Kadın

“Arzu”nun mutlak öznesi ve onun “zavallı” nesneleri…

“Herkes ve her şey egemenler içindir” mantığının dolaysızca hayata geçirilmesinin ayaklarından birini de ezen cins-ezilen cins çelişkisi bağlamında ezen konumdaki “erkekliğin” sürekli şişirilerek, ezilen cinslerin ona tabi kılınması oluşturuyor. Bu ekonomik, sosyal tabiyeti içerdiği gibi cinsel açıdan tabi olmayı da içeriyor. Konu ne olursa olsun orijinimiz erkeği gösteriyor. Erkek olmayanın cinselliği önemsiz bile değil, “yok” çünkü.

Bizimki gibi feodalizmin etkilerinin sürdüğü kapalı toplumlarda insan olmaya dair doğal bir güdü olan cinselliğin sağlıksız/ çarpık algılanışı ve yaşanışının faturasını her zaman “zayıf olan” ödüyor: Daha az “erkek” olanlar! Böylesi toplumlarda cinsellik özünden kopartılarak/özüne yabancılaştırılarak deyim yerindeyse bir tabu haline getiriliyor.

Bu haliyle cinselliğe yaklaşım da bir uçtan diğerine sürükleniyor: Bir uç “her şeyleştirirken” diğer bir uç da “hiçbir şeyleştiriyor”. Sistem bize korkunç bir ikiyüzlülük dayatıyor. Bir yandan ayıp/günah cenderesinde kapalı kapılar ardına hapsediyor bir yandan da medya eliyle sistemin yoğun bombardımanıyla insanları kendi cinselliği karşısında acze düşürüyor.

Cinsellik erkek için “doğal bir hak” iken, erkek olmayan ya da “daha az erkek olan” için “doğal bir görev” haline getiriliyor. Erkek “arzu”nun öznesi iken, diğer cinsler nesnesi oluyor.

Geçtiğimiz günlerde bir anda gündemimize oturacak biçimde hayvanlara tecavüz haberlerini tartıştık. Ardından bu suçun cezasının ağırlaştırılması için düzenlemeler gündeme geldi. Olumsuz bir gelişme değil elbette; ancak öyle bir hava estirildi ki insanlar sanki ilk defa hayvanların tecavüze maruz kaldığını öğreniyor ve bunun karşısında dehşete kapılıyordu.

Porno izleme konusunda rekordan rekora koşan, askerden dönen erkekleri ilk gecelerini geçirmeleri için ahırda eşeğin yanında ağırlayan bir toplumun tepkisi olarak insanda ister istemez bir samimiyet sorgulama ihtiyacı yaratıyor. Zira hazır bir gündem olarak önümüze sürülmeden önce kaçımız bu meseleyi umursuyordu acaba?

Verilen en ileri tepkinin bir “ıyyyyy iğreeeenç!” olduğunu (hayvan hakları savunucularının çabalarını dışarıda tutarak elbette) da hatırlatmakta fayda var.

Yine de toplumsal bilinçaltımızı orta yere döken bir mesele olduğundan ve çok daha önemlisi güçlünün zayıf olana çektirdiği eziyete karşı durma gerekliliği/sorumluluğu nedeniyle bu tartışmaların ilerletilmesi gerekiyor.

İnsana verilen değerin “malum” olduğu bir toplumda “duyuları insan kadar keskin olmadığından” hareketle hayvanların maruz kaldığı işkenceye karşı ne oranda duyarlılık taşındığı elbette ortadadır.

Meselenin bir yanı bu iken diğer yanı günden güne saldırganlaştırılan “erkek cinselliğinin” yarattığı yıkımdır.

Sürekli olarak erkek cinsi gözetilerek kurulan cinsellik algısı yukarıda da belirttiğimiz üzere erkeği “arzu”nun öznesi haline getirmiştir. Buna göre cinsellik sadece ve sadece erkek için bir ihtiyaçtır, bu ihtiyaç ne pahasına olursa olsun doyurulmalıdır. Gerisi teferruattır.

Hele de söz konusu “insan bile olmayan” bir canlıysa, yani çok daha “kolay bir hedef”se… O zaman tartışacak bir mesele bile yoktur!

Bu noktada karşımızda duran erkek modeli “ihtiyacının kölesi olmuş, gözü dönmüş, kendinden başka hiçbir şeyi önemsemeyen” bir tiptir.

Ve bizi gözetemeyeceğimiz bir “hassasiyetin” sınırına getirmektedir: Evet bu erkek modelini yaratan/olumlayan (hayvan tecavüzleriyle ilgili haberleri izlemediniz ya da sosyal medyada paylaşılan yorumları okumadınız mı yoksa?

Ne kadar “insan dışı” olduklarını görmediniz mi?) sistemdir; ancak burada kurban erkek cinsi değildir, ya da sistemin yarattığı bir modelin hâkimiyeti erkekleri/erkek algıyı sorumsuz kılmaz.

Bilakis yaratılan durum erkekler açısından avantajlı bir durumdur ve şikâyetçi olmadığı, değiştirmeye çalışmadığı oranda herkes bu durumdan sorumludur. Haberi sunarken sırıtmasını zar zor gizleyen haber spikeri de, sosyal paylaşım sitesine “soyunmuş ördeğe ne denir?- cıbıl duck” yorumunu yazan kullanıcı da, “insanları bitirdik de hayvanları korumaya mı sıra geldi” diye olayı görmezden gelen “duyarlı” kimseler de sorumluluk taşımaktadır.

Esas noktamıza dönecek olursak, ezenin ezilene tahakküm aracı kılınan cinsellik anlayışı mücadele etmemiz, ama öncesinde elbette farkındalıklarımızı yükseltmemiz gereken bir anlayıştır.

Bu nedenle ezen cins ile ezilen cinsler arasındaki çelişkinin tüm o ezen ezilen çelişkisinin asli bir bileşeni olduğu gerçeğini ıskalamaksızın mücadele hattımızı örmeli, her geçen gün daha da ileriye örgütlenmeli ve örgütlülüklerimizi bir üst seviyeye taşımalıyız.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu