GüncelMakaleler

KADINLARIN BİRLİĞİ  | Maria’dan Meral’e… Barbara… Ayfer… Beşler… Güzel’e…

Ölümsüzlerimizi anarken, ağıtlarımız kavga marşlarına karışmalı, gözlerimizdeki yaş öfkeye dönüşmeli...

Tüm karşı çıkışlara rağmen iddialıyız ki, tarih, ekonomik ve toplumsal olarak egemen olanların (burjuvazi, beyaz, erkek vs…) kalemiyle yazıldığı için yalan, yanlış, yanlı ve en iyi ihtimalle de eksiktir.

Peki tarihin bu “en iyi ihtimalle” eksik yazımını kabul etmemiz ya da masumane göstermemiz mümkün mü? Hikayelerin “eksik” olan kısımlarında ne var, öncelikle ona bakmalıyız masumiyet atfetmek için.

Bu “en iyi ihtimal”in altında örneğin Maria’nın öyküsü vardır. Yakın zamana kadar kendisinden haberdar dahi olmadığımız, Karadeniz’de M. Kemal’in emriyle katledilen 14 komünistin yanından “ganimet” olarak Yahya Kaptan katilinin alıkoyduğu Maria. TKP kayıtlarına göre Meryem… TKP mi onun ismini Meryem’leştirmiş yoksa kendisi mi Anadolu topraklarına gideceği için seçmiş bu ismi bilmiyoruz. Hatta bazı kaynaklarda Semiramis olarak da geçiyor ismi.

Sadece Mustafa Suphi’nin eşi olarak bu topraklara geldiğini söyleyen de var; Sovyet devriminin aktif bir militanı olup, Bakü’de Türkiyeli komünistlerle tanışıp onlarla enternasyonalist bir devrimci olarak bu yolculuğa çıktığını da…

Kimileri Rus, kimileri Ukraynalı (Odessa) olduğunu söylüyor. Kimileri satıldığı Rizeli kabadayıların tecavüzü sırasında hayatını kaybettiği, kimileri ileri yaşlara kadar yaşayıp sokaklarda öldüğünü iddia ediyor. Yani öylesine belirsiz, öylesine bir hayalet gibi dolaşıyor tarihin yapraklarında… Nereli olduğu, nasıl öldüğü, hatta ismi bile tam olarak bilinmezken, net olan tek bir şey varsa o da Maria’nın “sessizlik suikastine” uğradığıdır. Tarih yazımının “eksik” sayfalarında işte böyle kocaman hayatlar var. Hala “en iyi ihtimal” diyebilir miyiz bu duruma? Öfkelenmeden durabilir miyiz?

Ülkemizdeki komünist hareket içinde –şu ana kadar bildiğimiz- ilk ölümsüzleşen kadın olan Maria’dan sonra da devrimci ve komünist hareketten yüzlerce kadın bu onurlu yolda yaşamını yitirdi. Biz de Meral Yakar, Sırma Boyoğlu, Elif Ataklı, Nurhayat Teke, Bahar Yıldız, Cahide Karakaş, Kamile Öztürk, Besime Doğan, Suna Yıldırım, Fecire Yıldırım, Zühre Dersim, Perihan Çolak, Hatice Dilek, Kumriye Cihan, Huriye Çıtak, Gülseren Ağgül, Yıldız Çiçek, Nurgüzel Yaşar, Yıldız Ayrıç, Barbara Anna Kirstler, Nurgül Bölükbaş, Fethiye Batmaz, Nilüfer Atav, Kader Özgül Kılıç, Özlem Sürgeç, Süheyla Dağdeviren, Dilek Konuk, Elif Külekçi, Leyla Karakoç, Ayfer Celep, Münire Sağdıç, Fehiman Bozgurt, Nergiz Gülmez, Emel Kılıç, Sevda Yıldız, Dilek Polat, Mehtap Kara, Çiğdem Yılmaz, Sefagül Kesgin, Nurşen Arslan, Fatma Acar, Gülizar Özkan, Derya Aras, Suzan Zengin, Nesibe Kaş, Gamze Gülkaya, Hatayi Balcı, Esrin Güngör, Güzel Şahin yoldaşlarımızı sonsuzluğa uğurladık sınıf mücadelesinin ölüm-yaşam arasındaki diyalektik bağında.

Egemenlerin tarihi, ezilenin ezileni kadınları görmezden gelse de, eksik sayfalarında bıraksa da, biz yoldaşlarımızın yaşamlarından, mücadelelerinden, bilinçlerinden, zorlukları aşma pratiklerinden, ataerkinin bizi içine hapsetmeye çalıştığı toplumsal rolleri parçalayışlarından, kimliğimize yapıştırılan “kendine güvensiz”liği yırtıp atmalarından, “yedek” olarak konumlandırma çabalarına karşın önderleşmelerinden, komutanlaşmalarından ve tabii ki hatalarından, zayıflıklarından vs. öğrenmek için özel bir çaba içinde olmalıyız.

Onların artlarında bıraktıkları kocaman boşlukları doldurmayı “göreve çağrı” olarak kabul ediyorsak bir adım öne çıkarak kendimizi-birbirimizi yeniden yaratmayı, küllerimizi savurmayı, gerçek bir güç oluşturmayı, örgütlenerek tarihimizi canlı tutmayı bilmeliyiz. Bunu yaparken ilham kaynağımız da bizden önce gelenler…

Ölümsüzlerimizi anarken, ağıtlarımız kavga marşlarına karışmalı, gözlerimizdeki yaş öfkeye dönüşmeli, devrime en çok ihtiyacı olan bizlersek eğer, en çok biz çabalamalı, en önde biz olmalı, onların gidişini mücadelenin ileri mevzileri için davet olarak kabul etmeliyiz. Tarihi “eksik, yalan, yanlış, yanlı” yazanlara sitem eden “mağdur” rolünü reddedip, bir yandan geleceği kurarken diğer yandan da kendi tarihimizin yapıcıları ve yazıcıları olarak yaşam ve mücadeledeki yerimizi almalıyız.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu