Makaleler

Egemenlerin baskı aracı olarak hapishaneler ve hasta tutsaklar sorunu

 

Hapishaneler egemenlerin ezilen halkların denetlenmek, sindirmek ve onların üzerinde ki iktidarlarını sürdüre bilmek için kullandığı baskı araçlarından biri olarak ortaya çıkmış ve çeşitli şekillere bürünerek varlığını devam ettirmiş ve ettirmektedir. Bu anlamıyla hapishaneler sınıf mücadelesinin de her daim bir parçası olmuştur/ olmaya devam etmektedir.

Hapishaneler egemenlerin hayata geçirmek istedikleri politikalara paralel ezilenlerinde bu gerici politikalara karşı verdikleri mücadelenin boyutuna göre şekillenmiştir. Yine egemenlerin uyguladığı baskı, işkence, katliamlar vb. karşısında örülen direnişlerle tarih sayfalarında yerlerini almışlardır. Gerici sistemler kendisi için “tehlikeli” olarak gördükleri insanları, muhaliflerini dört duvar arasına koyarak onları yaşamdan tecrit etmeyi, sindirmeyi, köleleştirmeyi ve ıslah etmeyi amaçlamışlardır. Yani cezalandırarak kendisi için tehlike olmaktan çıkarmayı hedeflemekteler. Bunun için en önce sınıf mücadelesin öncülerine saldırır onları toplumdan, varlık gerekçesi olan kitlelerden kopararak yalıtmaya çalışırlar. Çünkü biliyorlar ki sınıfın en örgütlü kesimi olan öncüleriyle kitlelerin bağı koparıldığında geniş halk kitlelerine dönük sömürü ve talan politikaları daha rahat hayata geçirilecektir. Türkiye’de F Tipi tecrit saldırısı tam da bu ihtiyacın ürünü olarak yaşama geçirilmiştir. Tecrit saldırısı, hapsetme ve cezalandırma mantığının en sistemlileştirilmiş halidir. Zamana ve mekâna yayılmış, bir işkence biçimidir. Tecritte tutsak dış dünyadan yalıtılarak bedenine el konulur. İstediğinin dışında zaman ve mekân parçalara bölünerek tutsağa karşı bir silaha dönüştürülür. Tüm zamanı, yaşamı kontrol altına alınmaya çalışılır. Yirmi dört saati gözetim altına alınarak denetlenmek istenir. Tecrit işkencesiyle tutsak; düşüncelerinden, siyasi kimliğinden arındırılmak, kişiliksizleştirilip, kimliksizleştirilmek istenir. En temel ihtiyaçları dahi tutsağı teslim almak için dayatmaya, şantaja dönüştürülür. Örneğin; sağlık ve tedavi hakkı gibi. Bu hak tüm insanların en temel hakkıdır. Hangi koşul altında olursa olsun beden ve ruh sağlığının korunması en temel yaşam hakkıdır. Ancak hapishane de bu hakkın kullanımı da elinden alınır tutsağın. Zaten tecridin kendisi başlı başına insanın doğasına aykırı sağlık bütünlüğünü bozan bir işkence biçimidir. Tecrit koşullarının sağlıklı insana dahi bir dizi fiziki ve psikolojik sorunlar yarattığı biliniyor. Var olan rahatsızlıkları ise tecrit derinleştirdiği gibi tedavi olanaklarının da tutsağın elinden alınması tutsağı kişiliksizleştirme ve kimliksizleştirmek için bir dizi dayatmaya dönüştürülmesi tedavi olanaklarının elinden alınarak rahatsızlıkların büyütülmesi ölüm sınırına taşınması anlamına geliyor. Örneğin; tutsağın hastanelere sevkinin yapılmaması, rahatsızlığın psikolojik denilerek tedavi edilmemesi, alakasız ilaçların kullandırılması, hastane sevki yapıldığında da kelepçeli tedavi dayatılması yada askerin muayene odasında çıkmaması gibi dayatmalar basit bir güvenlik tedbiri değil, tutsağın iradesini, direnişi kırmaya dönük birer dayatma ve saldırıdır. Bu onursuz uygulamaların kabul edilmemesi ise tedavinin engellenmesini, hastalığın büyütülmesini getirmektedir. Ölüm sınırına gelmiş hasta tutsakların adli tıp kapılarında bekletilmesi, hapishane koşullarında yaşamına devam ettiremeyeceklerine dair doktor raporlarına rağmen adli tıp raporunun verilmemesi verildiğinde de “toplum güvenliğine tehlike oluşturuyor” gibi gerekçelerle tahliyesinin engellenmesi sonucu tecritle katledilmekteler yada katliamları hedeflenmektedir.

Sözde, yasalarda idam cezası kaldırılmış durumdadır. Ancak hasta tutsaklara dayatılan sürece yayılmış imha yani ölüm. Lakin devlet öyle büyük bir sınıf kiniyle yaklaşmaktadır ki tutsağın ölümünün dahi özgür bir ortamdan olmasını istememektedir. Hasta halinden dahi korkmakta onun için tahliyesini engellemekte. Tecrit içerisinde imhayı dayatmaktadır.

Tecritle tüm halkada gözdağı verilmeye çalışılıyor. Bu cezasının “seyirlik” olması durumudur. Hasta tutsakların hapishanede kalmayacak durumda olmalarına, ölüm sınırına gelmiş olmalarına rağmen tahliye edilmemeleri de tamda bununla ilgili bir durumdur. Biliyoruz ki tecrit ve hapishane sadece devrimci tutsaklar teslim almak istenmiyor. Bir bütün toplum sindirilmek isteniyor. Yani hasta tutsaklar üzerinden tüm topluma mesaj verilmektedir. Devlet’e karşı çıkana “nizamı bozana” insan göstermeyeceğiz” vs. mesajı verilmektedir. Bu yaklaşım egemenlerin aynı zamanda halk kitlelerini pasivize edip iradesizleştirme projelerinin bir parçası niteliğindedir. Dolayısıyla hapishane sorununun bir parçası olan hasta tutsaklar sorunu bütün toplumu ilgilendiren bir sorundur. Birleşik ve güçlü bir mücadele yaratılması soruna çözüm üretmek için elzem ve acil görevdir.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu