Güncel

SAG direnişinin ardından; Gücümüz dayanışmamızdadır!

Başlarken “Beraber başladık, beraber kazanımla sonuçlandıracağız bu direnişi” derken direnişin kazanımla sonuçlandığı 26 Mayıs 2019’da 10 günlük açlık grevimizin yedinci gününde olmamız ise güzel bir tesadüf oldu.

Havalandırmada türkü sesleri ayakların ritmik yere vuruşlarına karışıyor. Günlerdir, aylardır süren açlığın verdiği halsizlikten eser yok şimdi. Arada sırada baş dönmeleri yaşansa da birkaç dakikalık oturuşların ardından coşkunun ağırlığı fiziksel yorgunluğu bastırıyor. Halayın başı, sonu ortası fark etmiyor; serçe parmaklar kavuşturulup ayaklar uyum sağlamaya devam ediyor.

Dillerde direniş türküleri, gözlerde ışıltının bin bir tonu, gülümseyişlerin havalandırmayı aydınlatışı… Sevinç gözyaşları zafer kahkahalarına karışıyor.

Açlığın son demleri… Uzun upuzun sofralar kuruluyor üzerinde; patates püresi ve hafif bir çorba olan. Direnmenin güzelliği gibi lokmalar da paylaşılıyor.

26 Mayıs 2019 saat 13.00 sularında televizyonun haber kanallarında 7 Kasım 2018’den beri Hakkari HDP milletvekili ve DTK eşbaşkanı Leyla Güven’in sürdürdüğü, sonrasında çeşitli hapishanelerden ve dışarıdan farklı tarihlerde katılımlarla binlerle buluşan süresiz açlık grevinin bitirildiğine ilişkin altyazı geçiyor.

Kürt Ulusal Hareketi önderi Abdullah Öcalan üzerindeki avukatları ve ailesiyle görüşmesindeki kısıtlılık kararının kaldırıldığına ilişkin Adalet Bakanlığı’nca 10 gün kadar önce açıklama olmuş, dolayısıyla bu habere dair beklentimiz var. Ancak burjuva medyaya güvenemiyoruz. Beklemeyi tercih ediyoruz. Ailelerimizle telefon görüşümüz var o gün.

Haberin doğruluğunu netleştirmek telefonlara kalıyor. Her telefona çıkan yüzünde kocaman bir gülüşle dönerken erkek arkadaşların bulunduğu koğuşlardan yükselen “Biji berxwedana zindana” sloganları ile iyice netleşiyor direnişin kazanımla sonuçlandığı. Havalandırmada buluşan 20 kadın zılgıtlar eşliğinde kucaklarken bir birini sloganları ise duvarları dövüyor.

Kolay olmadı bu kazanım hiçbir zaferin kolay olmadığı gibi… Bedeller ödendi, bedeller ödetilmek üzere… Mücadele geleneğini dünden bugüne bedenlerini ateşe vererek yükseltenler bizlere ise bugünden yarına taşıyacağımız ağır ama güzel bir yük bıraktılar tüm direngenlikleriyle. “Yaşamak ölmek demektir” derken Engels diyalektiğin esasını açıklıyordu, onlar ise bu esası yaşama geçirdiler. Evet, ölmek insanca yaşayabilmek ile eşanlamlıdır bazen.

Yaşamı yeniden yaratabilmek için, güzeli hakim kılmak üzere… “Şehid Namırın” ile yıldızlara uğurladıklarımıza sözler yankılandı havalandırmada. Mücadele büyütülecekti! Direnişin son bir ayında süresiz açlık grevini Ölüm orucuna çevirenler selamlandı. Ve “Jin, jiyan, azadi!” devrimci dayanışma ile bütünleşen kadın dayanışmasının iziydi bu slogan.

Elimden geldiğince bulunduğumuz koğuştaki yansımalarını aktarmaktaki amacım direnişin tarihselliği ile ilgili. Yaşanılan anda fark edemediğin her şey yazıya dökülürken bir bir açığa çıkıyor “neler yaşamışız?” dedirtiyor. Tarihsel bir sürecin parçası olduğun ayırdına vardırıyor. Zorlukların bağrında filizlenen güzellikleri keşfediyorsun ve mücadelenin tam da bu olduğunu bir kez daha kavrıyorsun. Devrime giden yol çiçeklerle bezeli değil kesinlikle kolay değil, olamaz da…

Kolay olmayansa bir o kadar derinlikli. Yaşamında, yaşamlarda izler bırakıyor. Altı ayı aşan direnişi tarihsel kılanda genelde ve özelde, mücadelenin olduğu her yerde yaşamın kazandığı anlamdı. Böylesi süreçler mücadele verdiğin tarafa karşı gücünü ortaya koyuşun kadar kendinle, mücadeleyle olan ilişkini de tazeliyor.

Baskı ve sindirme politikalarına karşı talepleri nezdinde ezilenlerin tarihin öznesi olduğunu bir kez daha ortaya koydu Kürt halkı. İşçi, emekçi, ezilen ulus ve azınlıklar, yok sayılan inançlar, kadınlar, LGBTİ+’lar… Bu süreç ezilen kesimin tarihi kendisi lehine çevirebileceği gerçeğini bağrında taşıyordu.

Faşizmin ağırlaştırılmış şartlarının hüküm sürdüğü günlerden geçerken güçlü olduğumuzu, gücümüzü birlikteliğimizden aldığımızı bir kez daha ortaya koymamız gerekiyordu. Dayanışmanın yaşamı yeniden yaratmak için ortaya koyduğu cüret faşizme karşı önemli bir silah. 200 günde en çok da bunu gördük, bunu ortaya koyduk.

Bulunduğumuz mekan cezalandırılmak üzere konulduğumuz, yürüdüğümüz yoldan vazgeçmemiz için sömürücü ve erkek egemen sistemin araçsallaştırdığı etkin bir şekilde kullandığı alanlardan…

Sistemin tüm özellikleri aleniyetle ortaya konuluyor bu mekanda. Buna karşı birlikteliğimiz ve dayanışmamızla kadın alanına çevirdiğimiz bu mekan, sistemin verdiği işlevden sıyrılıyor; ödüle dönüyor. Süresiz açlık grevi direnişi sırasında buraların devrimci niteliğinin geliştiği kadar kadınlaştığı bir gerçek.

Bunu yaratan paylaşımın yoğunluğuydu, derinliğiydi… Bir süreci beraber örgütlerken mücadelenin keskinleştiği yerde yoldaşlık, siperdaşlık, dostluk daha sağlam temeller üzerinden yükseliyordu.

İlk günden son güne yaşadığımız sürecin anlamı bu ve daha fazlası…

7 Kasım 2018’de Leyla’nın başlatmış olduğu Süresiz açlık grevi 28 Kasım 2018’de bulunduğumuz koğuşta Hevaller süresiz dönüşümlü açlık grevi ile dahil olurken bizler de üç günlük açlık grevi ile dayanışmada bulunduk. Başlarken “Beraber başladık, beraber kazanımla sonuçlandıracağız bu direnişi” derken direnişin kazanımla sonuçlandığı 26 Mayıs 2019’da 10 günlük açlık grevimizin yedinci gününde olmamız ise güzel bir tesadüf oldu.

Diğer yandan Hevallerin süresiz dönüşümlü açlık grevi 5 Ocak 2019’da iki arkadaşın, 4 Mart 2019’da ise sekiz arkadaşın katılımıyla süresiz açlık grevine evrildi. Aralıklarla dahil olduğumuz açlık grevleriyle dayanışmayı örerken direnişe bire bir katılmanın heyecanını paylaşıyorduk hevallerle.

Günlük yaşamı örgütlemek, süresiz açlık grevindeki hevallerin bakımıyla ilgilenmekte dayanışmanın bir parçasıydı kuşkusuz. Ancak direnişe birebir katılmak heyecan ve coşkuyu daha net hissettiriyordu. Bizler, hep beraber güçleniyorduk.

Direniş yaşamımızın her yerindeydi; günlük yaşamımızı şekillendiriyor, konuşmalarımızdan esprilerimize her şeye yansıyordu. Yaratıcılığımızı besliyordu. Günlük sağlık kontrollerinde tansiyonu en normal değerlerde çıkan şampiyondu! Cam şeker vermeyen bizi böylelikle ıslah edebileceğini sanan hapishane idaresine ağda ile karşı koyuyorduk.

Yaşlı bir annemiz semavere su-şeker-limon belli oranlarda koyup kaynatırken “eskiden bu kullanıldı” deyip epilasyonun bin bir türlü halinin olmadığı günlere dair birikimlerini bize sunarken “biz en iyisi macun diyelim de buna tüketirken sıkıntı yaşanmasın psikolojik olarak” diye isim alternatifleri üretiyorduk.

Gardiyanlar arama yaparken direnişteki arkadaşları bir kağıda karikatürleştirmemize hazine bulmuşçasına el koyuyordu. Karavanalar nedense hep sağlık kontrolleri sırasında geliyordu!

Mangal kokuları yükselten hapishane idaresine karşı tepkiliydik; direnişi bu şekilde kırabileceklerini sanıp hayvan katlediyorlardı! Vejetaryen arkadaşlarımızın bu duruma duyduğu tepki daha derinlikliydi.

Kasım ayında başlayarak Mayıs ayında sona eren, üç mevsimi geride bırakan direniş buydu işte… Kışın zorluklarına karşı baharın toprağı-ağacı-doğayı canlandırması gibi…

Her direniş mücadeleye can verir, sıçrama yaratır!

Bir Tutsak Partizan

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu