Manşet

Derin Sessizlikte, Yoğun Savaş Çığlığı

Gelinen süreçte Suriye Savaşının neredeyse esamesi okunmazken, uluslararası diplomasi hiç olmadığı kadar yoğun bir koşturma içerisinde.

Daha çok ABD güdümlü emperyalist devletler cephesinden Suriye üzerinden uzayan hedeflerin artık kısa bir süreç içerisinde tamamlanması umuduyla “dost”, “düşman” belirginleştirilmek isteniyor. Oluşan trafik; taşların yerine oturtulması, başka bir deyimle de lordlar ve piyadelerin Suriye savaşı denkleminde yerlerini almaları, pozisyonlarına geçmeleri için.

İsrail’in Türkiye’den özür dilemesi, John Kerry’nin sıklaşan, burjuva-feodal medyaya dahi “hayırdır!” dedirten Türkiye ziyaretleri ve bu ziyaretler sırasında yaptığı “Türkiye halkı”, “Türk hükümetinin otuz yıldır süren şiddeti durdurmak için yaptığı çabaları alkışlıyoruz. PKK’nın silah bırakması sürecini destekliyoruz.” vurguları, takvimsiz Kore ziyareti, İran, Suriye, Lübnan hattındaki gelişmeler ve benzeri birçok olay Emperyalizmin, halkın kanı üzerinden hesap yapan kalbinin Suriye’de attığını gösteriyor.

Suriye halkının dostları, eli kanlı ÖSO, TC, ABD değil tüm dünya halklarıdır!

Şubat ayında ABD Dış İşleri Bakanlığına atanan John Kerry’nin bir ay içerisinde iki kez Türkiye’ye gelmesi bir şeylere işaret ediyorken üçüncü turunu da yapacağını açıklaması işareti belirginleştirmiştir.

Kerry 20 Nisan’da İstanbul’da yapılacak olan “Suriye’nin Dostları Çekirdek Grubu Toplantısı”na da bizzat katılacağını Türkiye’yi terk etmeden müjdelemişti. “Suriye’nin dostları” arasında ABD, Türkiye, Fransa, İngiltere, Almanya, Ürdün, Katar gibi devletlerin ve ÖSO’nun katılması toplantının da dostluğunda niteliğini açık ediyor.

Halkın kanını dökmekte tescilli bu devletlerin ve ÖSO’nun dostluk çatısı altında verdikleri her söz, yaptıkları her anlaşma Suriye halkının katliam fermanını doldurmaktadır.

Yine bu toplantıdan çıkacak olan kararlarla yapacakları bir diğer Suriye konulu toplantıyı da bu toplantının hemen akabinde 22 Nisan tarihinde gerçekleştirecek olan emperyalist devletler Suriye konusunda daha fazla netleşmeyi sağlayacaklar.

Bu netleşme emperyalist devletler gözünde şuan Rusya emperyalizminin elinde bulunan pazarın kendi kontrollerine geçmesi ve pazar ağını genişletebilecekleri kapıyı açmaları olurken Suriye halkı için daha fazla kan, daha fazla sömürü, daha fazla gözyaşı ve yoksulluk olacak.

Suriye halkının şuan yaşıyor olduğu bu savaş, emperyalizm var olduğu sürece yaşayacağımız bir gerçekliktir. Yine tüm dünya halkları kendi tarihlerine baktıklarında görecekleri şey, alacakları mesaj katliamdan başka bir şey olmayacaktır. Ancak var olan bu gerçeklik Levh-i Mahfuza yazılan bir kader değil kapitalist sistemin tıkanma dönemlerinde devreye hiç tereddütsüz soktuğu ve bundan sonrada uygulamakta çekinmeyeceği sonucunda milyonların canıyla ödeyeceği sistem gerçekliğidir. Bu gerçeklikte ancak ve ancak halkların bir bütün olarak karşı koyuşunu örgütleyeceği bir mücadeleyle son bulacaktır.

Gelinen süreçte ABD’nin yaptığı dört yıl boyunca doğrudan savaşa girmeyeceği açıklamasıyla birlikte olası askeri müdahalenin NATO ve yeminli uşak TC eliyle gerçekleştirileceğinin sinyalidir.

Küçük Enişte TC

Ekonomik gelişiminin dışa bağımlı olarak palazlanıyor olması durumu TC’ye zorunlu bir sınıf karakteri olarak dış politikalarında sağlam bir tutarsızlık katmaktadır. Uluslararası arenada bu denli imajını çizdiren TC, kendini bilmez haliyle arkasında emperyalist efendisi ABD olmadığı sürece söylediği sözün hiçbir hükmünün olmadığını bile bile yıllardır dillendirdiği “güçlü devlet, güçlü ordu” yalanına kendisi de inanmış durumda.

Nitekim uşaklığını yaptığı ABD tarafından BOP’ta giydirilen eş başkanlık takımın birkaç beden büyüklüğü takım içinde yüzen TC görüntüsü vermektedir. ABD’nin dahi henüz girmeye gözünün kesmediği Suriye’ye “üç saatte girip, 5 saatte çıkacağını” sanan TC frenlemek zorunda kalmıştı.

Yine TC komandante AKP yönetiminde her ne kadar ustalığını dillendirse de, Suriye’nin dostları toplantılarında sağa sola ahkâm kesip verilen sözlerin tutulmamasıyla ilgili “dostlarına” fırça kaysa da gerçekliği ustalıktan çok taze ergenlik olmuştur.

Türkiye bu gibi konularda her ne kadar acemi olsa da onun da izlediği bir strateji bulunmaktadır. Bu stratejinin AKP’ye verdiği ilk görev içte “huzuru ve barışı” sağlaması olmuştur.

Dünya silahlanırken Türkiye barışa mı uçuyor?

TC devletinin Kürt Ulusal Hareketiyle başlatmış olduğu barış sürecini de bu minvalde yorumlamamız gerekmektedir. Kaldı ki iki cepheden de yapılan açıklamalarda(Nasıl ki, Yavuz Sultan Selim Ortadoğu’ya açılacağı vakit ilk önce Kürtlerle uzlaşarak bu açılımı yapmış ve başarmışsa, bugünkü TC devleti ve hükümeti de eğer Ortadoğu’da bir rol oynayacaksa ve bir misyonun gereğini yerine getirecekse, bunu ancak Kürt karşıtlığını bırakarak yapabilir. Murat Karayılan), (Bir an önce Suriye’nin istikrara kavuşması önemli tabii ama Suriye ile ilgili tüm grupların da rejimle kendi aralarına mesafe koyması lazım. PYD’yi kastediyorum burada… PYD’nin alacağı tutumu yakından takip edeceğiz. Türkiye’de eğer terör örgütünün silahsızlanması ve bir süreç içinde silahlarını bırakması söz konusuysa, mutlaka diğer ülkelerdeki gelişmeleri de etkileyecektir. Ahmet Davutoğlu) anlaşılan mesele Orta Doğu’dur.

Türkiye’de estirilen bu barış havasına inananlar ve silahların miadını doldurduğunu dillendirmeyi bir kez daha fırsat bilenlerde açıkça görülen şey sınıf bakış açısından yoksunluktur.

Çünkü düşman cephesinin içerisinde bulunduğu krizi ve çaresizliği atlatmak için tekrardan başvurduğu şey yalnızca savaş ve silah olmaktadır.

“ABD’nin silah harcamalarında 2001’den bugüne (2011) yüzde 81’lik artış olmuştur.”

“ ‘Türkiye Savunma Sanayi Sektörü’ne göre (2011) 2000- 2010 yılları arasındaki silah ve cephane üretimi yüzde 100 artışla 3 milyar dolara çıkmış bulunmaktadır.”

“1998’de 3.8 milyon TL olan silah harcaması devasa bir artışla 2010’da 26.3 milyar TL’ye yükselmiştir.”*

Kutbun bir yanında durum böyleyken diğer tarafında da yaşananlar bundan farksızdır.

Dünya’da silah ticaretinde ABD’den sonra ikinci sırada bulunan Rusya’nın “2010 yılındaki toplam silah anlaşmalarının tutarı 15 milyar $’a varmıştı.”**

Yine Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ABD’nin füze savunma sistemine karşı hamle olarak; 20 denizaltı, 600 savaş uçağı, 28 S-400 füze savunma sistemi edinmesini ve tüm bu hedeflerin gerçekleştirilebilmesi için askeri harcamalara önümüzdeki on yıl için 773 milyar dolar ayrıldığını açıklaması ve Çin’in de benzer bir rekabet içerisinde olması Emperyalizmin yeniden savaşlar çağına doğru ilerlediğini göstermektedir.

Barış havasıyla girilen bu silahlanma yarışında şuan gözler Suriye’de. Ve her savaşta olduğu gibi bu savaştan da en fazla etkilenen kadın ve çocuklar oluyor.

rojavaEmperyalizmin ağır topları kadın ve çocuklara

Suriye’de iki yıldan beri sürmekte olan emperyalist savaşın yoğunluğu Kürt bölgelerine kaymış durumda.

Halep’te patlayan bombaların yalnızca sesi işitilmemektedir. O bombalardan arta kalan çocuklar ve kadınlarda Türkiye’ye “taşınıyor”. Süren savaşın çocuk ve kadın yönünü anlatabilmek için Reyhanlı ve Antakya’dan yaptığımız birkaç gözlemi aktaralım.

Burası Reyhanlı ve sabahın ilk saatleri. Çocuk bir dilenci yaklaşıyor yanınıza, konuşmasından yalnızca “Halep” ve “para” kelimelerini seçebiliyoruz. Anlıyorsunuz, birkaç kuruş için boyunun yetişebildiği kolunuzu öpüyor defalarca, gözünde yalvaran bir bakış. O bakışlar içinizi daha şimdiden parçalıyor. Yanınızda yürüyor üç- beş Türk Lirası alabilmek için. Parmaklarının arasında top top olmuş pislik, biliyorsunuz pislik bu sistemin pisliği. Suriyeli çocuğun küçük elinin değil.

Az daha ilerliyorsunuz. Karşınızda simit satan bir çocuk, çocuk yine Suriyeli. İlk bakışınızda gerçekten zorlanıyorsunuz o ince boynun nasıl kopmadığını. Ama çocuğun kafasını taşımakta güçlük çeken o boyun, üzerine bir de simit tepsisini yüklenmiş.

Belki de bu iki şeyden de daha acı veren şey ise savaşın kadın yönü. Yeni yeni bir kavram giriyor dile, kavram hoş da gelmiyor sefa da gelmiyor “Suriyeli kadınlar”.

Suriye’den gelen kadınlar ve çoğu yine çocuk yaşta fuhuşa zorlanıyor. Suriye’den gelen kadınların yaşadıkları bu olay o kadar yaygın ki. Hemen önünüzde bir pazarlık dönüyor. Bu tarzda dönen pazarlıklara tanıklık etmemeniz içten bile değil. Bu pazarlığın nesnesi Suriyeli kadınlar. “Bir haftalığına şu kadar paraya getiriyim sana “ deniliyor. Getirilen şey Suriyeli bir kadın. Burası da Antakya.

Yine Reyhanlı’da bir kuyumcunun önündeyiz. Adam yaşlı Türkiye’den kadın yine Suriyeli. Bir adam daha var “ara buluculuk” yapan. Aracıya iki bilezik alınması gerekiyormuş. Neyse ki bu anlaşma da bir pürüz çıkıyor.

Savaş bu yaşanılanlarla tüm acımasızlığıyla devam ediyor bu topraklarda da.

Savaşın Neresindeyiz?

Ve biz savaşın neresindeyiz? Esas kendimize sormamız gereken soru bu. Demokratıyla, devrimcisiyle, kendisine insanım diyen herkesin yanıt bulması gereken soru bu.

Çünkü önümüzdeki süreçte yapılacak olan toplantılardan çıkacak olan kararların, savaş tanrılarının koltuk altlarındaki dosyaların içerisindekilerin yaşam bulmasıyla birlikte savaşın boyutlanması güçlü bir olasılıktır. Süreçlerini daha da olgunlaştırmak için yapacakları bir birini kovalayan toplantılarında halklara ölüm çağrısı yapılacağı kesin!

Anın gerçekliği, içerisinde bulunacağımız pratik tutumu günü kotarmak üzerinden oluşunu kaldıramayacak kadar keskin ve net. Böylesi bir durumda emperyalist efendiler ne kadar Türkiye burjuva- feodal basınını konu ekseninde sus pusa çevirdiyse de gündeme taşımamız gerekmektedir.

İlerleyen süreçte yükselecek olan savaşı, dar grup çıkarlardan değil doğru bir siyasi öngörüyle ele alabilirsek, yeni direniş kaleleri de yaratabiliriz. Yine söylüyoruz, durum hiçbir dar bakış açısına mahal vermeyecek kadar acımasız ilerliyor.

 

* Partizan, Sayı: Kasım- Aralık 2011/76

** 12 Nisan 2013, Uluslar arası Stratejik Araştırmalar Kurumu

Antakya’dan bir ÖG okuru

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu