Güncel

Beş dağ kartalı…

Hayatın içerisinde bir yer Dersim… Zulmün ve direnişin diyarı, yüreklerin sevdayla dolup taştığı, umudun tohumun ekildiği toprağın al kanlarıyla sulandığı yerdir Dersim… Kadını-erkeği ile halkımızın nice yiğit evladını bağrına basan Dersim… Öz-suyu ile tüm canlılara hayat veren Dersim. Dağlarına şahinlerin konduğu, taa yükseklerinden gözetleyenlerin zulme isyanın kalesidir Dersim. Şeyh Said, Seyid Rıza’dan İbrahim’e; Meral’den Kinemlere süren amansız ama amaçlı mücadelenin beşiği Dersim. Bu inançtır, kararlılıktır ve Sevda’dır. Bu Sevda’nın adı, tadı, Özlem’in isteği, Emel’e ulaşmak için Eylem’e bürünen bir Dilek tutuşudur. Bu umudun tohumudur, yeşerir Dersim’de. Alır onu öz-suyu al kanla karışık bağrına basar binbir çiçek arasında saklar biliriz Dersim.

Anlatılan bizim hikayemizdir Dersim

İnançla mücadele yürütmek zordur. Bütünleşmek kararlılığı, adanmışlıkla sevdayla kendini yollara vurmak. Dilde sloganlarla işkencehanelere düşmek, vücut parça parça darbeler alırken serini gururla sırrını derviş suskunluğuna bürünerek dört duvar arasında kalmak ve direnmek zordur.

Egemen sınıfların sunduğu feodal burjuva yaşamın pembe dünyasını, suni güzelliklerini ve imkanlarını elinin tersiyle itip onu karşısına almak yiğitlik bir adımlık yoldadır artık. Su toplayan ayakların taşlar üzerinde yürürken soğuk-sıcak nasırlaşması ile yürümek zordur. Bunu başarmak bir Emel’in içinde Özlem’le, Sevda’ya sarılan Dilek tutan Eylem’in inanç ve kararlılığıyla olur. İşte mücadelenin taa kendisidir. “Hiç tanımadan ne garip”tir sevmek, inanmak!

Sefagül, Nurşen, Gülizar, Fatma ve Derya… Beş Kızıl Karanfil’imiz, beş inanç topu sevdalı yürek…

Sevda yoldaş kısa zindan/tutsaklığında birkaç defa yaptığımız mektup sohbetiyle tanışma fırsatı yakalayan şanslı yoldaşlardan sadece biriyim. Yazıştığımız sürede, mücadele içinde henüz çok yeni bir yoldaşıydım Sevda yoldaşın. Bunun bilincinde bir yoldaştı Sevda. Bir arkadaş şefkatiyle yaklaşması beni çok etkilemişti. Küçük burjuva-feodal kültürün içinden gelen ve bunu kendinde barındıran birine mücadeleyi anlatıp kavratmak zordur. Güçlü bir ikna kabiliyeti yanında sabır, hoşgörü ve inançta tavizsiz duruş sahibi olmayı gerektirir. Sevda yoldaş bu özellikleriyle kısa sayılabilecek tutsaklığında benimle sohbetini sürdürdü. Doğruyu, güzeli anlattı. Yanlışı, hatayı, kötüyü gösterdi; tercih irade ile olur, iradeye gem vurulamayacağını gösterdi. Seçmek gerek bir yolu. Kim ve ne için yürüyeceğine ilişkin soruları doğru bir biçimde yol ve yöntem sahibi olmanın önemini kavrattı. Eksik, hata ve yanlış düşünce/davranışlar karşısında eleştiri özeleştiri silahının nasıl etkili bir biçimde kullanılacağını öğretti; doğru ve devrimci tarzda kullandı. Yılmadan, kızmadan; iyi, güzel ve doğruya yürümek kolay değildir. Her şeyin bir bedeli vardır. Bu duygu ve düşünceye ulaşmanın da bir bedeli olduğunu bana kavrattı. Bir çocuğa ilk Abece’yi öğretme sabrıyla yaklaştı ve sonra… alıp başını gitti sessizce.

Açtı kanatlarını, çırptı çok özlediği binbir çiçeği barındıran Dersim’e. Gökkubbe selama duran çiçeklerini gördü süzülürken Sevda yoldaş, pamuk gibi bulutlara arasında. Dersim gördü bir şahin gibi Munzur’un doruklarına konuşunu ve görmeyenlerin gözü olup seyre dalışına tanık oldu. O, biz tutsak yoldaşların gözü, kulağı, eli, kolu, ayağı oldu. Onun her adımı Sevda’ya bir adım atışı, gördüğü umudun güzergahı, duyduğu ses, dillerindeki türküler, dokunduğu güzellikler, o güzelliği bizim yaşamamız oldu. O artık biz, biz artık olmuştuk ve artı yalnız değildik.

Eylem, engin bilgi ve önderliğiyle Emel, Özlem, Dilek yoldaşlarımızı da böylece hiç tanımadan tanıyıp sevmiş, inanmış ve kucaklaşmıştık Dersim’den Zindan’a.. Zindan’da Dersim’e.

İbrahim’den Meral’e, Meral’den Barbara’ya, dilek’ten Beşler’e… Tanıdık hem de hiçbirini tanımadan, sohbet edip sarılamadan, beraber yürüyüp bağdaş kurup oturmadan tanıdık; tanımadan tanımak gerçekten de çok gariptir.

Hala inançla yürüyebiliyorsak, coşkumuz kabına sığmıyor, kararlılıkla ilerliyorsak bu mücadelemize can bedeli kanıyla tarihimizi yaratan şehitlerimizin sayesindedir. Öfkemiz artıyor, kinimiz büyüyor, kızılcık şerbeti misali acımızı-gözyaşımızı Altınçağ’a bırakıp suskun ağlıyorsak, sebebi karanlığın yaratıcısı olan yoldaşlarımızdır. Can feda an bedeli kavgaya tutuşmaktadır. “Acıyı bal” eğleyebiliyorsak bu sizin eserinizdir yoldaşlar…

Şimdi o yüksek engin dağlardan sokak aralarına uzanan ülkemizin her alanında mücadelemizin Sevda’yla Emel’imiz olup Özlem’le yürüyüşümüzün Dileklerimizdir Eylem’imiz. Sizlerle yürüyor, sizlerle yaşıyoruz. Siz-biz, biz-siz olduk beraberce bu kavgada. Hiçbirimizi yitirmedik, hiçbiriniz gitmediniz hep yanıbaşımızda yan yana, omuz omuzayız.

Dağ başlarında devrimimizin beş dağ kartalı oldunuz. Kızıl karanfil açan çiçeklerimiz, beş kızıl karanfilimiz filiz veriyorsunuz genç kadınlara. Bakın onlar nasıl coşkulu, nasıl inançlı yürüyor ardınız sıra…

Ve bu bir veda değil, ayrılık olamaz. Mücadeleye sarılma zamanı farklı kulvarlarında görevler almalı yürümeli dillerde türkülerimizle yaşatmalı sizleri ardınız sıra. Saflarda buluşmak üzere şimdilik müsaadenizle yoldaşlar.

Beş kızıl karanfil yaşıyor, yolumuzu aydınlatıyor!

Beşler yaşıyor, kadınlar savaşıyor!

Beşler yaşıyor, genç kadınlar ardı sıra özgürleşiyor!

(Bir Tutsak Partizan)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu