Makaleler

Ekim Devrimi’nde Yeni Kadın’ı yaratanlar

Sovyetlerde, resmi tarihin kayıtlarına pek yansımayan bir devrim daha gerçekleştirilmiştir. Bu devrim, sadece döneminde değil, daha sonraki yaklaşık 100 yıl boyunca da sınıf hareketleri tarafından ıskalanmıştır.

Tarihin satır aralarında; bazen İnessa Armand-Lenin mektuplaşmalarında, bazen çıkartılan ilk yasalarda bu devrimin izlerini sürebiliriz. Kimi zaman da Aleksandra Kollantai’ın kitaplarından bağıra bağıra bize seslenir. Sınıf devrimcileri için kayıp olan bu mirası 2. dalga feministler bizlerden çok önce bulmuştur.

Ekim Devrimi’nin öncü kadınları, parti yaşamına adım atarken çocuklarını, eşlerini, bazen büyük servetlerini, bazen de yaşamın konforunu geride bıraktı. Bunu bir fedakarlık, bir vazgeçiş olarak değil, özgürlüğün kazanılması olarak yaşadılar. Diğer görevlerin yanında yeni kadını yaratma görevini ihmal etmediler. Örgütteki erk-ek iktidarının gölgesine girerek onunla uzlaşmadılar. Ve geride yıllarca unutulmuş olsa da eninde sonunda kadın kitleleriyle yeniden buluşacak güçte bir miras bıraktılar. Bu önder kadınlar sayesinde Sovyet kadınları, erkek iktidarlara karşı ilk sınavlarını başarıyla verdiler. Ancak bu özgürleşme süreci daha ileriye taşınamadı. 2. ve 3. kuşak Sovyet kadınları aynı fedakarlık ve coşkuyla katılmış olsa da kadın özgürleşmesi süreci, kesintiye uğradı.

Sosyalizm ideolojisi yerini aileyi kutsayan, kadını annelikle görevlendiren gerici ideolojiye bıraktı. Bu süreç, sosyalizmden geriye dönüş olarak ifade edilen 1950’li yıllardan daha önce yaşandı. Devrimin süreklileşmesi aslında ilk darbesini cins bilinci gelişiminin durdurulmasıyla aldı. Bu cephedeki kayıplar uzun süre görünür olamadı. Ta ki uzun yıllar sonra bu tarih kadın devrimcilerin dikkatini çekene kadar! Nihayet bugün, Ekim Devrimi’nin yeni kadını yaratan öncülerini daha iyi anlama çabasına girebiliyoruz.

 

İnessa ve Aleksandra’da yeni kadın

İnessa Armand, 1904 yılından itibaren Bolşevik devrimin her türlü görevini layıkıyla omuzlayan, Lenin’le birebir uzun yıllar çalışan, 1920’de koleradan ölene kadar pek çok üst düzey görevi yerine getirmiş olan bir devrimcidir.

Bu yoğun çalışma temposu onu cins bilinci sorgulamaları yapmaktan, devrimi bu boyutuyla ilerletme çabasından geri bırakmamıştır. Kadın aydınlanması ve özgür aşk üzerine yaptığı çalışmaları, Lenin’le uzun tartışmalar yapmasına yol açmıştır. Lenin’le en çok mektuplaşan kişilerden biri olarak bilinen Armand’ın bu mektupları hiç yayımlanmamıştır. Bunun nedeni düşünceleri yüzünden Lenin öldükten sonra Armand’ın ağır bir sansüre uğratılmasıdır.* Armand’ın düşüncelerini ancak Lenin’in kendisine yazdığı yayımlanmış mektuplardan takip edebiliyoruz. Lenin, Armand’ın fikirlerini aşırı bulduğunu bu mektuplarda ifade eder.

Armand “tek eşli”liği esas alan ve devletin temeli olan ikiyüzlü ahlak anlayışını eleştirir. Bu eleştirilerini felsefi entelektüel sınırlarda bırakmayıp kadın yaşamına yansıtmayı ister. Hukuki zeminde de kadını tüm bağımlılıklarından kurtaracak düzenlemeleri gerekli görür. Özgür aşkı, evlilik ilişkisine alternatif olarak savunur. Bu düşüncesi Lenin tarafından burjuva yoz ilişkilere dönüşme riski taşıyor gerekçesiyle aşırılıkla eleştirilir. İnessa’nın düşüncelerinin karşısına cinselliğin paylaşımında aşk şartını koyar. İnessa Armand 1915 yılında, hazırlatmakta olduğu bir broşürün planını Lenin’le mektup aracılığıyla paylaşır. Lenin, söz konusu broşürde kadının aşk özgürlüğü isteminin yer almasını uygun görmez. “Oysa siz, objektif, sınıfsal bakış noktasını tümüyle unutuyorsunuz…” “… ‘Geçici bir tutku ve birleşme’ bile” (darkafalı ve darkafalılaştırılmış) karı-koca arasındaki ilişkiden daha ‘temiz’miş. Böyle yazıyorsunuz…” (Kadın Sorunu Üzerine, İnter Yayınları, 1996, s. 33)

Bu tartışmaları ne yazık ki sadece Lenin’in mektupları üzerinden takip edebiliyoruz. Fakat Armand bu düşüncelerinde yalnız değildir. Aynı dönemde bir diğer önder kadın Aleksandra Kollontai’da da benzer düşüncelere rastlıyoruz. Kollantai eserlerinde yeni kadını her türlü bağımlılık ilişkilerinden kurtulmayı başarabilen özgür kadın olarak anlatır.

Kollantai o güne kadar kadının omuzlarına yüklenmiş olan ikiyüzlü ahlak anlayışını reddeder. “Kadının ahlaki tutumunu belirleyen şey, seksüel ilişkileri değil, onun çalışmada, topluma yararlı çalışmada gösterdiği değerdir” der.

Kollantai aşkı biyolojik cinsiyetin ihtiyaçlarını gidermeye indirgenmiş bir güdü olarak bireyler arası ilişkilerle sınırlı da tutmaz. Aşk ve tutkuyu toplumsal yaşamın içinde kendini daha fazla gerçekleştirebilme hali olarak daha üstün bir düzeye çıkartır. İşte bu nedenle Kollantai’daki özgür aşk, burjuva yoz kültürün cinsellik tüketiciliğinden de tümden farklıdır.

İnessa Armand ve Aleksandra Kollantai’daki yeni kadının bu köklü değişimi Bolşevik Partide ve Sovyet Devletinde kısmen kabul de görmüştür. Ancak bu düşüncenin gelişimi daha sonra başka öncelikler gerekçe edilerek feda edilir. Çıkartılan ilk yasalar vasıtasıyla da devlet politikası olarak uygulanır ancak sonrasında bilinen hali ile yasalar gericileştirilir.

Bu gerilemenin nedenlerinin incelenmesi bu yazının konusu değildir. Zira 20. yy. devrimlerinde başlı başına cins körü iktidarların ve politikaların rolü büyüktür.

Yine de bu kesintiye uğrama durumu o dönemin bazı zorluklarıyla açıklanabilir. Ancak bugünden baktığımızda daha da belirgin görünen, mücadelenin stratejik ayaklarından birisi olarak ataerki ile mücadelenin görülmemiş olmasıdır denilebilir. Dolayısıyla da her türlü iktidarda kendisini kılıktan kılığa girerek yaşatan erkek egemenliği ile mücadele esasta kimi gerici geleneklerle sınırlandırılmıştır. Böylece her türlü iktidarda olduğu gibi Sovyet iktidarında da ataerki kendisini tekrar tekrar tahkim edebilmiştir.

Yeni kadını Sovyet coğrafyasında yaratan felsefe ve yaşam biçimi yoluna 1960’larda 2. dalga feministlerin arasında devam etmiştir. Zira feministler bu sınıf devrimcisi kadınlardaki cins bilincini kendileri açısından örnek almıştır. Sınıf devrimcisi kadınlar ise bunu ancak yaklaşık 100 yıl sonra tekrar keşfetmişlerdir.

(Bir YDK’lı)

 

* Kimi tarih araştırmacılarına göre Lenin’le Armand arasında bir aşk yaşanmıştır. Böylesi bir durum da Armand’ın sansür edilmesi için yeterli gerekçe sayılabilir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu