Makaleler

NATO’nun Rusya’yı çevreleme stratejisi olarak: Doğu Akdeniz

16 Aralık 2015 tarihinde İsrail Başbakanı Netanyahu, doğalgaz endüstrilerini tekelciliğe karşı olan programlardan muaf tutacak bir dizi yasayı imzaladı. Bunu takiben ise 2016 yılı Ocak ayı itibari ile Yunanistan ve Kıbrıs ile yapılacak görüşmelerin çizelgesini de hazırladı. Oluşabilecek muhalefeti ise “İsrail’in enerji bağımsızlığı ve ulusal güvenliği için zorunlu” açıklamasını yaparak bertaraf etmeye çalıştı.  Yüksek Adalet Mahkemesi Meretz Partisi’nin antitröst davasını Şubat ayında değerlendirmeye alacak.  İsrail açısından Doğu Akdeniz’de daha fazla alan açma hevesi ile oluşturulan bu yasa, belli bir muhalefetle karşılaşsa da mahkemeden geçecek gibi görülmektedir. Çünkü yasa aynı zamanda emperyalistlerin bölgedeki politik ve pratik savunuculuğunu yapacak bir dizi programı da içeriyor. Bu açıdan bu yasa, İsrail ve emperyalistler için elzemdir. Eurasia Group Küresel Enerji ve Doğalgaz Direktörü Michael Barron mahkemenin anlaşmayı iptal etmeyeceğini yine de karar verme sürecinin zaman alacağını söylerken Levant ve Tamar doğalgaz bölgelerindeki önde gelen şirketlerden biri olan Noble Energy ise anlaşmayı övmekle beraber mahkemenin sonuçlanmasını bekliyor.

Doğu Akdeniz’deki doğalgaz rezervleri üzerinde hakimiyetin kimin olacağı tartışmaları uzun süredir devam ediyor. Bu tartışmalara paralel olarak İsrail’in iç politikada bu yasayı hayata geçirmesi de geçmiş tartışmalar neticesinde olmak zorunda. Bölgesel dengeleri etkileyecek tartışma ve gerilimleri yaşayan İsrail, bölgede oyun kurucu pozisyonuna erişebilmek için tartışmaları geride bırakarak süreçte tasarrufta bulunmaya çalışıyor.

Doğu Akdeniz havzasındaki doğalgaz rezervlerini “tanrının hediyesi| olarak nitelendiren Netanyahu, bu hamlenin İsrail’in enerji bağımsızlığının temeli olacağına dair teminat veriyor. Ne ilginçtir ki 15 sene önce BG (British Gas) Gazze Şeridi’nin 20 deniz mili açığındaki doğalgaz rezervlerinin varlığını açıkladığında Yaser Arafat da, bu rezervlerin bağımsız Filistin devleti, halkı ve ekonomisi için bir lütuf olduğunu söylemişti. Fakat bahsi geçen rezervler İsrail’in Gazze denizindeki kuşatmasını ağırlaştırmasına sebep oldu. Filistinli insan hakları örgütü Al-Haq yayınladığı raporla İsrail’in doğalgaz platformlarını ve nakil boru hatlarını korumak için Filistin deniz sahasına girişi engellediğini açıkladı. Al-Haq raporuna göre işgalci İsrail’in yasa dışı bir şekilde Filistin doğalgazına ve doğal kaynaklarına el koyması ve işletmesi, Filistin’in kendi kaderini tayin hakkını gasp etmesi anlamına geliyor.

Gazze doğalgaz rezervlerinin keşfedildiği 2000 yılında, İsrail de Gazze deniz sahasına komşu başka bir rezerv alanını – Mari-B- keşfetmişti.  O zamandan beridir İsrail, bir yandan Gazze sularındaki askeri varlığını artırıyor, bir yandan da Filistin’in kendi rezervlerini geliştirmesine mani oluyor. İsrail’in 2000 yılında başlayan Gazze deniz sahasındaki ablukası, 2008 Ağustos ayında Filistinli balıkçılara kısıtlamalar getirdi. Aynı yılın Aralık ayında 1.400 Filistinlinin hayatına mal olan Dökme Kurşun Operasyonu isimli harekatı başlatıldı ve 2009 Ocak ayında işgale uluslararası resmiyet getirilerek katliam meşru ilan edildi. Doğalgaz platformlarına yedi milden fazla yaklaşan Filistin balıkçı teknelerinin vurulacağı duyuruldu. Bugün ise İsrail, Doğu Akdeniz enerji yarışının kalbindeki Levant gaz sahasına el koymaya hazırlanırken bir yandan da kendi donanmasını silahlandırmaya devam ediyor.

Ancak Doğu Akdeniz’deki bu enerji yarışı Filistin’in dışında birçok bölge devletini ilgilendirdiği için ciddi krizleri taşımaktadır. Bu açıdan İsrail bu sürece girmeden önce ilk olarak iç politikadaki dizaynını gerçekleştirmek zorunda. 2015 yılının başından beri İsrail’in devam eden organizasyonları Kıbrıs krizi ile belli bir evreye taşındı.

Rezervler üzerinde hakimiyet kurmak isteyen bir ülke de Türkiye. Mısır’da Mursi iktidarının yıkılması, Suriye’de istenilen amaca ulaşılamaması ile birlikte bölgesel güçlerini bir bir kaybeden Türkiye, İsrail ile bir dizi gerilim yaşamıştı. Bu gerilim TC’nin “Mavi Marmara, one minute” gibi restleşmelerle belli bir boyuta taşındı ancak emperyalistler tarafından da daha fazla büyümesine izin verilmedi. Türkiye ise bu girişimlerini iç politikada AKP’nin örgütlenmesine dönüştürdü ve bunda büyük oranda başarılı da oldu.

Doğu Akdeniz üzerindeki doğalgaz rezervlerini işaret ederek “Donanmalarımız ne için duruyor” diyen TC’nin ardından İsrail, Almanya ile dört silahlı devriye gemisinin alınmasını kapsayan 470 milyon dolar değerinde bir anlaşma imzaladı. Yine Yunanistan hükümeti ile Akdeniz doğalgaz bölgesindeki saha güvenliğini sağlamak amacıyla bir savunma işbirliği anlaşması imzaladı. Ayrıca doğalgaz platformlarını güven altına almak için savaş gemilerine Demir Kubbe (Iron Dome) füze savar sistemleri kurdu. Özetle İsrail deniz altındaki nakil boru hatlarının geçtiği Doğu Akdeniz ve kuşattığı Gazze deniz sahasında askeri varlığını artırdı.

NATO’nun Ortadoğu’da Rusya’nın pazar alanlarını daraltma çabası devam ederken bu politikalara dahil olan başta Türkiye ve İsrail Rusya’ya olan bağımlılıklarından kurtulmanın planlarını yapıyorlar.

Levant bölgesindeki doğalgazın taşınmasına talip olan Türk şirketleri arasında Turcas Petrol A.Ş. ile Zorlu Petrogas da yer alıyor. Turcas Petrol CEO’su Batu Aksoy, 22 Aralık’ta yaptığı basın açıklamasında Levant bölgesindeki doğalgazın yarısının Türkiye üzerinden taşınması ile Türkiye’nin Avrupa için bir enerji aktarım merkezine dönüşeceğini söyledi. Aksoy ayrıca, İsrail ile Türkiye’yi bağlayan bir doğalgaz boru hattının gazı LNG (deniz tankı) olarak taşımaktan çok daha ucuza geleceğini ifade söyledi. Ancak bu boru hattının Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’nden geçecek olması Türkiye ve Kıbrıs ilişkilerini etkileyecektir. TC, İsrail ile kurmak istediği ortaklığın ilk adımını Kıbrıs ile atmaya çalışmaktadır.

Öyle ki bu adımı uzun bir süredir çeşitli yoklamalarla sağlamaya çalışıyor. Erdoğan’ın Kuzey Kıbrıs Su Temin Projesi’ni “Güney Kıbrıs isterse oraya da uzatırız” şeklindeki “iyimser” açıklamasıyla buzları eritmeye çalışmaktadır.  ABD ise İsrail’e bu yönde baskı yaparak süreci hızlandırmaya çalışıyor. Bu kapsamda Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti, Yunanistan ve İsrail enerji sahasında iş birliğini ele almak üzere 28 Ocak’ta üçlü zirve yapacak. Tüm bu gelişmeler Doğu Akdeniz’de suların ısınacağını gösteriyor. Ortadoğu’da süregelen savaşları NATO’nun asimetrik olarak Rusya’yı çevreleme ve sıkıştırma politikası olarak okuyabiliriz. Bu noktada Doğu Akdeniz nakil hattının organizasyonunu ise asimetrik işgalin bir ayağı olarak Rusya’nın ekonomik alanda daraltılması olarak da okuyabiliriz. Bu sürecin en önemli aktörleri ise TC ve İsrail olarak karşımıza çıkıyor. TC ve İsrail’in bu ebedi kardeşlik bildirgesi bölgede yeni bir krizin ilanı anlamına geliyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu