GüncelManşet

Bir tartışma: “Kitap kamulaştırmak mı? Yoksa kitap çalmak mı?”

Egemenler tarih boyunca ezilenleri ötekileştirmiştir, hor görmüş, küçümsemiştir. Bunun dolaylı bir sonucu olarak tarihin akışının kendi saflarından yazıldığını, ezilenlerin sadece basit bir ayrıntı olduğu düşüncesi bilinçlerine sinmiştir. Geldiğimiz noktada onlar için halk sanattan, felsefeden kitap okumaktan anlayamayan ve hiçbir zaman anlayamayacak olan geri kafalı yozlaşmış insanlar topluluğudur. Bu düşüncelerin türettiği ve sürekli olarak yeniden türeyen burjuva ahlakıdır ki; yoksul bir insanın kitap okuyup bilgilenmesini olağanüstü bir olaymış gibi algılayıp ve aktarıp-bunu çeşitli basın yayın organlarıyla, romantik kitap satış politikalarıyla, elitist dergileriyle tepeden bakan bir dille yaparlar-, bilgilenmenin yalnızca şahsa münhasır olduğu vurgusunu tekrarlarlar.

Ama biz biliyoruz ki kitap okumak hiç kimsenin tekelinde değildir, yozlaşmış ve köhnemiş olan onların burjuva ahlaklarıdır. Çünkü aynı şekilde biliyoruz ki yoksul mahallelerde gençlerin uyuşturucu batağına saplanmasının; bir işçinin günde 15 saat çalışıp her hangi bir sosyal faaliyete zaman ayıramamasının; bir çoçuğun müzik aleti öğrenebilecek ekonmik ve sosyal koşullara sahip olamamasının, yozlaşmış bir eğitim almasının tek sebebi var olan sistem ve onun savunuculuğunu yapan burjuva ahlakıdır.

Bu noktada bizim yani “haddini aşan söylevlerde bulunan” devrimcilerin, bilgilenmenin ezilenler için olduğunu her fırsatta, hayatın her koşulunda tekrar vurgulaması önemlidir. Bu doğrultuda yaşam pratiği oluşturup, bilginin mütevaziliğini savunmak da aynı derecede önemlidir.

 

Romantik kitap satış politikaları ve gerçeklik

Dün sonlanan İstanbul’daki TÜYAP Kitap Fuarı bu düşünceleri yeniden gün yüzüne çıkarmıştır. Geçen seneki fuarda kitap “çalmaya” çalışan 13 yaşındaki bir çocuğun ve abisinin Can Yayınları çalışanları tarafından darp edilip aşağılanmasını çoğumuz duymuşuzdur. Daha sonra yine burjuva medya tarafından gündemleştirilen haberde ise çocuğun “kitap çalmadığına ve masum” olduğuna vurgu yapılmıştı.

Biz devrimciler nezdinde böyle bir durumda çocuğun veya abisinin kitabı almış ya da almamış olmasının bir değeri yoktur, her halükarda haksız olan şiddet gösterme ve baskı yapma hakkını kendinde bulan ve bu gücü yasalardan alan yayınevidir. Evet öyledir! Bilgiyi dev matbaalarda seri üretim haline getirip romantik satış politikalarıyla pazarlamaya çalışırken, iş kazası dedikleri uzun süreli çalışmaktan parmağını, elini, kolunu kaybeden işçilerden hiç bahsetmeyen yayınevleridir; bilgiyi kutsayıp onu “elit” tekeline sokan yayınevleridir.

Can Yayınları’nın fuar devam ederkenki refleksi de bir harikaydı doğrusu! Aşağılanan kişiden özür dilemiş, böyle bir duruma sebep olduğu için 3 çalışanını işten çıkarmıştı. Bu temelde o üç çalışanın son olmayacağını biliyoruz, çünkü gerçek sorumlular o üç kişi değildi, öyle olsaydı bu meseleler devam etmezdi. Kitabı bir ticaret unsuru olarak ele alan yayınevlerinin her sene milyon liralar kar ettiği bir fuardan söz ediyoruz!

Bu yayınevlerinin kitaplarını satmaya çalışırken izledikleri politikalar gerçekten romantiktir. Demagoji yapmıyorum bakın, çocukların kitap okumasını içeren reklamlar var; iyi giydirilmiş bir çocuk yemyeşil çimenlerde koşar, ağacın önünde oturan annesinin bacağına uzanır ve kitabını okumaya devam eder. Böyle reklamların güzel olduğunu düşünenimiz olabilir fakat gerçeğe bakalım: Cumhurbaşkanı bir tornacıyı ziyaret eder, içeride çocuk işçi vardır, ağzı yüzü kir pas içerisinde, üstü başı yırtık, hak etmediği bir vaziyette. Ama orada odak noktası o değildir! Orada yine burjuva ahlakı iş başındadır, orada önemli olan cumhurbaşkanıdır!

İşte TÜYAP’da yaşanan gerçeklik de budur! Manipüle edilen niyetler, görmezden gelinen gerçeklikler!

 

Kitap kamulaştırmak haktır, “kleptomani” değil!

Bilgiyi ulaşılmaz yapan sistemdir, bizim için büyük ihtiyaç olan bilgi dev sermaye babaları tarafından metalaştırılıp romantik satış politikalarıyla pazarlamaya çalışılırken kitap çalmak diye bir şey yoktur, kitabı kamulaştırmak vardır! Bu bizim için utanılacak bir şey değildir. Utanması gereken yozlaşmış ahlak anlayışlarıyla, bilginin kendileri için olduğunu
savunan -her şey gibi-, iki kuruş daha fazla kazanmak için emekçi kanı dökmekten
geri durmayanlardır!

Bizim için bilgi bir ihtiyaçtır ve bu ihtiyaç herkes için geçerlidir, kimsenin tekelinde değildir ve kimsenin bilgiyi erişilemez mertebelere koymaya hakkı yoktur. Dünyanın bütün yükünü omuzlarında taşıyan işçiler için parası olmayan yoksul insanlar için kitap kamulaştırmak bir haktır ve meşrudur. Bu, ayakkabı kutularında saklanan paralarla emekçinin sırtından geçinen asalakların anlayabileceği bir şey değildir. Elitist bir deyişle “kleptomani” hiç değildir. Bu bir ihtiyaçtır. Üreten olarak bizler hakkımız olanı almada hiçbir zeminde kendimizi meşru bir alana entegre etmek zorunda değiliz.

Okuyup, bilgilenmek bizim hakkımız!

 

Bir Özgür Gelecek okuru

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu