeki söylemleri kulaklarımızdadır.

Demokratik Halk Devrimine doğru yürüyüşümüzü sürdürmek, bu yoldaki adımlarımızı hızlandırmak için bu seçimlerde tek alternatifimiz, politikalarımızı somut emarelerle kitlelere taşımaktır. Bu tavrın güncel karşılığı HDP adaylarını desteklemek, ezilen ulusla temasımızı güçlendirerek, şehir yoksullarını yaşam alanlarında örgütleyerek demokratik halk devrimini ülkemiz halk kitleleri ile buluşturmak olmak zorundadır.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu