Makaleler

Tarımda “kendi kendimize yeteriz” mi?

Bulunduğumuz coğrafya tarihte insanlığın önemli yerleşim yerlerinden biridir. Bu tesadüfi bir durum değildir. Bulunduğu coğrafi koşullar ve iklim şartları nedeniyle bu topraklarda ilk yerleşim birimleri kurulmuş ve toprak işlenmiştir. Denizlerle çevrili olması ve kıtaları birbirine bağlayan bir konumda bulunması bu topraklarda birçok medeniyetin kurulmasına/yıkılmasına neden olmuş ve günümüze kadar bu savaşım farklı şekillerle gelmiştir.

Türkiye verimli toprakların olduğu bir coğrafyaya sahiptir. Bu da ciddi anlamda bir tarım politikası gerektirir. Fakat ülkemizdeki tarım politikası dış politikadan bağımsız ele alınamaz. Her yönüyle emperyalizmin ağına girmiş bir ülkenin tarım politikasında bağımsız olmasını bekleyemeyiz. Yarı-sömürge niteliğinden kaynaklı ülke içerisindeki tüm politikaları emperyalist devletlerin emirleri doğrultusunda şekillendiren TC, en itaatkar devletler listesinde birinci sıradadır.

Tarımda başarılı ülkeler için kullanılan çeşitli kavramlar vardır. bu kavramlardan “kendi kendine yetmek” kavramını biraz açacak olursak eğer, ürettiği tarım ürünleri ve yan sanayi ile kendi ülke sınırları içerisinde yaşayan insanların ihtiyaçlarını dışa bağımlı olmadan karşılamaktır. Buradan bakacak olursak TC’nin “kendine yetme” olayı büyük bir yalandan başka bir şey ifade etmiyor. Normal şartlarda ve doğru tarım politikalarıyla bu coğrafyanın yüz milyonları besleme olanağı var, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi. Fakat emperyalist devletlerin kendine muhtaç etme politikası, TC gibi yarı sömürge ülkelerin tarım dahil birçok alanda yok olmasını ve doğallığında dışa bağımlı kalmasını sağlamaktadır.

2010 yılında Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker bir konuşmasında şöyle diyor: “ ‘Kendi kendine yeterlilik’ diye bir şey söylüyorlar. Öyle bir şey yoktu. Hiçbir zaman da yoktu. Kim söylediyse Türkiye’ye yanlış bilgi verdi. Olduğunu kabul etsek bile geriye kalan 6 ülkenin üç tanesini bana biri çıksın söylesin inanayım. Yok öyle bir şey. Çünkü böyle bir kavram ölçüsü yok. Kişi başına yılda 20 kilo mu, 2 kilo mu domates yetiyor? Bunun ölçüsü ne? Kim, neye göre koydu?”

Bakanın da dediği gibi TC hiçbir zaman kendi kendine yeten bir ülke olmadı. Tarım alanlarının talan edilmesi, yanlış sulama, verimli toprakların sanayi kuruluşlarına peşkeş çekilmesi ve çarpık kentleşme gibi durumlar tarım alanlarına ciddi zararlar verse de, tarım ve köylülük en büyük darbeyi ülkenin dışa bağımlı politikasından yemektedir. Köylüye konulan kotalar, mazot ve gübreye yapılan zamlar, ilaçlama tekniği ile adeta zehir haline dönüşen besin ürünleri tarımı ve köylülüğü bitirmiştir. Bugün buğdayın bile ciddi bir kısmının ithalat yoluyla gelmesi bu durumun en somut örneğidir. Dışarıdan alınan buğdayın tohumluk olmaması yani tarlaya ekildiğinde tekrar ürün vermemesi ve süreç içerisinde tohumluk buğdayı bile zor bulan bir ülke konumuna getirmesi durumu özetler niteliktedir. Böylelikle aslında “kendine muhtaç bırakma” politikası hayata geçmiş durumdalar. Bu devletin çaresizliği değil tercihidir. Pamuk tarlalarında çalışmak için yollarda kamyon kasalarında ölüme yolculuk yapanlar, ucuz mazot için her gün ölümü göze alan çocuklar, ürettiği mahsulü satamadığı için yoksullukla boğuşan ve köyünü terk etmek zorunda kalan insanlar varken “kendi kendine yetme” kavramını tartışmak ya da bu yalana inanmak tek kelimeyle “saflıktır”.

Tarım politikası dahil birçok yanlış, çarpık işleyiş ancak bizlerin devrim mücadelesine daha fazla sarılmamızla çözülecek bir durumdur. Çünkü tarım demek ekmek demektir ve ekmek demek emek demektir. Tam da bu yüzden yağmalanan ve emperyalizme TC aracılığı ile peşkeş çekilen emeğimizi sahiplenmeliyiz. Bizler yani emekten yana olanlar birleşirsek “kendi kendimize yeteriz!”

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu