Makaleler

At İzi İt İzne Karıştı, “Çatı”dan İhsanoğlu Çıktı!

Gezi İsyanı’nın çerçevesini belirlediği ve hareketlendirdiği, 17 Aralık operasyonları ile de ivme kazanan koşullarda start alan ve 3 seçimin de gerçekleşeceği seçimler yılı, hem egemen AKP iktidarının hem de toplamda sistem partilerinin bütününün kitlelerden gelen tepkiyi göğüsleyememe durumuna işaret etmektedir. Yönetememe krizi şeklinde özetlenebilecek bu tablo, ülke ve bölge bazındaki bir dizi gelişme ile de beslenmekte, emperyalizme uşaklık temelinde varlığını üreten TC devletinin yaşadığı siyasi krizi derinleştirmektedir.

Gelinen aşamada, özellikle de son bir yıllık süreçte gün yüzüne çıkan olgu; sistemin ve düzen partilerinin artan kitle muhalefeti karşısındaki çaresizlik hali iken, egemenler devletin bekasını üretmek adına yeni ittifaklar oluşturmakta, farklı kulvarlardan aynı finale koşan atlar gibi, faşizmin bekası adına siyasal dil-üslup ve politik ittifaklarını baştan dizayn etmektedir.

AKP’nin bu noktadaki performansı malumken, özellikle Arap Baharı süreci ile birlikte açığa çıkan Ortadoğu’daki keşmekeş içerisinde sebatla sürdürdüğü uşaklık çabasının “takdire şayan” olduğunun altı çizilmelidir. Neredeyse devletin bütününe hâkim olan AKP’nin kurumsallaşma düzeyi ile birlikte sahip olduğu hareket kabiliyeti, sömürü sisteminin efendileri açısından AKP’yi belirleyici bir tercih olarak gündemde tutarken, diğer sistem partileri de hem toplumsal muhalefeti frenlemek hem de düzen içinde AKP’ye alternatif teşkil etmek için bir “yenilenme” çabasını sürdürmekte, özellikle seçim gibi kitlelerin politik ilgilerinin daha diri olduğu dönemlerde buna hız vermektedir.

Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde da AKP’ye ve Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığına karşı CHP ve MHP saflarından gelen “çatı” aday tartışmaları ve devamla da aday olarak gösterilen İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu çerçevesinde dönene tartışmalar da, yine üstte özetlediğimiz çaba ile ilintilidir.

Burjuva Siyasetinde AKP’leşme eğilimi…

Tartışmaya girmeden önce, ilk planda tespit yapılması gereken nokta siyasal tartışmanın döndüğü zemine dairdir. AKP’nin ürettiği toplumsal kutuplaşma ve siyasal konumlanma denkleminde CHP, MHP gibi diğer sistem partilerinin de aynı sahneyi paylaştıkları net bir gerçek olarak karşımızdadır. Yaklaşık 12 yıldır Türkiye siyasetine ve ülkemizin iç ve dış ilişkilerine yön veren ana unsur AKP ve onun dizayn etiği TC sistematiğidir. CHP açısından bir süredir tartışılan ve “geçmişle hesaplaşma” adı altında AKP’ye alternatif olma yöntemi olarak keşfedilen “omurgasız” siyasal tarz ve hedefsiz siyaset de, MHP’nin tarz ve söylemi de bu yelpazeden etkilenmekte, söylemin ana boyutu AKP ve AKP icraatları çerçevesine sığan “güdük” bir muhalefet derekesine inmektedir.

Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde AKP’ye alternatif olarak tariflenen siyasal çizginin egemen sınıf partileri açısından, 31 Mart yerel seçimleri ile görünür olan toplumsal demografi ile de ilişkilendirilerek tariflenmesi ile açığa çıkan nokta da burasıdır. AKP’ye alternatif olma meselesi,

onun gezdiği sularda kulaç atmayı, onun temsil ettiği siyasal tariflemelere radikal bir çıkışı değil aksine yakınlaşmayı doğurmaktadır.

AKP’nin Cemaatle yaşadığı gerilimde Cemaat’e yakınlaşan CHP gerçekliği de, emperyalizmin bölgesel stratejilerine uyum çabaları da bu çerçeve içine sığan gerçeklerdir. Doğallığında hem bir emperyalizme uşaklık yarışı gerçekliğinden bahsedilebileceği gibi, AKP’nin yarattığı toplumsal kutuplaşmada, kitlelere şirin gözükmek adına AKP’leşen bir siyasal çizgiden özellikle CHP ve MHP için bahsetmek de mümkündür.

Üstte özetlediğimiz çerçevenin gelinen aşamadaki net karşılığını, Ekmeleddin İhsanoğlu tercihinde de bulmaktadır.

Aday belirleme tartışmalarında, ilk planda MHP’nin projesi olan “çatı aday” meselesi, CHP tarafından da onay görmüş ve “Recep Tayyip olmayan herhangi birisi” söylemi ile çıkılan yolda, AKP çizgisinden çok da uzak olmayan, Kürt Ulusal Mücadelesinde klasik çizginin ana hatlarını kabullenmiş, kitlelerin “tanıdıkça sevebilecekleri” bir aday olarak ve en çok da İslami kimliği ile AKP’ye alternatif teşkil edebilecek bir aday tespiti İhsanoğlu ile yapılmıştır.

Fıtrat-ı İhsanoğlu…

Ekmeleddin İhsanoğlu, bir aday olarak da üstte özetlediğimiz çerçeveye uygunluk teşkil etmektedir. İslami İşbirliği Teşkilatı genel Sekreterliği yapan İhsanoğlu, birçok üniversite ve ülkeden çeşitli ödüllere sahip bir din bilimleri insanıdır. Kılıçdaroğlu’nun da “tanısanız çok seversiniz” beyanına paralele şekilde, ülkemiz kamuoyu açısından pek bilindik olmasa da, “ılımlı” İslami çizgisi ile ve temas halinde olduğu küresel güçlerle birlikte AKP’nin bir dönem diline pelesenk ettiği “yenilendik” türküsüne de uygunluk teşkil etmektedir.

Bu ahvali ile birlikte, tartışmayı devletin klasik çizgilerine getirdiğimizde ise, İhsanoğlu, “fıtratı”ndaki faşizmi örtememektedir. Geçmişte Türkeş’in danışmanlığını yapmış, AKP’nin adayı olarak İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri olmuş birisi olarak Ekmeleddin İhsanoğlu, Gezi İsyanı’na “başta haklı ama devamda marjinal örgütlerin karıştığı” diyebilecek bir zihniyettedir.

“Ortodoks” Kemalist çizgiyi “Jöntürk muhalefeti” şeklinde tarifleyerek nitelendiren İhsanoğlu, barındırdığı “ılımlı” söylem çizgisi ile ise, neo-kemalist AKP’den çizgisel olarak uzak olmamakta, Alevi meselesinde ise malum çizginin sürdürücülüğünü zihni dünyasında barındırmaktadır. Ki, İhsanoğlu’nu aday gösteren çizgi, toplumsal muhafazakârlaşma eğilimini kucaklamak için bu adayı tercih etmiştir.

Ülkemizin tarihsel-toplumsal çelişkiler sarmalını tepeden kesen Kürt sorunu noktasındaki konumlanışı da, yine klasik algının ötesinde değildir. Ki bu tartışma, İhsanoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinin varlık şeklinden doğru bile deşifre olmaktadır. 31 Mart seçimleri ile birlikte MHP ile yakınlaşan CHP gerçekliği, yine AKP’ye tepki olarak milliyetçi oyların artması bu çevrelerde de siyasal çizgi olarak Kürt sorunu cephesinden de bu partilerin konumlanışlarını etkilemişlerdir. AKP’nin tasfiye planı olan “çözüm” sürecini rafa kaldırma pratiğini karşılamak adına her ne kadar Kılıçdaroğlu

At İzi İt İzne KarıştıDiyarbakır’daki konuşmasında “Demokratikleşme sürecini yasal teminat altına alacağız” vb ifadeler kullansa da, hamlenin mantığı AKP’nin açtığı boşluğu doldurma eğilimi kaynağı ise politik omurgasızlıktır. Yoksa Cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde şimdiden görünen şey, aday belirleme kriterlerinde AKP’sinden CHP’sine MHP’sine tüm sistem partilerinin Kürt düşmanlığı çerçevesinde kriter tutturdukları, Rojava’yı geriletmek eksenli pratik konumlanış belirledikleri bilinmektedir.

Temeli çürük “Çatı” şimdiden sızdırıyor…

Tartışma genişletilebilir. Birçok eksenden açığa çıkartılacak veriler, sonucu değiştirmeyecek ve sistem partilerinin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ya AKP’yi beslemek ya da onun kutuplaşma ekseninde AKP tabanına oynamak adına AKP’leşmenin ötesine geçmemektedirler. Ki sınıfsal gerçeklikleri gözetildiğinde bu beklenmedik de değildir.

Zira, AKP’nin kutuplaştırma siyaseti çerçevesinde “eteği altına” topladığı azımsanamayacak bir kitle vardır. Diğer tarafta ise artan ve sorgulayan bir toplumsal muhalefet büyümektedir. Bu tabloda muhalif dinamikleri örgütlemek ise, özellikle sistem partilerinin gerçekliğine aykırıdır. En yakına baktığımızda, Gezi İsyanı çerçevesinde açığa çıkan talepler ya da Soma’daki maden faciası sonrası işçilerin talepleri bu partilerin gerçekliklerinin kapsama alanı dışındadır.

Güncel anlamda bu tablo, Ortadoğu’da ve ülkemizdeki bir dizi gelişme ile de beslenmektedir. AKP’nin 2000 tır malzeme gönderdiği IŞİD’ın Musul işgali, Ukrayna ve benzerlerinde de karşılık bulan enerji savaşları, yine ülke içinde Lice ile birlikte yeniden hortlatılmak istenen şoven dalga sistem partileri açısından ise sürekli bir keşmekeşi, artan bir yönetememe krizini ve omurgasız temelde bir politik akışkanlığı doğurmuştur. Tüm bu tablo içerisinde Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile AKP yeniden masaya yatırılmakta, sistemin dizaynı yeniden üretilmek istenirken parametre emperyalist bölgesel politikalara yeminli uşaklık, daha fazla sömürü, artan faşist saldırılar ve bunların üzerinden örgütlenen bir devlet sistematiği olmaktadır.

Bugün Ekmeleddin İhsanoğlu’nun CHP-MHP çatısından adaylığı da, Saadet Partisi, BBP gibi gerici sistem partilerinin destek açıklamaları da, bu çerçeveden açığa çıkan ittifak da, ancak ve ancak artan toplumsal muhalefetin tasfiyesine ve kitlelerin huzursuzluğunun geçiştirilmesine yarayacaktır. Kurulan “çatı” şimdiden su sızdırmaya başlamıştır. Özellikle CHP içerisinden gelen itirazlar, yapısal bozukluğunu deşifre etmekte, ilk tufanda uçacağını ise göstermektedir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu