Makaleler

Dopingli büyüme ve devletin ekonomik çıkmazı

Dışa bağımlı bir politika izleyen ve kendi gelişim seyrinin esamesini dahi okuyamayacağımız TC devleti özellikle son yıllarda ekonomik ve siyasal krizin cenderesinde boğuşmaktadır. OHAL’in ekonomi politiğini incelediğimizde karşımıza korku dağlarının yaratıldığı ve devlet bütçesinin giderek zayıfladığını ve de OHAL yöntemi ile halk kitlelerine dönük ekonomik bombardımanların yapıldığı çıkıyor. Vergi artırımı vb. politikalarla milli sermayenin abluka altına alındığı, küçük esnafın iflas eşiğine geldiği, tarımsal işletmelerin daraldığı ve küçük köylünün tasfiyesinin hızlandığını görüyoruz.

2017 ilk yarı büyümesi yüzde 5’i aşmış görünen Türkiye ekonomisinin bu performansının arka yüzünde bir dizi başka gerçeklik var. IMF’ye ait son veriler, küresel büyümenin 2017 yılında yüzde 3,5’e ulaşacağı ve Türkiye’nin de dâhil olduğu çevre ülkelerin bundan bağımsız olmayacak şekilde etkileneceği belirtilmektedir.  Dolayısıyla AKP’nin halk kitlelerine propaganda ettiği bu büyüme kendisinin bir kabiliyeti değil aksine küresel bir ekonomik büyümenin doğal bir yansımasıdır. Madencilik ve enerjiyi de içeren geniş anlamda sanayide büyüme, son 3 çeyrekte ortalama yüzde 6’nın üstünde seyrederek, lokomotif sektörlerinde gerçekleşmiştir.

İmalat sanayinin katma değer artışı, ikinci çeyrekte ihracat odaklı gerçekleşmiştir. Sanayi üretimi yüksek tempoda seyrederken yatırım ayağında 5 çeyrektir bir kuraklık yaşandığı, bunun da sanayisizleşmeyi körüklediği görülmektedir. Bu parıltılı büyüme bir saman alevi gibi emperyalizmin ekonomik ve siyasal durumuna bağlı olarak biçim ve şekil almaktadır. AKP’nin bu bol kepçe kredisi ile sağladığı ekonomik büyüme iç dinamiklerine dayanan değil dopingli bir ekonomi politikaya işaret ediyor. Bu dopingli büyüme ile sadece bu yıl 10 milyar dolara yakın sıcak para akışını ve bunun da üçte ikisinin borç olarak girmesini getirmiş, bu giriş dolar kurunu aşağı çekerek ithalatı artırmıştır. Bu kaldıraçla büyüme artarken öte tarafta dış borç stoku kabarmış, firmaların döviz yükümlülükleri yeniden yükselmiştir.

2011 yılından bu yana dış politikadaki atılganlığı ile TC devleti özellikle 2017 yılı itibari ile dış siyasette sorunlar yaşamaktadır. Reza Sarraf operasyonu ile birlikte burnundaki pis kokunun telaşı aynı zamanda aynı yıl içerisinde yaşadığı dopingli büyümeyi durdurmuş deyim yerindeyse dopingin yarattığı reaksiyon erken sona ermiştir. ABD’nin TC’yi hedef alan ekonomik operasyonları esas olarak diplomatik bir siyasetin ekonomi politikasını ortaya koymaktadır.

ABD’nin dış politikada elde etmek istediği imtiyaz özellikle TC devletinin kimi politikaları ( Rusya ile ilişkilerin geliştirilmesi-15 Temmuz politikası) ile sorunlaşsa da bu rüzgarı tersine çevirmek içim ABD emperyalizminin TC’yi ekonomik bataklığa sokarak hizaya getirmek istediğini görüyoruz. Özellikle son olarak ABD Ticaret Bakanlığı, 7 ülkeden ithal edilen karbon ve alaşım çeliğe değişen oranlarda anti-damping vergisi uygulama kararı alması TC ekonomisine dönük bir operasyondur. ABD Hazine Bakanlığı tarafından yapılan açıklama ile Türkiye, Birleşik Krallık, İtalya, İspanya, Ukrayna, Güney Kore ve Güney Afrika’nın, karbon ve alaşım çelik firmasını adil değerinin altında sattığının tespit edildiği, bu nedenle söz konusu ülkelerdeki üretici ve ihracatçılara yüzde 2.8 ila yüzde 147.3 arasında değişen anti-damping vergileri uygulanacağı belirtilmektedir.

 

Bir ambargo da Almanya’dan

Özellikle dış politikada ve mülteci konusunda kriz yaşanan ülkelerin başında gelen Almanya uzun süredir TC devletinin şantajı ile uğraşmaktadır. Suriyeli mültecileri kullanarak sağladığı kredi imkânları ile yapay bir büyüme sağlayan TC devleti ile uzun süredir bir kriz yaşayan Almanya, gelinen aşamada Türk devletinin birçok talebini kabul etmediği gibi belediyelere ve Türkiyeli şirketlerine kredi vermeyi kesti. 1960’lı yıllardan itibaren Avrupa Yatırım Bankası bugüne kadar Türkiye’ye 25,8 milyarlık kredi verirken, yalnızca 2015 yılında 2,3 milyar Eurodan kazla kredi vermiştir. Bu dopingli büyüme yaklaşan süreç içinde kesilecektir.

Dış iklimde “Şemsiyenin ters dönmesi” ile baş gösteren bu kriz, TC’de bol kepçe kredisi ile ayakta kalan iktidarı sarsmaya başlamıştır. Sıcak para ve kredi genişlemesi kaldıraçlarının üstünde yükselen büyüme, ikinci çeyrekte iç tüketime fazla yaslanamamış, daha çok ihracata ve inşaat yatırımlarına odaklanmıştır. Büyük çevre tahribatı, tarih ve doğa varlıklarının yıkımına dayanan bu inşaat furyasına karşılık, sanayiyi geliştirecek makine teçhizat yatırımlarında artış değil, aksine gerilemeyi ifade etmektedir.

İhracatın büyümeye katkısı mercek altına alındığında, bunun dolar kurunun cazibesi ve düşük tutulan ücretler sayesinde sağlanan bir imkanla yapıldığı anlaşılmaktadır. Dış ticaret hadleri, Türkiye’nin birim ithalatı daha pahalıya, birim ihracatı ise daha ucuza yaptığını, bu anlamda yoksullaştıran bir dış ticaret ve büyüme patikasında olduğunu göstermektedir. Özetle, yüksek enflasyon, işsizlik, yüksek bütçe ve cari açıkla, sıcak para girişine dayalı büyümenin 2017 için değilse de 2018 için sürdürülmesi mümkün görünmemektedir. Bu durum ise yapılacak seçimler maratonunu ne kadar ve kritik olduğunu ortaya koyuyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu