Makaleler

DİYALEKTİĞİN ÖNEMİ ÜZERİNE

Şaşkınlık… Her insanın yaşamının bir kesitinde hissettiği bir duygudur şaşkınlık. Bir yerden bir başka yere gittiğimizde kafamızda tasarladığımız bir yol zamanı vardır.

Gerçekte başka bir zaman süresiyle karşılaştığımızda –ya daha kısa ya da daha uzun bir süre– şaşırırız. Neden? Uzun süre devrimci biri olarak bildiğimiz birinin kendi faaliyet alanında insan ilişkilerinde kültürel ve politik olarak ne kadar “arızalı” olduğunu, dolayısıyla devrimci kişilikten ne kadar uzak olduğunu fark ettiğimizde şaşırırız. Neden? Mücadelenin gidişatı hakkında bildiklerimizden yola çıkarak belli bir düzey canlandırırız kafamızda fakat gerçekle yüzleştiğimizde durumun nispeten daha geri olduğunu gördüğümüzde şaşırırız. Neden? Büyük bir iddiayla atıldığımız bir görev esnasında kendimize dair bir zayıflığı sezdiğimizde şaşırırız ve kimi zaman bu bizde bir kırılma bile yaratabilir. Şaşkınlığın aynı zamanda beraberinde bir kırılma yarattığını da hesaba katarsak önemle cevaplanması gereken bir sorudur “neden”.

 

Yukarıdaki soruları çok yönlü yanıtlayabiliriz elbette. Mesela insan hangi durumlarda şaşırır? Hesaba katmadığı, düşünmediği, olabilir diye bakmadığı şeylerle karşılaştığında… İki saatlik bir yola çıktığında yolda trafiğin sıkışık olabileceğini hesaba katmayıp trafiğe takılan; farklı bir alanda devrimci gibi görünen kişinin başka bir duruşa sahip olabileceğini hesaba katmayıp yanılan; mücadele sürecinin olumlu gidişatının içinde yaşanan zorluklar karşısında kimi zaman geriliklerin olabileceğini hesaba katmayıp yanılan ve yapabileceklerinin yanında henüz yapamayacağı şeylerin olduğunu bilmeden çalışma yürüten kişi şaşırır. Öngörmeyen, “mümkün olabilir”likleri hesaba katmayan şaşırır. Demek ki kendine, çevresine, sınıf mücadelesine ve en nihayetinde doğaya ve dünyaya; her şeye –“ikiye bölünür” şekilde– bütünlüklü bakmak yani doğru bakmak tam da burada önemli bir yerde durmaktadır.

Aldatılmışlığın ve egemenlerin verdikleri bilgilere hapsolmuşluğun ortasında gerçek üzerinden hareket ederek gerçeği toplumsal çıkar uğruna değiştirmek kuşkusuz doğru bir bakış açısı gerektirir. Bilmek ya da Demirdağ yoldaşın deyimiyle “gerçeği keşfetmek” insana güç, bilincine haklı bir zemin verir. Gerçekle yüzleşmenin özünde işte bu yatıyor.

diyalektikKaranlıkta, önceden sınanmış bir yolda yürümek pek de zor olmasa gerek. Zira nerede iniş, nerede çıkış olabileceği, nerenin taşlık ve nerenin düzlük olabileceğine dair bir bilgi vardır ve bu durumda, isterse zifiri karanlık olsun rahat yürünür. Ancak sınanmamış, keşfedilmemiş yüz metrelik bir yolda zifiri karanlıkta yürümek yüz kilometre gibi gelir; zorlu, sancılı ve bilinmezlik içinde sıkıntılı olur. Proleter bilinçle kendini her gün kalıba döken bir gerillayı güçlü kılan budur. Doğaya, halka, savaştığı güce ve savaşçısı olduğu güce, en nihayetinde de birçok yönüyle kendine ve kendisini çevreleyen şeylere doğru bakmasıdır onu devrimci safta güçlü kılan.

“Kötü olan gerçekler değil, gerçekleri keşfedememektir”. Gerçeklerin keşfi ya da kavranması, her şeyden önce gerçeğin çelişik iki yönden oluştuğunu kabul etmekle başlar. Bu, diyalektiğin, adına “zıtların birliği yasası” denilen temel yasasıdır. Buna göre her şey hareket halindedir ve her şey bir çelişkidir, yani kendi zıddını içinde barındırır. Birey bir çelişkidir ve kötü bireyin içinde bir parça iyilik, iyi bireyin içinde bir parça kötülük vardır. Her proleterin beyninde burjuvazinin lekeleri, her burjuvanın beyninde proletaryanın izdüşümü vardır. Nedir ki; proleteri bu bilinçte kılan, onun kendi içindeki burjuva lekeleri en aza indirmek için yelkenleri asla indirmeden mücadele sahasında daima, her gün ve her an savaşması ve başarmasıdır.

“Karşıtlarıyla birlikte şeyleri değerlendirmek”, Marksizm’den etkilenmiş devrimcilerin dilinde bir laytmotiftir. Ama bunu özümseyip özümsememek başka bir şeydir ve sosyal pratikte belirleyicidir, esas olandır. Herhangi bir şeyi değerlendirirken, o şeyin karşıtını hesaba katıyor muyuz? Bu soruyu olumlu yönden yanıtlamak önemlidir. Zira Mao yoldaşın dediği gibi; “Pratik yoluyla doğruyu bulmak ve pratik yoluyla doğruyu tanıtlamak ve geliştirmek” için gereklidir ve diyalektik materyalizmin temel gereği budur.

 

“Kötü olan insanlar değil,

insan ilişkileridir!”

Doğru bakmak, kendimizi ve bizi çevreleyen dünyayı değiştirmek için önemlidir. Değişime ve değiştirmeye dair “doğru bakmak” üzerine oturmayan bütün müdahaleler eksik, yetersiz ve hatalı olmaya mahkûmdur. Bizlerin bütün hatalı ve hastalıklı yanlarının temelinde bu yatıyor: Tek yanlılık ve buna tekabül eden öznelcilik…

Halk saflarında “kötü olan insanlar değil, insan ilişkileridir” der Makarenko. İnsan ilişkilerinin iyileştirilmesi, insanların kendilerine ve karşıdakilerine doğru bakmalarıyla ilintilidir. Doğru bakmak bu yüzden önemlidir. Öyle ki; ilişkilerin kötüleşmesinin temelinde anlaşmazlıkların var olduğunu kabul ediyorsak, karşılıklı anlaşılmamış, dolayısıyla doğru bakılmamış bir şeylerin var olduğunu da kabul ediyoruz demektir. Anlaşmazlıklar, bir şeyi bütünlüklü olarak çözemediğimiz yerde başlar.

Hata yapmış birinin mutlaka hatalı olmayan yanlarının da olduğunu bilince çıkararak ya da hatasını görmediğimiz birinin mutlaka hatalı yanlarının da olduğunu bilerek ona yaklaşmak doğru olandır; diyalektik olandır. Bunun dışındaki bütün yaklaşımlar idealizmden beslenen yaklaşımlardır; metafiziktir çünkü kişiyi çok yönlü bir çelişki olarak ele alan değil, tek yanlı bir bakış açısıdır.

O halde, kendimize ve bizleri çevreleyen her şeye çok yönlü bakmayı bir refleks haline getirmek zorundayız. Şeye çok yönlü bakmak, düşünmek ve irdelemek… “bilgi teorisinin diyalektiği budur” der Mao. Zira çok yönlü bakmak yetmiyor. Aynı zamanda bilginin gelişimini materyalistçe ele almak da başka önemli bir meseledir. Diyalektik bakış açısı ile materyalist bilgilenme yöntemi birbirini tamamlayan ve yegâne doğru bilimi oluşturan yöntemlerdir. Şeyleri değerlendirmekle yetinmeyip onları değiştirmeyi hedefleyen sınıf bilinçli proleterlerin bu yöntemi kuşanmaları elzemdir. Öyle ki bu yöntem özümsenmedikçe şeylere doğru bakılamaz; doğru bakılamadığı takdirde ise sürecin yenilgiyle sonuçlanması kaçınılmaz olacaktır.

Toplumsal tarih göstermektedir ki bugüne değin toplumlar hep tek yanlı (metafizik) bir bakış açısıyla yetiştirilmiştir. Bundan dolayıdır ki, tek yanlılığın izleri, diyalektik yönteme sarılanlarda da bulunuyor. Bu durumda kimileri yılgınlığa kapılıp diyalektik yöntemi uygulama çabasından vazgeçebilir. Bu, düşünüş sistematiğinde bir teslimiyettir. Oysa kötü olan yanlışa düşmek değil, yanlışla yüzleşerek onu alt etmeye çalışmaktan geri durmaktır. Yani kötü olan hataya düşmek değil, o hatayı bir daha işlememek için çaba harcamamaktır.

Başarı; sistemli bir çabanın arifesinde elde edilebilecek bir durumdur. Öyle ki başarı için doğru bir bilgiye ihtiyaç vardır. Bilginin gelişimi deneyden başlar ve doğruluğu sürekliliği sağlanmış bir pratiğe git-gel ile tasdiklenir. İşte başarı için bu doğruyu yakalamak gerekir. Bu da kesintisiz bir çaba gerektirir. Bu çabanın amacı, öznel (subjektif, soyut, teori, niyet, düşünce) ile nesnel (objektif, somut, pratik, gerçek, madde) arasındaki mesafeyi nesnel gerçeklikten yana kapatmaktır; yani gerçeği bir bütün olarak ve bütün yönleriyle tam yakalamanın mümkün olmadığı bilinciyle gerçeğe en yakın duruma gelmektir.

Tam da burada Mao yoldaşın “Askeri Yazılar”ındaki konumuzla bağlantılı bir vurguya yer verelim:

“Öznel yanlışlar neden yapılır? Çünkü bir savaşta ya da muharebede kuvvetin dağıtım ya da yönetim şekli, o yerin ve zamanın koşullarına uymaz; Çünkü öznel yönetim nesnel koşullara uygun düşmez, yani öznel ile nesnel arasındaki çelişki çözülmemiştir. Yaptıkları iş ne olursa olsun, insanlar, bu gibi durumlara düşmekten biraz zor kaçınırlar, ama bazı kimselerin bu konuda daha yetenekli oldukları görülür. Her işte nispeten yüksek bir yeterlilik aradığımız gibi, savaşta da daha çok zafer, daha az yenilgi isteriz. Burada işin püf noktası, öznel ile nesneli birbiri ile uygun hale getirmektir.” (abç)

Demek ki sınıf bilinçli proleterler de yaşamlarında tek yanlılığa düşebilirler ve bu durumun sınıfların var olmasının kaçınılmaz yansıması olduğu için kötü olan bu değildir; kötü olan tek yanlılığa düşmemek adına diyalektiği uygulama çabasından vazgeçmektir. Önemli olan, pusulayı şaşırmamaktır; hedef olarak sürekli diyalektiğin ufkuna odaklanmaktır. Bu yapıldığında yanlışlıklar azalır, doğrular çoğalır. İşte bu yüzden doğru gelişmenin adresi budur: Diyalektik materyalist düşünce sistematiğini sürekli uygulamak için yoğunlaşmak; ama sürekli, sonsuza dek…

(Dersim’den bir Partizan)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu