Makaleler

Astana’da barışı ararken İran’la kartların yeniden karılışı!

Suriye üzerinden yürütülen ABD-Rusya arasındaki bölgesel hegomanya mücadelesi altıncı yılını geride bıraktı. Ülke ve halk olarak tam bir yıkıma uğrayan Suriye’de bu süreçte Rusya ve ABD emperyalistleri açısından bir yenişememe hali söz konusu. Olsa da 2011’den bu yana Suriye ve bölge hedeflerine ulaşamayan ABD radikal bir çıkış yapmadığı koşullarda Suriye ve bölgesel hegomonya noktasında kayba uğraması yüksek bir ihtimaldir. Ancak onu bölgede etkisiz kılacak ya da çıkarları konusunda büyük bir kayba uğratacak bir sonucun çıkmasına kolay kolay izin vermesini beklemekte doğru olmaz.

Bu gün taraflar Astana’da belli bir uzlaşının (şuan içinde Suriye genelinde ateşkes halinin sürekliliğinin sağlanması ilk hedef) yakalanmasını hedeflese de ABD yönetiminin İran’a dönük çıkışları bölgedeki kriz halinin devam ettirileceğininin göstergelerindendir.

ABD ve batı emperyalist devletlerle yaptığı nükleer anlaşma sonrası ekonomik olarak görece rahatlama sağlayan İran, bölgesel güç olarak etkinliğini artırmış, dolayısıyla ABD emperyalizminin bölge çıkar ve planlarına karşı geçmişten daha büyük bir tehlike ve potansiyel güçtür. Bu yanıyla İran rastgele seçilmiş bir ülke değil bölgesel bir güç olarak Rusya’nın en güçlü “ortağı”dır da. Önümüzdeki süreçte ABD’nin İran üzerinden yaratacağı gerilimlerle yeni hamleler için alan açma çabası içine gireceği görülmektedir.

Ortadoğu ilk çağdan günümüze her dönem hegomonya ve güç mücadelesinin bir parçası olmuştur. Bu durum var olan sınıflı toplum devam ettikçe ya da bölge halkı emperyalizmi def etmedikçe devam edeceğini söylemek zorlanacağımız bir öngörü değildir. Bölgenin petrol başta olmak üzere zengin yer altı kaynakları, Jeo- stratejik konumu, yarı –feodal, yarı-sömürge ülkelerden oluşması gerçekliğiyle iyi bir Pazar olması onu vazgeçilmez kılan özelliklerindendir. Dolayısıyla ne ABD, ne Rus emperyalizmi ne de başını çektikleri emperyalist bloklar en kötü koşullarda bile bölge hakimiyeti için yürüttükleri mücadeleden vazgeçeceklerdir. Yine ABD’nin yönünü Asya-Pasifik’e dönmüş olduğunun, yakın bir zamanda enerji (petrol) ihtiyacını kendi kaynaklarından karşılayabilecek duruma geleceği Ortadoğu petrollerine ihtiyacı kalmayacağı artık bölgenin ABD için eskisi kadar önemli olmadığı tespitleri yapılsa bile bunlar emperyalizmin karakteriyle uyumlu tespitler değildir. ABD’nin bölgedeki hiçbir zenginliğe vs. ihtiyaç olmadığını varsaysak bile (ki bu mümkün değildir) yalnızca petrol başta olmak üzere enerji ihtiyacının büyük bir bölümünü bölgeden karşılayan rekabet içinde olduğu kapitalist-emperyalist devletleri denetim altında tutma ve gelişimlerini engellemek için bile bölgeyi denetiminde tutma çabasından vazgeçmeyecektir.

Nitekim Suriye’de sözde IŞİD’le mücadelede kullanılacağı söylenen içlerinde oldukça kapasiteli ve büyük olan üstler kurması ve bunlara yenilerini eklemeyi planlaması Suriye’de ki Rus varlığına ABD’nin karşı hamleleridir ve bu hamlelerin gidişatı Suriye için barış arayışı adı altında yürütülen pazarlıkların sonucuna göre şekillenecektir.

Bütün bunlar içinde TC nerede dersek en sade ifadeyle büyük laflar ettiği Başika kampı noktasında Irak merkezi yönetimini “ikna” edemeyen TC şimdi de besleyip büyüttüğü, en büyük destekçilerinden olduğu IŞİD’e karşı vatan, millet aşkıyla tutuşturarak “kahraman”laştırılan askerlerini kurban sunacak kadar şuursuzlaştırdığı El-bab kamplarında kalmış çok sürmeden de tası tarağı toplayıp geri çekilmek zorunda kalacak gibi görünüyor. Ya da başka bir ifadeyle, açık denizde fırtınada kalmış üstelik su almaya başlamış bir o yana bir bu yana sallanan vaziyetteki bir gemi gibi. Kaderi, tek bir kelebeğin kanat çırpıp çırpmamasına bağlı…  

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu