GüncelManşet

Bir gazetecinin gözünden: Cizîr’de 73 gün!

Amed: Şirnex’in Cizîr ilçesinde 14 Aralık 2015 tarihinden beri devam eden sokağa çıkma yasağı, 2 Mart günü resmi olarak kaldırıldı, bölgeden çekilen görüntüler katliamın boyutunu bir kez daha ortaya koydu. TC devleti tarafından 80 günün sonunda operasyonların bittiği duyurulsa da düne kadar süren sokağa çıkma yasağı ile ilçede katliamın delillerini kapatmaya çalışan TC devleti, kısmi olarak yasağı açarak ilçenin üzerinde “varlığı”nın olduğunu ispatlama çabalarına devam ediyor. Burjuva medya tarafından “Cizre halkı güvenliğinin sağlanmasının ardından evlerine dönüyor” şeklinde haberler yansıtılırken yasaklı mahallelerde tek bir ev bile ayakta değil ve bodrum katlarında katledilenlerin kemikleri moloz yığınları arasında.

Hemen her ailenin tanıdıklarını kaybettiği katliam sonrası Cizîr’deki son durum böyleyken Jin Haber Ajansı’ndan Asya Tekin, bölgedeki gelişmeleri aktarmak için sokağa çıkma yasağının 73. gününe dek Cizîr’deydi. Asya, hem kadın hem de gazeteci kimliğiyle Cizîr’de yaşadıklarını Özgür Gelecek gazetesine anlattı.

“Türklüğü bavullarına yükleyip gittiler”

Cizîr’de sokağa çıkma yasağı aslında 14 Aralık öncesinde asker sevkiyatı ve devlet memurlarına gönderilen “12 Aralık günü Cizre’yi terk edin” mesajıyla başlıyor. Asya o günü, “bayram havası” olarak niteliyor. Böyle nitelendirmesinin sebebi ise devlet memurlarının tıpkı bayramlarda olduğu gibi ilçe otogarını doldurması. Asya, tam olarak o gün Cizîr’e muhabir olarak gidiyor.

Devlet memurlarının, özellikle öğretmenlerin Cizîr’den ayrılmasına ilişkin “Ağır bir şeydi. Nasıl olur diye merak ediyor insan. Yani çocuklarını, öğrencilerini ve bir halkı terk ettiler” diyerek devam eden Asya, bu duruma ilişkin halkla yaptığı röportajlarda, “Bunlar asimilasyon memurlarıydı, Türklüğü bavullarına yükleyip gittiler” yorumunu aldıklarını aktardı.

asya tekinSokağa çıkma yasağının ilk günü: Halk inadına sokaklarda!

Ve 14 Aralık 2015. Saat:23.00. Sokağa çıkma yasağının başladığı tarih ve saat. Asya’nın aktarımıyla halk, sokağa çıkma yasağına inat sokaklarda. Özellikle de kadınlar… Her yerde zılgıtlar ve Cizîr’in içerisinde bulunduğu Botan bölgesine özgü direniş sıtranları hakim. Ateş etrafına oturan kadınlar direniş türkülerini söylerlerken askerin açtığı ateş ve soğuk hava koşulları nedeniyle evlerine dönmek zorunda kalıyorlar. Devamında gelişenleri ise şöyle aktarıyor Asya: “İkinci güne girdiğimizde ise artık hava değişmeye başlamıştı. Türk devletinin tankları Cizre’nin tepelerinde konumlanıyordu. Askeri güç bütün kenti kuşatmaya alacak kadar fazlaydı. Askeri gücün okulları ve hastaneleri karargaha dönüştürdüğü bilgileri gelmeye başlıyordu bize. Ayrıca korucuların da operasyona katıldığını öğreniyorduk.” 

Koruculuktan YPS’ye…

Korucuların operasyonlara katılması Kürt halkını en öfkelendiren şey oluyor. Kürt halkının karşısına, devletle iletişime geçen Kürtler konuluyor ne de olsa. Ancak buna karşı ilginç örneklerin de yaşandığını belirten Asya, “Mesela korucu başı Kamil Atak’ın kardeşi Mehmet Nuri Binzet diye biri vardı. Birçok faili meçhul cinayetin de tanıklarından biri, o da YPS’ye katılıyor. PKK’ye karşı birçok operasyona katılan ve ardından YPS’ye katılan Binzet ile bir röportajımız sırasında ‘Ben Cizreli çocukların kalkanı olacağım. Cizreli çocukların ölmesine izin vermeyeceğim. Devlet tarafından topraklarımın talan edilmesine izin vermeyeceğim’ diyordu”  şeklinde bu örneklerden birini açıklıyor. Binzet’e daha sonrasında ne olduğunu, sonuna kadar hendeklerde kalıp kalmadığını bilmediğini belirten Asya, “Ama bu önemli bir şeydi. Bir tarafta operasyonlara katılan korucular, diğer tarafta koruculuğu bırakarak YPS’ye katılanlar vardı” dedi.

röp2Kölelik tarihinden direniş tarihine…

Bu süreçte Asya ve kameraman arkadaşı Asmin Bayram genelde kadınların evinde kalıyorlar. Tabii ki kaldıkları her evde kadınların hikayeleri ile yüzleşiyorlar. Bunlardan biri de Mukadder ve direnişi seçen kızı…

“Kaldığımız evlerden biri de Mukadder’in eviydi. Mukadder 9 yaşında, para karşılığında Cizre’deki 40 yaşındaki bir adamla evlendiriliyor ve Ağrı’dan buraya gönderiliyor. Çocuk yaşta çocuğu olan Mukadder’in eşi ölünce babası onu Ağrı’ya götürmek üzere geliyor. Ancak Mukadder, tekrar evlendirileceğini bildiği için burada yaşamayı seçiyor ve babasına ‘Ben kendi kaderimi burada, kendim çizeceğim’ diyor. Ardından kendi isteğiyle Cizre’de tekrar evleniyor, bu sefer de kuma oluyor; hayata tutunmak, çocuklarından ayrılmamak için bu tercihi yapmak zorunda olduğunu söylüyordu. Mukadder 28 yaşında ve 15 yaşlarında bir kızı var, kızı ise YPS saflarında. Burada bir şeye dikkat çekmek istiyorum, Mukadder şunu söylüyordu bize, ‘Biz bir kölelik tarihinden geliyoruz. Ben bir kadın olarak Ağrı ve Cizre’de köleydim. Ancak kızlarımız artık bunu kabul etmiyor.’

Cizre Halk Meclisi’nde kumalığın yasaklandığını aktaran Asya, bugün Cizre Halk Meclisi’nden birçok insanın katliamla öldürüldüğünü belirterek, bu kadar ağır bedel ödeyen bir kurumun kararının bundan sonra uygulanacağına inandığını ifade etti ve Mukadder örneğini hatırlatarak “Mukadder kölelik tarihinde yer aldı ama kızı direniş tarihinde yerini alıyor. Cizreli kadınlar artık Mukadder’in kızının izindedir” dedi.

Mukadder’in evinin tanklar tarafından vurulduğunu ve Mukadder ile çocuklarının o evden çıkmak zorunda kaldığını belirten Asya, yanlarında oldukları pek çok ailenin de aynı durumla yüzyüze kaldığını belirtiyor ve ekliyor: “Biz gazeteci olarak, biz de onlarla beraber göç ediyorduk.

Zulme soyunanlara karşı direnişi giyen kadınlar

Cizîr’de direnen kadınlara yönelik devlet, cinsel şiddet ile saldırdı; katledilen kadınların bedenleri sokak ortasında teşhir edildi. Kadınların kölelik tarihinin direniş tarihine evrilişinden korkan devletin bu saldırıları açık ki kadınları köleliğe, mağduriyete tutsak etmek için. Ancak kadınlar devletin zulme soyunmasına karşı direnişi giyinmeyi tercih ettiler-etmeye devam ediyorlar. TC devletinin DAİŞ ile benzer biçimde tecavüz kültürüyle kadınlara saldırdığını belirten Asya, “Cizre’de kadınlar devlet tarafından tecavüze uğramaktan korkuyorlardı. Cizreli anneler, kızlarını bodrum katından çıkarmaya korkuyorlardı. ‘Ben kızımı dışarı çıkardığımda asker bunları yapacaksa, kızım bodrum katında arkadaşlarıyla ölsün daha iyidir’ diyorlardı anneler” aktarımını yapıyor.

röp3Bodrum katları: Direniş ve özgürlük alanları

Cizîr ilk defa yıkılan bir yer değil. Mir Bedirxan döneminde Osmanlı’nın, 90’larda TC devletinin saldırısına uğramış bir ilçe. Bu bakımdan halk deneyimli, bodrum katları ise bu deneyimle beraber açığa çıkmış. 150-200 kişi daha güvenilir buldukları bodrum katlarına sığınırlarken Asya, buralarda da röportajlar gerçekleştirdiklerini aktarıyor bize: “İnsanlar bodrum katlarından çıkmak istemiyorlardı. Kendi çocuklarının ölmemesi için istemiyorlardı. Kadınlar, bodrum katlarını özgürlük ve direniş alanına çevireceklerini belirtiyorlardı. Sonuç olarak 10 bin kişilik bir askeri güce karşı Cizre’de 300 kişi günlerce direndi; devleti buraya kilitledi. Bu bence büyük bir başarıdır.”

Ardından Cizîr’de bodrum katında katledilen Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanı Mehmet Tunç’un şu sözlerini hatırlatıyor: “Mir Bedirxan askerlerini Osmanlı’ya teslim etti ama Cizre halkı bir daha teslim olmayacaktır. Biz teslim olmayacağız.” Mehmet Tunç’un sözleri, teslim olmaktansa diri diri yakılmayı seçen yüzlerce insanın direnişini açıklıyor. Asya, bu direniş geleneğinin Cizîr’in tüm sokaklarında yaşadığını belirterek, “Cizre’de bir direniş ruhu vardı, bunu net olarak hissediyorduk” dedi.

Gazeteci olarak hikayeleri anlatma sorumluluğu

Asya, gittikleri her evde halkın anılarını, fotoğraflarını bir bir önlerine döktüklerini belirterek devam ediyor konuşmasına: “Her gittiğimiz evde insanlar çocuklarının fotoğraflarını gösteriyorlardı bizlere. Anılarını anlatıyorlardı. Bizden beklenen kendi hikayelerini bir gazeteci olarak başkalarına aktarma sorumluluğuydu. Dolayısıyla bizler de bu sorumluluğu yerine getirmeye çalıştık. Cizre’de bunu anlatmanın zorlukları oldukça fazlaydı. Her an bir saldırı ile yüzyüzeydik. Defalarca bulunduğumuz yere ateş açıldı, ölümle burun buruna geldik. Duvar diplerinde olmaya özen gösteriyorduk, bunun etkisini Diyarbakır’a geldiğimizde de yaşamaya devam ettik. Uzun süre duvar diplerinde yürümeye devam ettik.”

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu