Güncel

Biz ”Kürt Kimliği Tanınsın” Kampanyasının Aktif Yürütücüsüyüz!

 

Almanya’da YEK-KOM’un öncülüğünde başlatılan “Kürt Kimliği Tanınsın” kampanyasının aktif bir bileşeni olan Almanya Türkiyeli İşçiler Federasyonu (ATİF) Başkanı Süleyman Gürcan’ın Özgür Politika gazetesinde 7 Temmuz günü yayınlanan haberi okuyucularımızla paylaşıyoruz. (Haberin yayınlandığı site: www.atik-online.net)

Almanya Türkiyeli İşçiler Federasyonu (ATİF) Başkanı Süleyman Gürcan, ‘Almanya’da Kürt Kimliği Resmi Olarak Tanınsın’ kampanyasının yürütücüleri olduklarını söyledi.

Almanya Kürt Dernekler Federasyonu (YEK-KOM) öncülüğünde geçtiğimiz yıl başlatılan ve yürütücüleri arasında  Kürt ve Türkiyeli göçmen örgütlerinin de yer aldığı ‘Almanya’da Kürt Kimliği Resmi Olarak Tanınsın’ kampanyasında büyük bir aşama yakalandı. 60 bin imzalı başvurunun gündeme alınması ve 15 Ekim tarihinde Federal Parlamento’daki oturumda konunun tartışılması, kampanya bileşenlerinin çalışmalarına da bir ivme kazandırıyor.
Konu hakkındaki gelişmeleri, Almanya Türkiyeli İşçiler Federasyonu (ATİF) Başkanı Süleyman Gürcan ile görüştük. 4 yıldır ATİF Başkanlığını yürüten Gürcan, daha önce Yeni Demokratik Gençlik (YDG) bünyesinde faaliyet yürüttü. Gürcan aynı zamanda Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu (ATİK) Genel Sekreterliği görevini de yürütüyor.

Sayın Gürcan, ATİF olarak Almanya’da ‘Kürt Kimliği Resmi Olarak Tanınsın’ kampanyasına neden destek verdiniz?
Biz kampanyaya destek vermedik. ATİF olarak kampanyanın direk yürütücülerindeniz. Bu kampanyanın aktif yürütücüsü olarak kendi gücümüz doğrultusunda içinde yer aldık ve bir şeyler yapmaya çalıştık.
Kampanyada yer almamızın nedeni, bizim yönelimimizle ilgili bir durumdur. ATİF olarak gerek Türkiye’de Kürtlerin ulusal haklarının kabul edilmesi, ulusal demokratik taleplerin aynı zamanda bizim taleplerimiz olduğunu savunuyoruz ve bu taleplerin savunucusuyuz. Gerek ATİF’te, gerekse de konfederasyonumuz ATİK’te yürütülen tartışmalarda, Kürtlerin Avrupa’da ayrı bir göçmen grubu olarak kabul edilmesi çalışmalarında yer almamız gerektiğini kararlaştırdık. Bundan dolayı kampanyanın aktif yürütücüsü olduk. Uzun zamandır Avrupa’da yaşayan Türkiyeli göçmenlerin büyük bir bölümü Kürt arkadaşlarımızdır. Ancak bunlar Türk olarak kabul edilmektedirler. Kürtler, Türkiye’de tanınmadığı gibi Avrupa’da da tanınmıyorlar. Bu anti demokratik, ırkçı, ayrımcı bir uygulamadır. Buna karşı Kürtlerin kendi ulusal haklarının kazanılması ve ayrı bir ulus olarak halk grubu olarak tanınması uluslararası sözleşmelerde de yer alan en doğal haklarıdır. Bu kampanya Türk devletinin faşizan uygulamalarına, baskılarına, zulmüne, katliamlarına cevaptır. Aynı zamanda Avrupa ülkelerinin Türk devletinin onaylayan politikalarını teşhir etme, Avrupa ülkelerinde Kürtlere yönelik baskılar, sınırdışı edilmelere karşı önemli bir kampanyadır. Biz de kampanyayı, Avrupa’daki Kürtlerin bir karşı koyuş mücadelesi olarak ele aldık.
Kampanya çalışmalarını biraz değerlendirir misiniz?
Kampanya, ilk olarak yürütücülerin iç toplantıları ile başladı. Değişik kurum temsilcileri YEK-KOM’un çağrısı ile biraraya geldi. Kampanyanın önemi, nasıl yürütülmesi gerektiği noktasında bir tartışma yürüttük. Bu tartışma sonrasında kampanyanın pratiğine geçildi. Tabii ki talepler ortaya konuldu. Bu talepler arasında bizim yeterli görmediğimiz taleplerde vardı ama ortak kampanya olduğu için ve kampanyanın başta söylediğimiz öneminden dolayı kampanyanın bu çerçevede pratik çalışmalarına başladık.

Kampanyada daha sonra bölgelerde toplantılar oldu. Başta Kürt halkı olmak üzere Türkiyeli emekçilere kampanyanın önemini kavratan topantılar gerçekleştirildi. Bu toplantılara kurum temsilcileri, milletvekilleri ve hukukçular katıldı. Bu insanlarda ciddi bir beğeni kazandı. Çünkü bu kampanyada belli bir ortaklık yakalandı. Ortak hareket, çok önemli ve heyecan vericiydi. Daha sonra basın açıklamaları oldu. Sonrasında da pratik boyutu işte 15 gün içinde imzaların toplanması aşaması gerçekleştirildi.
15 gün içinde 60 bin imza toplamak çok ciddi bir başarıdır.

15 gün içinde 50 bin imza istenmesi aslında başvuru olanaklarını kapatıyor. Almanya’da uzun yıllardır bu kadar imza toplanamıyor ve bu konuda burada ki kurumlar bir başarı elde etti. Bu başarı işte bugün Almanya sistemininin gündemine girdi. 15 Ekim tarihinde parlamentoda bunun tartışılması önemli bir adımdır. Eyalet parlamentolarının bu başvuruları kabul etmesi çok önemlidir. Buralarda da tartışmalar yürütülecek. Biz bu sorunu, Alman devletinin, parlamentosunun gündemine sokarak tartışılmasını sağladık. Bu çok ciddi bir başarıdır. Bertolt Brecht „Mücadele eden belki kaybedebilir ama mücadele etmeyen baştan kaybetmiştir“ der. Başardığımızı ve kazandığımızı düşünüyorum. Kürdistanlı ve Türkiyeli emekçilerin bunu görmesi önemli.
Kendi tabanınızın ilgi durumu neydi ve kampanya bundan sonraki ortak çalışmalara nasıl yansır?
Kampanyanın önemini, Kürt ulusunun taleplerini, Kürtlerin neden ayrı bir göçmen grubu olarak tanınması gerektiğini kitlemize anlattık. Kitlemizle bu yönlü toplantılar yaptık. Daha sonra bu çalışmanın partik sürecine geçtik ve kitlemiz içerisinde imzalar topladık. Gazetemizde ve internet sitemizde kampanyaya yönelik haberler yaptık. Bu şekilde kampanyayı canlı tuttuk. Aynı zamanda bu kampanyayı başta YEK-KOM olmak üzere Kürdistani kurumlarla ortak mücadelenin bir aracı olarak ele aldık. Bu da ciddi bir sıçrayış oldu bizim açımızdan. Bu kampanyadan sonra Avrupa’da ve Almanya’da Kürdistanlı kitleler ile Türkiyeli emekçiler, derneklerimiz, kurumlarımız YEK-KOM ve ATİF olarak ortak çalışmanın bir maratonunu yakaladılar. Yani şu anda birçok ortak iş yapıyoruz. Bu kampanya ile demokrasi güçlerinin ortak iş yapma kültürünün önü de açıldı.
Kendinizce eksik gördüğünü yönler ne?
Kampanyada eksik kalan yanlar, federasyonlar bazında ortak iş yapma kültürünü yakalasak, adım atsak da bu gençlik örgütlerimiz bazında eksik kaldı. Yani Kürt gençlik ve kadın örgütleri ile bizim gençlik ve kadın örgütlerimiz arasında bir ortaklık yakalanamadı. Eksikliklerden birisi buydu.

Kampanyanın önemini ilk başlarda Kürt arkadaşlar ile Türkiyeli emekçiler yeterince kavrayamadı. Dikkatinizi çekmişse kampanyada son günlerde daha çok bir yoğunluk ve imza toplanması yaşandı. Neredeyse kampanyanın son iki gününde imzaların yüzde yirmibeşi toplandı. Başta insanlar 15 gün gibi kısa bir zamanda 50 bin imza toplanabileceğine inanmıyorlardı. İkincisi kamuoyu oluşturma açısından kampanya daha çok Yeni Özgür Politika Gazetesi üzerinden yürüdü ama diğer basın bunu yeterince yürütemedi. Biz de içimizde ilk başta bu başarıya inanmadık bunu yeterince içselleştiremedik. Kampanyanın ilk aşaması başarıldığında kendi içimizde biz de bu eksikliği gördük.
Kampanya’nın üçünçü aşaması başladı. Ne gibi çalışmalar olacak?
Sadece federal parlamento değil eyalet parlamentolarında da kabul edildi. Oralarda da bir tartışma yürütülmesi, yönlendirilmesi gerekiyor. Buralarda özellikle bölge yönetimlerine, komitelerine önemli görevler düşüyor. Yine derneklerimize, örgütlerimize, eyalet parlamentolarında bunu tartıştırma açısından önemli görevler düşüyor.
İkinicisi de 15 Ekim’e iyi hazırlanmak gerekiyor. 15’inden önce bunun derneklerde tartışmasını yürütmek, bir sürü yurtsever ilerici televizyonlar var. Bunlar üzerinden tartışmalar yürütmek, basında iyi işlemek ve 15 Ekim’de bunu bir zirveye taşırmak gerekiyor. 15 Ekim’de parlamentoda konuşacak olan komite temsilcisinin neler konuşacağını iyi tartışıp ortak hazırlamak gerekiyor. Kürtlerin ayrı bir göçmen grubu olarak tanınmasının neden gerekli olduğunu iyi işlemek gerekiyor ve bunu Alman Anayasası ile bütünleştirmek lazım. Biz kampanyanın 3. aşamasında Federal Parlamento’da iyi bir başarı elde edersek bundan sonra Kürtlere yaklaşım tersine dönecek  ve Alman devletinin Kürtlere olumsuz ya da sadece negatif yönden bakış açısı tersyüz edilecek. Bu görüşme ile Almanya’da Kürtlerin demokratik taleplerinin tartışıldığı bir moment yakalandı, bu önemlidir.
Taleplerde PKK yasağının kaldırılması da var… Bu konuda düşünceniz ne idi?
Ceza yasasının 129 a ve b bendi, yurtsever, devrimci, ilerici kurumları kriminalize eden bir yasadır. Bu yasaya dayanılarak PKK ‘terör örgütü’ olarak görülmekte ve yasaklanmaktadır. Buna bağlı olarak demokratik faaliyet yürüten diğer Kürt kurumları da PKK ile ilişkili olduğu iddia edilerek yasak çerçevesinde ele alınmakta, dönem dönem baskınlar ve tutuklanmalar yapılmakta, YEK-KOM yöneticilerinin oturumları iptal edilmektedir. Bu sadece PKK ile de sınırlı değildir. DHKP-C’nin yasaklanması, devrimcilere yönelik tehidtler var. TKPML’ye yönelik 6 yıl önce gerçekleştiren bir operasyon var. Hiçbir şey ortaya çıkmadı. PKK yasağı anti demokratik bir yasaktır. Bu yasağı kabul etmiyoruz ve PKK yasağının kaldırılması talebi en demokratik taleptir ve bizde bu talebi dillendiriyoruz.

MURAT ALPAVUT/DÜSSELDORF
Özgür Politika 7 Temmuz 2012

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu