MakalelerPusula

“Bazı ölümler vardır, tüy kadar hafif! Bazı ölümler vardır, Tay dağı kadar yüce!”

43 yıl önce bir Ocak ayında İstanbul’da bir evde Meral Yakar yoldaş ve kısa bir süre sonra Dersim’de Ali Haydar Yıldız yoldaş düşmana direnerek, (şehitler kervanımızın en önünde), enternasyonal gücün neferleri olarak kızıl bayraklarla yerlerini aldılar. Aliboğazı’nda destansı bir direniş yazan sekizlerimiz, bilinç, inanç, adanmışlık ve kararlılıkla bu bayrağın hep daha yükseltilerek elden ele geçtiğini bir kez daha göstermiş oldular. Onların takipçileri olarak “şehitlerimizi anmanın mücadeleyi büyütmek” olduğu ve bir haftaya sığdırılamayacağını bilerek, bu yıl da Ocak ayının son haftasında onları anıyoruz.

Faşizmin bir basın açıklamasına dahi izin vermediği, halka ve devrimcilere karşı baskı ve şiddetin arttığı günlerden geçiyoruz. Mart ayıyla birlikte, TC’nin 2015 Temmuz ayından itibaren hayat buldurmak için uğraştığı çökertme operasyonu, Rojava ve Kandil’e uzatmak gayretinde olduğunu, Başkanlık sistemiyle savaş ve baskı politikalarını daha kolay uygulayan bir yapıya ulaşacaklarını biliyoruz.

Düşman, emekçilere, Kürt ulusuna, azınlıklara, kadınlara, LGBTİ’lere özcesi tüm ezilenlere yönelik saldırıyı artırmak ve bu kesimlerin politik/örgütsel temsili yetini bitirmek için hazırladıklarını hepimizin gözü önünde yapıyor. Bu kapsamda yeni ittifaklara girmekte, başta askeri güçleri olmak üzere tüm devlet yapısını yeniden organize etmektedir. Bunların karşılığını da kısa vadede, Suriye işgalinde görüldüğü gibi özellikler Rojava kantonlarının birleşmesini engelleyerek almaktadır. Elbette ki bu saldırıların engellenebilmesinin en önemli yolu Türk halkını şovenizm zehriyle komünist devrimcilerin, öncü güçler olarak bu sürece uygun bir şekilde hazırlanmalıdırlar. Bununda biricik yolu Aliboğazı direnişini her yere yayma kararlılığı ve faaliyeti içerisinde olmamızdır. Bu nedenle, büyük bir militan ruhla dövüşerek şehit düşen Aliboğazı şehitleri; Bakış, Aşkın, Orhan, Hakan, Murat ve henüz ismi belirlenemeyen üç yoldaşımız bu yıl şiarımız olmalıdır: “Faşizme karşı Aliboğazı direnişini her yere yayalım.”

Bu şiarımız yaşama geçebilmesi, değişen koşulları ve durumu kavrama ve gereklerini yerine getirebilme yeteneğine/ ısrarcılığa bağlıdır. Faşizmin baskıcı/ yasaklayıcı uygulamalarının, sıcak savaş, koşullarının varlığında, şehitlerimizi anmanın da biçim ve içerik olarak faşizmin uygulamalarını boşa çıkaran tarzda olması gerektiği açıktır. Bu yıl Parti ve Devrim Şehitlerini Anma haftamız; önümüzdeki sürece yönelik hazırlığın sıçrama zemini olmalıdır. Şehitleri anmak, değişen koşullara, mücadeleye uygun şekillenmek, Halk Savaşını büyütmek ise, şehitleri anmanın güncel politikalarımızla birleştirilerek canlı, sonuç alıcı, kolektifi geliştirici bir tarzda ele alınması gerektiği açıktır.

 

Değişen koşullar ve alışkanlıklara teslim olmamak

Faşizmin saldırılarına hazırlıksız yakalanmanın bir sonucu olarak çeşitli devrimci kesimlerde yaşanan geri çekilme, dağınıklık hali açıktır. 2014’ten itibaren “geliyorum” diye apaçık kendini gösteren bu saldırılara yönelik safların sıklaştırılmamış olması, illegal ve askeri hazırlıkların yapılmamış olması, muhasebesi yapılmak zorunda olunan konular olarak önümüzde durmaktadır. Bunun bir nedenin de Başkan Mao’nun dediği gibi, insanlarının kafalarının koşullar ve alışkanlıklarla sınırlanmaya yatkın olması nedeniyle, genellikle geçmişteki ve şimdiki koşullara göre değerlendirmeler yapmaya, geleceğin de üç aşağı beş yukarı aynı olacağını düşünmek gibi bir yanılgıya rahatça düşmeleri olduğunu söyleyebiliriz. (Mao, c. 3, s. 107-108) Gelen her günün yeni çelişkilerle geldiğini bilmemiz geçmişi ve bugünü anlamak kadar geleceğe cürete, kararlılığa, yaratıcılığa, militanlığa sahip olabilmenin her zamankinden daha fazla önem taşıdığı günlerden geçtiğimiz görülmeli, bilinmelidir.

Zorlu bir süreçten geçiyoruz. Zorlu süreçlerin aşılması, olağan çalışma tarzı ve ele alışlarla gerçekleşmez. Tarihimizde bunun sayısız örneklerini görebiliriz. Kolektifimizin, kuruluş süreci buna örnektir. Kaypakkaya mevcut reformizmin, oportünizm ve şovenizm keskin kılıç darbeleriyle vurarak kopmuştur. Bunun gereğini teorik, politik ve örgütsel olarak yapmıştır. Partimizin darbeciliğe karşı yeniden inşa eden yoldaşlarımız bize örnektir. Mehmet Demirdağ, Özgür Kemal Karabulut, Ayfer Celep, Polat İyit’in bulundukları koşullar içerisindeki öncülük misyonunu yerine getirişlerine yoğunlaşarak bakalım. Bu yoldaşlar, yapılması gerekenleri başkalarından beklemediler. Kolektifi inşada kaybedilen her anın, sınıf mücadelesinde bir gerileme olduğunu bilerek, inanarak ve bunun gereklerini yerine getirerek yaşadılar. Mehmet Demirdağ yoldaşın “Bu yaşadıklarımız bir şekilde aşılır. Yeter ki herkes üzerine düşeni yapsın. Yoksa birileri savaşırken birileri seyrederse daha çok kaybımız olur… Görevleri tam ve zamanında yapın ve yaptırın” sözleri kararlılığın, inancın ve bilincin örnekleri olarak bize yol göstermeye devam etmelidir.

Kolektifimiz TDH’nin tarihinde, çeşitli dönemlerde yaşanan dağınıklığın, pasifliğin içinden çıkılmasında öncü rolünü pek çok defa yerine getirmiştir. 1980 darbesinin ön günlerinde Toptaşı Hapishanesini basmak, (darbe sonrasında) konferansını gerçekleştirmek, kırsal güçlerini büyütmek, 1 Mayıs Taksim yasağını delmek için Harbiye direnişinde en önde olmak, faşizmin en azgın zamanlarında dahi şehitlerini militanca sahiplenmek ilk akla gelen örneklerdir. Savaşın boyutlandığı bu günlerde cevap olabilmenin de, Kaypakkaya yoldaştan Demirdağ’a, Beşler’e ve Aliboğazı savaşçılarımıza kadar uzanan ve mücadelemizin ve inşa çizgisinin güncele uyarlanmasıyla olacağını bilerek hareket etmeliyiz. Şehitlerimizi anmak ve mücadelemizde yaşatmak ancak bu şekilde mümkün olur.

 

Üzerimize düşenleri yapalım!

Yazı boyunca bahsettiklerimizden hareketle anmalarımızın iki yönelimle yapılması gereklidir. Birincisi; faşizmin yasaklamacı uygulamalarına hazırlıklı olarak, bunların faaliyetlerimize olan etkisini ve olabilecek olan saldırıları boşa çıkarmaktır. Bu etkinliklerimizde, “faşizme karşı Aliboğazı direnişini her yere yayalım” şiarı öne çıkarılmalı, tartışılmalı ve yaşama geçirilmelidir. İkinci olarak; bu süreci mücadeleyi yeni koşullara uygun hale getirmenin, eski tarzları geride bırakmanın ve öncülük misyonunun gereklerini her alanda tam ve zamanında yapmanın ve yaptırmanın, manivelası haline getirilmesidir. Bu kavrayış ve ele alışların gerisinde kaldığımız her anda, “üzerimize düşenleri” yapmamış olduğumuzu bilmeliyiz.

“Sarıl güne sarıl saate” diyerek, tıpkı şehitlerimiz gibi tüm benliğimizle mücadelenin engin denizine atılalım.

Tay dağı kadar yüce duruşlarını yaşatalım. Şehitleri anmak Halk Savaşını büyütmektir. Şehitleri anmak, üzerimize düşenleri yapmaktır!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu