Kültür&Sanat

Bir kitap tanıtımı vesilesiyle…

Günümüzde Türk hakim sınıflarının iki esaslı kampı arasında süren iktidar dalaşı beraberinde yakın Türkiye tarihi konusunda tartışmaları da gündeme taşıyor. Bunlardan en bilineni AKP’nin Dersim katliamı konusundaki ikiyüzlü tutumudur. Örnekler çoğaltılabilir.

Geçmişe dair ne varsa, dönemin hakim sınıfı, bu tarihsel geçmişi kendi penceresinden, kendi sınıf çıkarları açısından “yeniden” yazar. Günümüzde TC devletinin bir iktidar aracı olarak önemli mevzilerini ele geçiren ve Kemalist klik karşısında önemli kazanımlar elde eden ve kendisini AKP’de temsil eden klik; kazanmış olduğu mevzileri tahkim etmek adına bir yandan genç kuşakları “dindar ve kindar” olarak yetiştirirken, diğer yandan -başka çalışmalar bir yana- tarihi de kendi çıkarları için yeniden yazmaktadır.

Kendilerine “muhazafakar-demokrat” adını veren, gerçekte süzme faşist olanların, “Kanuni’den başlayan, ulu Hakan’dan çıkan muhteşem ecdat” yalanlarının tek bir amacı vardır o da; Kemalist klik karşısında kazanmış oldukları iktidar olanaklarının sürgit devamı için yeni bir tarih kurgulamak…

Kendilerine Kemalist diyenlerin tarih yazımı da malumumuz. Şovenizmin, ırkçılığın, yüceltildiği; “bütün dillerin Türkçe’den doğduğu” gibi ancak hastalıklı, faşist bir kafanın ürünü olan tezlere dayanan bir tarih yazımıdır söz konusu olan.

AKP’nin bu politikasına kan taşıyan ve sağda solda “yeni tarih yazımı”na dair örnekler verenlerin bir kısmı öteden beridir, bilinen İslamcı gericilerdir. Bu “yeni” tarih yazımında rol alanların bir kısmı ise bunu Kemalist tarih yazımına karşı, ilericilik, demokratlık adına yapıyorlar. Kendilerine liberal tarihçiler adını veriyorlar. Ve bu çalışmaların halktan yana, demokrasiden yana olduğuna inanmamızı bekliyorlar.

Aslında her iki kliğin de tek amacı vardır: Sömürü düzenlerini devam ettirmek… Onların tarihinde kitlelere, halka değil, “kahramanlara” yer vardır. Yalana, dolana ve illa ki de hamasi nutuklara… Aslında ODTÜ’de yaşanan öğrenci protestosu ve buna karşı gösterilen tavırlar, birbiri ardına yapılan açıklamalar, nasıl bir entelijiyansiyayla karşı karşıya olduğumuzu da özetler nitelikte.

Bu tarih yazımının yakın tarihe ilişkin ortaya koyduğu ürünlerde, meseleye kendi sınıf penceresinden baktığı, her çevrenin “kendi tarihini” yazdığı bir sır değildir. Üstelik bu tarih yazımı güncel tartışmalarla desteklenip yeniden üretilmektedir. Örneğin günümüzde AKP’nin temsil ettiği komprador patron ağalara karşı Kemalist komprador patron ağalardan gelecek olası darbe tehlikesine karşı (ki bir kaç darbe teşebbüsünün emperyalistlerin desteği sağlanamadığından akim kaldığı bir sır değil) “darbelerle hesaplaşıyoruz” adı altında meclis araştırma komisyonlarının kurulduğu, darbeci generallerin yargılandığı ve ceza aldığı kamuoyunun bilgisi dahilindedir.

Kendisine yakın tehdit olarak gördüğü Balyoz darbecilerini, Ergenekoncuları yargılayanlar, 12 Eylül Darbesi ile hesaplaşma adı altında halk oylamasına gidip, çıkan sonuçla mahkemeler kurmuşlar, ancak “kurucu irade olduğunu” beyan eden darbeci generalleri yargılayamamışlardır. Çünkü 12 Eylül Askeri Faşist Darbesi esas olarak hakim sınıf kliklerinin kendi aralarındaki klik dalaşının bir ürünü olarak değil; halkın mücadelesine, devrimci, ilerici ve komünist harekete, gelişen siyasal ve toplumsal muhalefete karşı gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle 12 Eylül’le hesaplaşmayı, 12 Eylül’ün ürünü olanlar yapamazlar. Bu işin doğasına terstir.

Hakim sınıf klikleri arasındaki dalaşın ürünü olarak ortaya çıkan tarih yazımında 12 Eylül Askeri Faşist Darbesi denilince bilhassa değinilen konulardan biri de, o dönem hapishanelerde işkenceler, insanlık dışı uygulamalar ve idamlar olmuştur. Faşist T. Erdoğan’ın ağlayarak, faşist bir katilin mektubunu okuması hafızalardadır.

amed 5 nolu12 Eylül ile hesaplaşma adı altında, kamuoyu oluşturmanın en önemli araçlarından bir tanesi de Diyarbakır 5 Nolu Zindanı’nda uygulanan vahşet olmuştur.

Kamuoyunda 12 Eylül ile birlikte, Amed 5 Nolu Zindanı’nda uygulanan faşist zulüm, tutsaklara yönelik uygulanan işkence, teslim alma-kişiliksizleştirme politikaları ve özellikle de Kürt ulusuna yönelik sistemli bir imha politikasının ürünü olarak ortaya çıkan uygulamalara yeteri kadar değinildiği söylenemez.

Amed 5 Nolu Zindanı

Bu nedenle Kamber Akbalık’ın, “Kutsal WC- Diyarbakır 5 Nolu Zindanı” adlı, anı anlatı kitabı dikkate değer ayrıntılar, önemli anekdotlar içermekte ve ilgiyi haketmektedir. Kitabın yazarı, bir dönemin etkili kitle örgütlerinden olan TÖB-DER içinde faaliyet yürütmüş Yeni Demokratlar Öğretmenler Birliği kurucularındandır. TKP/ML saflarında devrimci faaliyetleri nedeniyle 1979 tarihinde Urfa’da tutsak düşer. Bu tarihten serbest bırakıldığı Mart 1982 yılına kadar direnişçi bir tavır sergiler. Özellikle 1980 Askeri Faşist Cuntası’ndan sonra Amed 5 Nolu Zindanı’nda uygulanan zulme, işkencelere ve direnişe tanık olur. Yazarın 192 sayfalık kitabında tutsak düştüğü tarihten tahliye edildiği zamana kadar hafızasında kalanların aktarımından oluşmaktadır.

Kitap dönemin koşulları içinde bugün üzeri örtülen pek çok ayrıntıya dair tanıklıklara değinmektedir. Özellikle yazar bir dönem saflarında mücadele yürüttüğü TKP/ML ile, dönemin bölgede öne çıkan güçlerinden olan PKK arasındaki ilişkilere, başta Mazlum Doğan’ın firar girişimi olmak üzere bir dizi tarihsel konuya vb. değinmektedir. Yazar, TKP/ML’nin hapishanelerdeki direnişçi politikasını aktararak, devrimci hareketlerin içeride ve dışarıda birbirlerine olan yaklaşımı belirtmekte; TKP/ML’nin yaşanan sorunlar karşısındaki tavrının birleştiriciliğine vurgu yapmaktadır.

Yazarın kitaba neden bu adı verdiği kitap okundukça anlaşılıyor. İnsanın en doğal ihtiyaçlarından birinin bile bir işkence aracı olarak kullanılması bu topraklarda bir “ayrıntı” değildir. Aynı şekilde bu hakkın kullanımının kısıtlanmasına karşı tutsakların direniş için bunu bir silah haline getirmesi de… Bunun örnekleri de kitapta fazlasıyla anlatılıyor.

Kitapta ayrıca komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın katledildiği 2 Nolu Askeri Hapishane de anlatılıyor. Yazarın 2 Nolu Askeri Hapishane’de, Mazlum Doğan’ın firar girişiminden sonra konulduğu hücrenin, “şapkalı”nın da konulduğu hücre olma ihtimali üzerine yazdıkları dikkate değer. Ayrıca gerek 2 Nolu ve gerek 5 Nolu Hapishane’de direnişin güç aldığı, örnek aldığının komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın direnişi olduğu ifade ediliyor.

Amed 5 Nolu Zindanı’ndaki işkencelere, zulme ve buna karşı gösterilen direnişe, Ölüm Oruçlarına yönelik olarak daha önceden Yeni Demokrasi dergisi ve Özgür Gelecek gazetesi başta olmak üzere, “geleneğin” çıkarttığı bir dizi yayında yayımlanan yazılardan, değerlendirmelerden ulaşmak mümkündür. Benzer bir içerikte, Amed Zindanı’nda yaşananlardan bir kısmının, anı öykü şeklinde kaleme alındığını ve diğer bazı öykülerle birlikte, Umut Yayımcılık tarafından İçten Öyküler adıyla basıldığını da ifade edelim.

El Yayınları’ndan Ocak 2013 tarihinde basımı yapılan kitap dağıtım koşulları nedeniyle sınırlı sayıda bir kitleye ulaşma handikabını içinde barındırıyor. Tarihini merak eden, duyarlı genç devrimcilerin, Amed 5 Nolu Zindanı’nda yaşananların bir kısmını öğrenmeleri için adı geçen kitabı okumalarını öneriyorum. (Bir ÖG okuru)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu