GüncelMakaleler

Talan, Yağma ve Sömürü; Çukurova’dan Dünyaya Uzanan Bir SABANCI! -1-

Holdingleşmenin gerçekleştiği yılların, işçi sınıfı ve geniş emekçi yığınların dizginsiz bir sömürü ve zulüm cenderesinde yaşadıkları ve tüm bunların artık katlanılmaz hale gelerek direniş türkülerinin söylenmeye başlandığı yıla denk gelmesi tesadüf olmasa gerektir

Birinci Paylaşım savaşında Almanya ile birlikte mağluplar tarafında kalmış olan Osmanlı/ TC devleti rakip emperyalist -kapitalist devletler tarafından işgal edilmeye başlanmıştır.

Fransızların payına da Çukurova düşmüştür. Fransızların Çukurova’yı işgaliyle birlikte 1915 soykırımı sırasında bölgeden kaçmak zorunda kalan ve sayıları 100 bini bulan Ermeni, Rum ve diğer azınlıklar da Adana’ ya geri gelmiştir. Ne var ki bir süre sonra Kemalistlerin Fransızlarla yaptığı Ankara Anlaşması gereği (20 Ekim 1921) Müslüman olmayan bu kesimler bütün birikimlerini geride bırakarak bir kez daha sürgün ve göç yollarına düşer. Şimdi sıra sahipsiz kalan Ermeni mallarının, savaş ganimetinin paylaştırılmasındadır.

24 Temmuz 1922’de Meclisin tarihi binasında gerçekleşen gizli oturumda, Gaziantep Milletvekili Ali Cenani Başkanlığında toplanan mebuslar Adana vilayetinde el değiştiren mülklere verilen tapu belgelerini tartışırlar.

Osmanlı’nın son döneminde 1915 yılında soykırıma uğrayan Ermeniler ‘in taşınmaz mal ve mülklerinin “korunması”, kiralanması, satılması Hazine’ye ve Ziraat Bankası’na bırakılmıştı. Bahsi geçen oturumda Maliye Bakanı Adana’dan sürgün edilen kesimlerin mallarının el değiştirilmesi konusunda yeni bir kanun yapmaya gerek olmadığını, TBMM’nin Hükümete emir vermesi veya Hükümetin Maliye Bakanlığı emriyle bu işi çözümleyeceği yönün de tavsiye kararı almasıyla sorunun çözüleceğini açıklamıştır. Nitekim oturumda bu görüş kabul görmüştür.( Kaynak: TBMM Gizli Celse Zabıtları,3, İş Bankası Yayınları, Ankara-1985 sayfa:596-603)

 

Sabancı, Tarih Sahnesine Çıkıyor

Sabancı Grubu’nun tarih sahnesine çıkışı da tamda bu siyasal atmosfer, gelişmeler içinde yaşanmıştır. Aralık 1921’de henüz 15 yaşındaki Ömer yanında amcası Ahmet ile Kayseri’nin Akçakaya köyünden gelmişlerdir Adana’ya. Ömer’in yanında Kayseri’den Adana’ya, büyükleri Nuh Naci Bey’de vardır. Nuh Naci Bey, Sivas Kongresinin yapıldığı Eylül 1919’da Mustafa Kemal’den söz almıştır: “Milli mücadelenin” kazanılması halinde Adana’daki sınai ve tarım tesislerinin işletilmesi için tüccarlara, işçilere ihtiyaç olacaktır.

Nitekim çok sürmeden, Adana’da Ermeni ve Rumlardan vd. milliyet ve inançlara mensup toplumsal kesimlerden kalan fabrikalar ve araziler yok pahasına Kayserililerin ve Sabancıların eline geçmeye başlamıştır. Sözgelimi, Seyhan nehrinin aşağılarındaki Gerdan köyünde Ermeni Gülbenkyan ailesine ait 4.500 dönüm çiftlik Niyazi Ramazanoğlu’nün eline geçer. Niyazi Bey, çiftliği Ali Homurlu ile birlikte işletir. Gülbenkyan ailesinin Adana şehir içinde bulunan Yeni Fabrika, “el değiştirmeler” esnasında Sabancılar’a geçer.

Ermeni zenginlerden olan Nalbantyan, Gülbenkyan, Bezdikyan, Gökdereliyan aileleri geniş topraklara ve çiftliklere sahiptir. Ancak, 1930’lu yıllara gelindiğinde durum bambaşkadır. “Milli mücadele” sonrası sahipsiz kalan mallardan aslan payını almak isteyenlerin kavgası verilmektedir şimdi. Hacı Ömer, birikimlerini, ilişkilerini de devreye sokarak arsaya, toprağa, çiftlik satın almak için kullanmaktadır. Yüreğir ovasındaki Madama ve Cırrık çiftliklerine bu şekilde sahip olmuştur. 1927 yılında meşhur Simyonoğlu fabrikası Kayserililer tarafından gasp edildiğinde Hacı Ömer de aynı fabrikanın ortakları arasına girmiştir.

Simyonoğlu, Adana’da Osmanlı döneminde sarraflığı ile tanınan ticaretle önemli oranda sermaye biriktiren bir burjuva ailedir. 1890 yılında kurulan çırçır fabrikası 1914 yılına gelindiğinde 450 bin metre kumaş üretimi ile Osmanlı ülkesinin en büyük sanayi tesisleri arasına girmiştir. Diğer yandan Kayserili aileler (Has, Özgür, Yazgan) adeta leş kargaları gibi birlikte hareket ediyor, sahipsiz kalan malları birlikte gasp ediyordu. Bir rivayete göre,1934 yılında, 15 Mart 1923’te Mustafa Kemal’in Adana gezisi esnasında yaptığı “Arkadaşlar, kılıç tutan el yorulur, saban tutan eller ise üretir. Biz, haris hükümdarların kılıçları yerine Sabancılar olmalıyız” sözleri üzerine Hacı Ömer, Sabancı ismini seçmiştir. Taşköprü’nün Yüreğir tarafındaki ırmak kıyısında bulunan un ve çırçır fabrikasının sahibi Bosnalı Salih’in l948 yılında ölümü üzerine geride kalan varisleri Kayserili Hacı Ömer ile ortak olmayı kabul ettiler (etmek zorunda kaldılar). BOSSA fabrikasının kuruluşu böylece gerçekleşmiştir. BOSSA ismi, “Bosnalı-Sabancı” kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur.

Sabancı, Koç Topluluğu ile birlikte uzun zamandır TC’nin en büyük iki sermaye grubundan biridir. Hacı Ömer Sabancı, Simyanoğlu’ndan sonra, 1932 de Adana Karaisalı Sapmaz kardeşlerle birlikte çırçır fabrikasını kurdu (pamuğun içinden çekirdeğini yani çiğit’i ayıran çırçır makinelerinin bulunduğu küçük tesislere çırçır fabrikası denilmektedir) ‘Bekir Sapmaz ve Ortakları’ adını alan fabrikada 50 çırçır makinesi bulunmaktaydı ve Sapmaz-Sabancı ortaklığı 1942 yılında İtalyan Musevisi Triçelli’ye ait Katlı İplik Fabrikasının satın alınışıyla devam etti. Pamuğa dayalı sanayi girişimlerini sürdüren Sabancı iki yıl sonra Milli Mensucat’ın Kayserili ortakları ve Sapmaz kardeşlerle birlikte Türk nebati Yağlar Fabrikasını da faaliyete geçirdi.

Sakıp Sabancı’nın anlatımları söz konusu el değiştirmenin nasıl yaşandığını da göstermektedir:

“Babam ve arkadaşları 1939 yılına doğru Adana’da pamuk ticaretine hâkim duruma gelince önce çırçır fabrikası işine giriyorlar. 30 bin ton pamuktan 15 bin ton çiğit çıkıyor. O tarihte çiğidin tek alıcısı da S. R. Glido Nebati Yağ fabrikası. Fabrikanın almadığı çiğiti yakmaktan baka kullanım alanı bilinmiyor(…) Hacı Ömer ve ortakları Glido’ya gitmişler ‘ Bu fabrikayı bize sat’ demişler. Glido satma işine hiç yanaşmıyor. Fiyatı bile konuşmamış. Ümidi kesen babam ve ortakları hemen Glido’nun fabrikasına bitişik araziyi satın almışlar.(…)

1944 yılında babam Hacı Ömer ve ortaklarının ilk sınaî tesisleri Türk Nebatî Yağlar Fabrikası üretime geçmiş. Türk Nebatî Yağlar Fabrikasının kurulmasıyla yaşam şansının ortadan kalktığını gören Glido, bir yıl sonra kendi nebatî yağ fabrikasını da babam hacı Ömer ve ortaklarına satmış. Bu fabrikanın adını Toroslar Yağ fabrikası diye değiştirmişler. Uzun yıllar böyle çalıştı. Fabrikanın tamamı zamanla Sabancıların oldu. Genişletildi, margarin tesisleri eklendi. Bugünkü Marsa haline geldi.”

  1. Rafael Glido’dan satın alınan Toroslar Yağ fabrikası(Marsa) Evet ve Evin marka mutfak margarinleri ile Toros ve Luna marka ayçiçeği yağlarını üretmiştir. 1970’lerin sonlarında sermayesi Türk Nebati Yağlar Fabrikasının birkaç katı büyüklüğünde olan Marsa, 1980’li yıllarda iç pazarın yüzde 92’sini paylaşan dört büyük firmadan biriydi. Bir dönem müteahhitlikte yapmış ancak tıpkı Koç Grubu gibi Sabancı için de müteahhitlik sermaye birikiminin asıl çekirdeğini sağlamamıştır.

Denilebilir ki Sabancı, Çukurova’nın bereketli toprakları üzerinde Ermeni, Musevi ve Rumlara ait varlıkları gasp ederek, devlet-i Alinin yöneticileriyle kurduğu yakın ilişkiler sayesinde, bölgedeki köylülerin ve tarım işçilerinin emeğini sömürerek kısa sürede önemli bir sermaye birikimi sağlamış ve üretime yönelmiş sonrasında da bu birikimi finansal alana taşımıştır.

 

Sermaye Birikiminde Kritik Bir Viraj; Akbank Kuruluyor!

Yağ fabrikasının kurulduğu dönemde o yıllarda yeni kurulan Yapı Kredi ve garanti bankalarından etkilenerek bir banka kurmaya niyetlenen Hacı Ömer ortaklarını ikna edememişti. Bu nedenle bir süre ertelenen banka fikri, 1948 yılında Akbank’ın kurulmasıyla gerçekleşti. Hacı Ömer Sabancı, Ahmet Sapmaz ve Bekir Sapmaz ile Milli Mensucat Fabrikası’nın ortakları Nuh Naci Yazgan, Nuri Has, Mustafa Özgür ile Seyit Tekin bankanın yüzde 15’erlik payına sahip ortaklarıydılar. “Ak” adı “Adana’daki Kayserililer” sözcüklerinin ilk harflerini oluşturuyordu. Ayrıca, ortakların birikimlerinin kaynağı olan pamuğu temsil eden sözcük de “Ak”tı. Akbank, başlangıçta, biri Adana merkez ilçede, öbürü Ceyhan’da iki şubesi bulunan yerel bir banka niteliğindeydi.  Çok sayıda ortağı bulunan Akbank’a hâkim olmak için 1950’li yıllar boyunca mücadele veren Sabancı grubu 1960’lı yılların ortalarında bankanın denetimini ele geçirecek bu denetim grubun yeni sanayi yatırımları için büyük önem taşıyacaktı.

Akbank’ın 1950’li yılardaki ilk iştirakleri genelde sembolik nitelikte bir ‘iştirakler portföy’ü biçimindeydi. Bölgedeki Çukurova Elektrik ve Çukurova Çimento gibi sanayi tesislerinin yanı sıra Akbank bu dönemde Türkiye Sınai kalkınma Bankası ile Türkiye Halk Bankası’na da küçük oranlarla (yüzde 5’in altında) iştirak etmiş çoğunluk hissesi ile yalnızca Akova Ticaret’i elde tutmuştu. Asıl ciddi iştirakleri 1960’larda başlayan Akbank, zamana holdingle birlikte Sabancı Grubunun iştiraklerini gerçekleştiren iki ana kuruluştan biri oldu.

Öte yandan yaygın kanaatin aksine o dönemde Sabancı grubu Yapı Kredi ve Garanti bankalarında da önemli ortaklar arasındaydı. Bu ortaklıklar Sabancı’nın1980’lerin başlarında Garanti Bankasında denetimi Koç grubuna kaptırmamak için verdiği savaşta kritik bir mevzi niteliği kazanacak ve Koç Grubu sonuç olarak Garanti bankasından vazgeçmek zorunda kalacaktı.

Grubun faaliyetleri 1950’li yıllarda belirgin bir mantığa göre ilerledi.

1925 yılında başlanan pamuk ticareti, 1940’ların sonları itibariyle pamuk ihracatını da içermekteydi. Sabancı’nın tarıma dayalı sanayi çizgisi, 1950’lerin başında BOSSA bünyesinde yeni bir çırçır fabrikasının, un fabrikasının 1953’te TSKB kredisiyle grubun ö dönemdeki en büyük yatırımı olan Bossa İplik ve Bez Fabrikasının daha sonrada Sapeksa adlı tekstil ve tarım ürünü(sonraları tohum) üreten şirketin kurulması ile genişleyerek devam etti. Aynı dönemde 1949-61 arasında iplik, yağ, çırçır, fabrikaları gibi tarıma dayalı sanayi tesislerine girdi sağlamak için dört adet büyük çiftlik satın alınmış böylece bir anlamda geriye doğru entegrasyona gidilmiş ayrıca ihracata yönelik narenciye üretimine de başlanmıştı.

Sonraları GAP bölgesinde de geniş araziler satın alacak olan Sabancı TC’nin en büyük kapitalist çiftçilerinden biriydi. Uzun yıllar Holding’in başkanlığını yürüten Sakıp Sabancı’ya atfedilen “Sakıp Ağa” ifadesi asıl olarak bu zeminden beslenmektedir. Sabancı’nın sanayiye, üretime yatırdığı sermayesinin temeli topraktan elde ettiği kazançlara dayanmaktadır. Bu bağlamda Sabancı, Türk devletinin gerçek sahiplerinin niteliğini gözler önüne seren çok iyi bir örnektir. Bölgede çok büyük topraklara sahip olan Sabancı önce tarımsal ürünlerin ticaretini yaparak sonrasında ise zamanla sanayi tesisleri kurarak imalata başlamış ve giderek büyük sermaye grupları arasında girmiştir. Bu yanıyla Koç’tan farklı olarak ilk sermaye birikimini topraktan elde etmiş ve bunun üzerinden büyümüştür.

Her ne kadar İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyük merkezlerle bağlantılar kurmuşsa da Sabancı Grubu 1960’ların sonlarına kadar esas olarak bölgesel bir sermaye grubuydu. Sabancı’nın gerçek anlamda büyümesi ve devler ligine girmesi, sermaye birikiminde sıçrama yapması 1960’ların ortalarında Akbank’ın denetiminin ele geçirilmesi ve sanayi tesislerinin hızla artmaya başlaması ile söz konusu olmuştur. Nitekim Grubun holding şirketi bu yıllarda 1967’de faaliyete geçti.

Akbank’ı ele geçiren Sabancı, 1960’ların ortalarından itibaren birbiri ardına büyük sanayi tesisleri kurdu. Bu dönemde işçi sınıfı ve emekçiler yoksullaşırken Akbank hızla büyüdü, 1962-1976 arasında şube sayısı 61’den 503’e toplam mevduat içindeki payı yüzde 2,7’den yüzde 12.5’e toplam krediler içindeki payı ise yüzde 1.9dan yüzde 8.7ye yükseldi. İlk yurtdışı temsilciliğini 1964’te Frankfurt’ta açan banka bu yıllarda hayli yoğun bir iştirak politikası izlemekteydi.

1972 yılı itibariyle İş Bankası’nın 610 milyon TL iştirakinin yanında Akbank’ın iştirak toplamı 182 milyon TL’yi buluyordu. Bu iki bankanın hemen ardından 167 milyon TL iştirakle Yapı Kredi gelmekteydi. 1970’lerin ortalarında özel bankalar içinde İş Bankası açık ara ile en büyük banka niteliği taşırken Akbank ve Yapı Kredi birbirine yakın büyüklükte iki banka olarak İş Bankası’nı izlemekteydi. Böylece Sabancı yeni sanayi yatırımları için diğer gruplara kıyasla daha fazla kredi olanağı elde edebilmekteydi. Ayrıca Akbank’ın Sabancı grubuna kaynak sağlama işlevi salt kredi açmakla sınırlı değildi. Örneğin, 1966’da Sasa’ya ve 1967’de BOSSA’ya Akbank yüzde 25 iştirak etmişti. Sabancı grubunun birçok yatırım Akbank’ın sermayeye ortak olması ile hayata geçti. 1979 yılında grupla ilişkili 53 şirket içinde Hacı Ömer Sabancı Holding 6, Akbank 5 şirketi denetlemekte 17 şirket ise her iki kuruluş tarafından ortak denetim altında tutmaktaydı.

Sabancı, Akbank ile finans alanında yaptığı atılımlarla sermaye birikimini daha ileri bir noktaya taşımış ve TC’nin büyük burjuvazisi arasındaki yerini almıştır. O artık Büyük Komprador Burjuvazi içinde şampiyonluğa oynayan birkaç büyük gruptan biriydi. Holdingleşmenin gerçekleştiği yılların, işçi sınıfı ve geniş emekçi yığınların dizginsiz bir sömürü ve zulüm cenderesinde yaşadıkları ve tüm bunların artık katlanılmaz hale gelerek direniş türkülerinin söylenmeye başlandığı yıla denk gelmesi tesadüf olmasa ger Holdingleşmenin gerçekleştiği yılların, işçi sınıfı ve geniş emekçi yığınların dizginsiz bir sömürü ve zulüm cenderesinde yaşadıkları ve tüm bunların artık katlanılmaz hale gelerek direniş türkülerinin söylenmeye başlandığı yıla denk gelmesi tesadüf olmasa gerektir ektir. (Devam Edecek)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu