Makaleler

Devletle barışmak! Bu haliyle mi?

“Yüce” lider Tayyip Erdoğan ve saz arkadaşlarının, yani TC egemenlerinin demokrasiyi getirmeye son derece “kararlı” oldukları imajı; “barış” kavramı üzerinden ülkemiz ezilenlerine yutturulmak isteniyor.

Milyonlarca insanın çocuklarına bıraktığı isimlerdir özgür, umut, barış… Ezilenler güzel bir dünyanın olmasını isterler, çünkü “azgınca”, “insafsızca”, “pervasızca” sömürülürler ve bu dünyayı istemezler. Çok sık söylemezler, ama var olan dünyayı sevmedikleri, hatta ondan nefret ettikleri her zaman akıllarındadır…

Elbette ki egemenlerin kullanımına açıktır bu durum. Özgürlük dağıtmak, barış getirmek yani kitlelerde “umut” yaratmak faşizmin kanlarıyla doldurduğu sokaklarda bizzat kendisi tarafından yüksek sesle çağrılır… Bugün TC egemen sınıfları; dönem sözcüleri AKP eliyle umut tacirliği yapmakta, barışı ağızlarından düşürmemektedirler… Irak ve Suriye Kürdistanı’ndaki gelişmeler mi onları hareketlendirdi, efendileri mi kulaklarını çekti… Artık ne oldu bilemiyoruz ama “silahları” bıraktırmak amacıyla “siyasi” yolları deniyorlar.(!)

Barış gelecek, barış geliyor, barış gelmek üzere diye kavramsallaştırabileceğimiz bu süreç TC egemen sınıflarına, 90 yıllık tecrübeleriyle tescilledikleri ikiyüzlülüklerini son yılların en iyi performansıyla gösterme fırsatı tanıyor. Çok değil 15 ay önce, “bakın 21. yy’de katliam nasıl yapılır, izleyin!” diye diye, göz göre göre 34 Kürt köylüsü katledildi. Kanlar Roboskî’de, eriyen karların üzerinden çıplak toprağa sineli ve tekrar karların üzerine çıkalı tam 15 ay geçti ama kimse 34 canın hesabını vermedi. Ve daha birkaç gün önce aylardır “uğraşan” meclis komisyonu raporu, olay sırasında asker ile vali arasında “koordinasyonsuzluğun” olduğunu söyleyerek, sadece ve sadece bununla yetinerek katliamı “akladı.” Roboskî, bu ülkede barışın nasıl geleceğini acı bir olayla ama tüm gerçekliğiyle anlatmıştı bizlere…

 

“Temel amaç örgütün silah bırakmasıdır!”

Bülent Arınç’ın “Türkiye’nin değişimi- Türk hükümeti ve Avrupa’nın 2023 vizyonu” konulu panelde söylediği gibi, temel amaçları silahları bıraktırmaktır. Yani göstermelik veya göstermeden yaptıkları her şey PKK ve Kürt ulusunun örgütlü güçleri en başta olmak üzere silahlı mücadelede ısrar edenleri tasfiye etmek içindir. Yani düzen aynı düzen olduğundan, tasfiyeyi yaparken de “demokratik” ortamı oluşturmaları doğalarına aykırıdır.

Amaca uygun belli oranda belli bir zaman şekillenmeyi başarsalar bile faşizmin kanla beslendiğini, büyüdüğünü ve de öleceğini bu devletin tarihi çok iyi anlatır… Bir taraftan demokrasi havariliğiyle “barış” kahramanları kesilen AKP sözcülüğünde devlet, öbür yandan kitle katliamları yapıp kendisini aklamaktadır.

Devlet, tarafı olduğu görüşmelerin Kandil ayağını oluşturmak için oraya giden BDP’lilerin görüşme yaptıkları sırada Kandil’i bombalamakta en ufak tereddüt duymamakta, Lice’de ve daha birçok yerde askeri operasyonlarına “tek terörist” kalmayana kadar devam etmektedir. (Halkın iradesiyle Lice’deki operasyon yapılamamıştır!) “Teröristlerle kucaklaşma hatasını” gösteren BDP’lilerin devletin yıllardır “terörist başı” diye tabir ettiği Öcalan’la görüşmesine izin verilmemekte, sanki Latin Amerika’daki herhangi bir gerilla hareketiyle görüşüyormuş gibi davranmaktadır. Devlet, PKK önderi Öcalan’la, PKK militanlarını ayrıştırma, bunun üzerinden politika yapma küstahlığını nereden bulmaktadır?

15 Şubat’ta var gücüyle saldıran devlet, Amed’i tekrar kana boyamış; Şahin Öner adlı Kürt genci katledilmişti. Akrep diye tabir edilen katil aracın ezdiği Öner’in katli aydınlatılmamış, sorumlular hesap vermemiş, kimse “barış” demekten “bu ne zulüm” demeyi aklından geçirmemiştir. Yine Gever’de lise öğrencisi genç kadına çarpan katil akrep ve içindeki faşistler hemen kaçmışlar, bir dahaki gün başta lise öğrencileri olmak üzere olayı protesto eden binlerce insana devlet güçleri var gücüyle saldırmıştı. PKK’nin, Öcalan’la görüşmeler sonucunda kararlaştırılan, elindeki esir askerleri bırakacağını açıklamasından sonra Tayyip Erdoğan’ın “şov dönmesin” diye emirler yağdırıp, “ikinci Habur olmamalı” diye hassasiyet vurgusunda bulunması utanmazlığına utanmazlık katmaktadır.

 

Ji bo Aşîtî, Şer Şer Şer!*

Barış diye hassasiyetleştirilen süreç tasfiye amacı kapsamında bir “irade savaşıdır.” Ve devlet bütün ikiyüzlülüğüyle, yaptığı binlerce şeytanlığa rağmen “melek” kesilmekte ustalaşmaktadır. Gözümüz açık, yüreğimiz net olmalıdır. Bu halk, çocuklarına güzel bir dünya hayaliyle “barış” ismini verdiği gibi, bu barışın nasıl geleceğini de nice deneyimiyle yine çocuklarına verdiği “Savaş, Şerwan” gibi isimlerle göstermiştir. Newroz alanlarında Kürt ulusuna özgürlüğün ve barışın nasıl geleceğini haykırmak devletin saldırılarına net bir cevap ve dostlarımızla dayanışma kararlılığı olacağı gibi ülkemiz ezilenlerine savaş çağrısı olacaktır!

 

* Barış için, Savaş Savaş Savaş!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu