GüncelMakaleler

GÜNCEL | Savaş Ekonomi Politiği: Uzayan İç Savaşların Yarattığı Kâr

"Ortadoğu’nun en büyük/güçlü direniş örgütleri (dini, ulusal, sol her çeşidi) silahlı örgütlerdir. Silahlı mücadeleyi bırakarak yasal mücadeleye yoğunlaşan Müslüman Kardeşlerin gücünü, 1920’lerden 2000’lerin başına kadar sürdürdüğü silahlı mücadele dolayımıyla sağladığı malum"

SPRI, 2021 yılında BM’ye kayıtlı devletlerin yaptığı savunma harcamalarının 2 trilyon doları bulduğunu açıkladı. Bunun yaklaşık yarısı –yine yıllarca oldu gibi– ABD-Merkezi Devleti (ABD-MD)’ne aitken; ilk sıralarda Rusya Federasyonu Merkezi Devleti (RF-MD) ve İngiltere, Çin, Fransa Devletleri yer alıyor.

Savunma bütçeleri, askeri kapasitesi ve silah ihracatında en fazla göze çarpan Çin devleti, 2013 yılında başlattığı; “Kuşak Yol Projesi”ndeki başarılı performansını askeri askeri alanda da sürdürerek, savunma bütçesinde dünya sıralamasında dördüncülüğe yerleşti.

Küresel hegomanya savaşlarının da baş aktörleri olan bu devletlerin, dünyanın her tarafındaki gerilim ve çatışmalarda parmaklarının bulunduğunu görmek artık kimseyi şaşırtmıyor. Yerel düzeyde yaşanan pek çok gerilim, çatışma ya da iç savaşın çıkmasında/uzamasında bu devletlerin payı olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Ortadoğu 1970’lerden beri dünyanın en fazla silahlanan bölgesi olduğu gibi çatışma ve iç savaşların neredeyse hiç sonlanmadığı bir bölge olma özelliğiyle dünyada GSMH’ya oranla en fazla savunma bütçesi ayıran bölgelerin başında geliyor. Yıllardır devasa kârları silah şirketlerine aktaran Ortadoğu Devletleri’nin petrol zengini oluşunun da etkisiyle, her yıl milyarlarca doların kan-savaş politikalarına aktarılması, iç savaş ve gerilimlerin uzamasına neden oluyor.

Birileri barıştan değil de savaştan zenginleşip güçlendiği ve bölük pörçük edilmiş halkları gerilimli ortamda daha iyi yönettiği için savaş bütçeleri de sürekli artıyor. Bu devasa savaş ve petrol gelirlerinin; monarşiler ve diktatörlük yönetimlerinin idaresini sağlarken, demokrasinin liberal biçimlerinin bile bu bölgelere uğramasını engelleyerek, ucuz iş gücü, sendikasız/örgütsüz işçi sınıfı, milyonlarca işsiz ve göçmen ürettiği rahatlıkla söylenebilir.

Ortadoğu devletlerinin çoğu, hegomanya savaşlarının birer parçası olarak, kendi vatandaşlarının güvenlik kaygıları ve hayatta kalma stratejilerinin ekseninde kendi halklarını sürekli savaşa endekslemesiyle ve bunun ürünü olarak eğitim, sağlık, altyapı, gıda, işsizlik vb. temel toplumsal sorunlara yatırılması gereken bütçenin savaşa yatırılması, doğal görülebilmektedir. Dolayısıyla savaş bütçelerinin boyutu ve sürekliliğinden, savaşın Ortadoğu’da bir nevi doğallaştığını da söyleyebiliriz.

2017 yılında bazı Ortadoğu devletlerinin savunma bütçelerinin, GSMH’deki payı yüzde olarak şöyledir;

Devlet %

Umma: 12.1

S.Arabistan: 11.3

Irak: 10.1

İsrail: 6.2

Kuveyt: 4.8

Bahreyn: 4.4

Ürdün: 4.9

İran: 3.7

Cezayir: 5.7

(Kaynak: IISS The Military Balance. Chapter 2, Country Comprarisions, 2017, Aktaran: F.H.Yolcu, Ortadoğu Yıllığı: 2017, Kadim Yayınları: 2018:493)

2015 yılında (Türkiye, Mısır ve İran Devletleri dahil) Ortadoğu’da toplam 209 miyar dolarlık savunma bütçesi ayrılmıştır. Bu devasa meblağın aslan payını son 50 yıldır ABD-MD alırken diğer hegoman devletler de Ortadoğu’nun petro-dolarlarının silah satışı dolayımıyla kendilerine aktarabiliyorlar.

Tüketim metasında ve özellikle lüks tüketimde de hegoman devletlere bağımlı olan Ortadoğu devletleri, savaşa yatırım yaparken kendi monarşilerini/ diktatörlüklerini korumuş oluyorlar. D.Trump döneminde ABD-MD’nin S.Arabistan’a yaptığı 300 milyar dolarlık anlaşmanın (2017 yılı) 110 milyar dolarını silah anlaşması oluşturuyor.

Hala yürürlükte olan bu antlaşma, C.Kaşıkçı suikastının hasıraltı edilmesinde de öne çıkmıştır. ABD-MD, 1970’lerden beri Ortadoğu silah ithalatının yaklaşık % 30-40’ını tek başına karşılamıştır. Dolayısıyla savaş ve savaşla birlikte daha da büyüyen büyüyen petrol-enerji bağımlılığının yarattığı göç ve zenginliğin, Ortadoğu’nun politik atmosferinin ana bileşenini oluşturduğu söylenebilir.

Bu çerçevede Ortadoğu’daki barış görüşmelerinin çoğunlukla şüphe ile karşılandığını ve hemen her barış söylemi sonrası artan savaş ve dökülen kanın, bu bölgede savaşların, çatışmaların, gerilimlerin bitirilme niyetlerinin ya da söylemlerinin, hegoman devletlerin iki yüzlülüğünden başka birşey olmadığı söylenebilir.

On yıllardır süren Yemen, Filistin, Mezopotamya, Lübnan sorunlarına eklemlenen Suriye, Libya iç savaşlarının, savaş ve kandan beslenen vampirlerin sayısını artırdığı söylenebilir. Suriye ve Libya’da 10 yılı aşan iç savaşın bitmesi için uğraşan bir devlet yok. Dahası Ukrayna işgalinin dolayımıyla büyüyen gerilimlerin, savaş ekonomilerinin daha da büyüyeceğine işaret ettiği söylenebilir. Bu gerilimlerin eşliğinde örülen üçüncü dünya savaşı senaryolarının zaten yerel ölçekte yaşandığı söylenebilir.

Dünyanın pek çok bölgesinde yaşanan çatışma ve iç savaşların hepsi, küresel güç dengeleri ve hegomonya dalaşlarının birer ürünü olarak biçimlenirken her bir yerel çatışma/savaş, küresel güç dengelerinde farklı biçim ve düzeylerde etkili olabiliyor. Ortadoğu özgülünde güç ilişkilerinin merkezinde askeri gücün bulunması, politik atmosferin savaş ve çatışmalarla karakterize olmasını –dolaylı veya dolaysız olarak– söylediği için toplumsal değişimi hedefleyen hareketlerin büyük bir kısmı da mücadelelerinin merkezine silahlı mücadeleyi yerleştirmek zorunda kalabiliyor.

Ortadoğu’nun en büyük/güçlü direniş örgütleri (dini, ulusal, sol her çeşidi) silahlı örgütlerdir. Silahlı mücadeleyi bırakarak yasal mücadeleye yoğunlaşan Müslüman Kardeşlerin gücünü, 1920’lerden 2000’lerin başına kadar sürdürdüğü silahlı mücadele dolayımıyla sağladığı malum.

Dolayısıyla savaşlar, iktidar/güç savaşlarının merkezinde yer aldığı için Ortadoğu’da, sosyal, ekonomik, politik, kültürel yaşamın her alanını bu eksenden başlayarak analiz etmek gerekmektedir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu