GüncelManşet

Haydar ve Murat’a: “Ve serüvenciler düşer yollara”

H. Merkezi: Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Hapishane’de tutulan tutsak Partizan Erol Engin, 6 Mayıs’ta, Dersim-Geyiksuyu’nda ölümsüzleşen halk savaşçıları Haydar Arğal (Sinan) ve Murat Tekgöz (Rıza) için kaleme aldı: “Duruşu Ararat’tan, öfkesi Munzur’dan, ezgisi Dicle’den, sevdası Fırat’tan. İşte serüvenciler bu tarihin kardeşliğiyle bilemişler sevdalarını. Bin yılların acısını dindirmek için.

 

Ve serüvenciler düşer yollara

Tarihin bize öğrettiği gerçeklerdir, zulmün, sömürünün karşısında ezilenlerin, sömürülenlerin isyana durup başkaldırması ve yanlarında olmamız. Bunu yapmamız, hayata geçirmemiz için de yollara düşmemiz gerekiyor. Yollar han ve biz de yolcuları olduk “Hayalperest”, “Maceracı”, “Serüvenci” diyorlar. Bize ad takıp, vermek güzel oluyor konuşanlar için. Ama bir gerçekliğimiz var! Ne derlerse desinler evet biz serüvenciyiz! Dünyayı değiştirmek istiyoruz. Sömürüsüz, zulümsüz, yoksulun ve açlığın olmadığı bir yaşamın, dünyanın yaratıcılarıyız. Bundan dolayı bize maceracı, hayalperest, serüvenci diyorlar. Bunu bize söyleyenlerin yapmadıklarını başkaları yola çıkıp yapmak istediklerinde laf yetiştirmeye kalkanların kendince kendini mutlu etmenin söylemleri oluyor bunlar.

Serüvenciler yollara düşünce önlerine çıkan çok zorluklar ve engellerle karşılaşırlar ve hepsini aşarlar bir bir. Anka Kuşu misalidirler serüvenciler. Anka kuşunu bulmak için Kaf Dağı’na doğru yola çıkarlar Simurglar. Bu yolculuk çok ağır gelir Kaf Dağı’nın yolcularına. Yorulan, korkan, kaçan, umudunu yitirip yolculuğundan dönenler… Kaf Dağı ulaşılmaz olur kimileri için. Ve yolculuğun zorluklarına göğüs gerenler varırlar varmaları gereken Kaf Dağına. O an anlarlar ki aradıkları Anka kuşu kendileridir. Bu Anka kuşunun efsanesidir. Yüzyıllardır anlatılır bu efsane, efsaneler. Yola çıkan yolcunun önüne çıkan engelleri aştığında yeni engeller çıkar önüne ya da ömrü yetmez varacağı yere. Bizim ömrümüzde bu yolculukta genelde kısa olur. Uzun yolun kısa ömürlü yolcularıyız aslında. Haydar ve Murat yoldaşlar gibi. Simurg kafilelerinde ömrü Kaf Dağına yetişmeyen Simurglar misali. Bu engellerin en büyüğü ölüm olur. Çıkınca yolumuzun önüne aşılamadığı tek engel budur yolcusu için.

Serüvenciler yollarına devam ederken önlerine çıkacak en büyük engelin ölüm olduğunu bilirler. Bundan öncesi de çok engelleri aşarlar. Tutsaklıktır, işkencedir, sevdiklerinden ayrı düşmektir, doğanın kendi acımasız zulmü, dağların geçit vermez kışı, boranı, fırtınası, soğuğu ve karıdır. Aşılan yollarının bahara, sevince, güzelliğe ve özgürlük ve aydınlık bir geleceğe çıkacağının inancı ve umududur onlara bu gücü veren. Yollarına çıkıpta aşamadıkları bir tek ölümdür. Bunu da fiziki olarak aşamayacaklarının bilincindedirler. Ancak yaşam ve kişilikleriyle, idealleriyle, gülüşleri ve bakışlarıyla ölümü de aşıp rezil-rüsva etmesini bilirler. Ve ölüm bu güzelliklerle birlikte yer alır serüvencilerin yaşamında: Ne gülüşlerinin ne de düşlerinin aydınlığını gölgeleyip karartabilir. Göğün berrak maviliğinde solurlar özgürlük türkülerini. Ve dağların heybetli zirvelerine giden patikalarda bırakırlar ayak izlerini. Ardıllarının o izlerin peşinden yürüyüşlerini sürdüreceklerinin inancıyla “Bize ölüm yok!” derler, tıpkı “Yüzümü parçalayabilirsiniz ama gülüşlerimi silemezsiniz” diyen yoldaşımız gibi! İşte bütün mesele budur serüvenciler için.

Kadim toprakların bin yıllık acılarını çıkınlarına koyup Munzurların acılı tarihinin öfkesi ve isyanıyla harmanlayıp bırakıyorlar tarihin isyan geleneğine. Duruşu Ararat’tan, öfkesi Munzur’dan, ezgisi Dicle’den, sevdası Fırat’tan. İşte serüvenciler bu tarihin kardeşliğiyle bilemişler sevdalarını. Bin yılların acısını dindirmek için.

Zulmün celladı parçalasa da yüzümüzü, soldursa da bakışlarımızı, buna gücü yeter ama gücü yetmez serüvencilerin yüzündeki gülüşü, güzelliğini, soldurup öldürmeye. Gücü yetmez dağların ihtişamlı heybetiyle göğün maviliğinde, gecenin dolunayı, mehtabına takılan dağları aydınlatan başaklarının ferini söndürüp yok etmeyen onlar özlemini taşıdıkları dünyanın idealleri de ölümü de, ölümün engellerini de aştılar.

Toprağa düşen Özgecanlarımızdır, sevdamızın özgeleridirler. Baharda güneşin sıcaklığıyla toprağa düşen cemre, güneşin sıcaklığı olup güneş kokarlar Mayıs’ta. Mayıs’ın direnci olur meydanları sarsarlar.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu