GüncelMakaleler

MAKALE | İstanbul Büyükşehir Belediye Seçiminin İptali ve Tekrarlanması Üzerine!

"Bu nedenle de her iki hakim sınıf kampı seçimlere sonuna kadar asılacaktır. Bizler açısından ise önemli olan; her iki hakim sınıf kliğinin arkasında yedeklenmeden, kitle çalışmalarımızı yaygınlaştırarak sürdürmektir"

31 Mart yerel seçimleri adeta bir genel seçim havasında geçti. İktidar açısından 31 Mart yerel seçimleri propagandasının merkezinde ”Ülkenin Bekası” bulunuyordu.

AKP, MHP ile kurduğu “Cumhur İttifakı”nda özelikle MHP’li seçmen tabanının “Cumhur İttifakı”na oy vermesini sağlamak için geliştirdiği ”Ülkenin Bekası” söylemini seçim boyunca miting meydanlarında bağırıp durmasına rağmen, başta İstanbul ve Ankara Büyük Şehir Belediyelerini olmak üzere Adana, İzmir gibi Türkiye nüfusunun neredeyse yarısının yaşadığı büyük şehirleri kaybetti.

Ankara gibi önemli bir kalesini kaybetmeyi hazmederken, İstanbul’u kaybetmiş olmayı ise kabullenmedi. Bunda 2014 seçimlerine yönelik Ankara’da yapılan sahtekarlığın tekrar yenilenmesinin çok zor olmasının yanında, faşist kimliğini saklamayan Mansur Yavaş’ın rakibine önemli oranda fark atmış olması da etkili oldu.

Ancak İstanbul’da kaybetmeyi kabullenemedi. Bu her şeyden önce sadece İstanbul gibi Türkiye açısından son derece stratejik önem taşıyan bir ilin kaybedilmesi değil aynı zamanda iktidar ve çevresi için rantın, talanın ve yağmanın önünün kesilmesi anlamına geliyordu. Bizzat Recep Tayyip Erdoğan’ın “İstanbul sevgisi” ve “kupon arazi” merakı bilinmiyor değil. Bu nedenle de AKP açısından İstanbul’un kaybedilmiş olması, “suyun başının tutulmuş” olmasının yanında, iktidardan düşmenin işareti olarak görüldü ve seçimin iptal edilmesi için girişimlere başlandı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerine bu kadar itiraz eden AKP’nin, itirazının arkasında ”İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybetmiştir” sözü vardır. Bu bir gerçekliktir. İstanbul’un Türkiye ekonomisindeki yeri AKP’yi daha da hırçın hale getirmiştir. AKP, ilk söyleminden hareketle ne yapıp edip, yenilenen seçimi kazanarak kendisini ispatlamak istiyor. Böylece ”İstanbul’u kazandık, Türkiye’yi de yeniden kazandık” demek istiyor.

İkinci ise denetiminde olan İstanbul ekonomisindeki rantı kaybetmek istemiyor. Seçim sonrasında üzerinden daha birkaç hafta geçmeden AKP’nin İBB’den nasıl geçindiği ortaya çıktı. Sadece kendi denetimlerindeki vakıf ve kuruluşlara Belediye olanak ve fonlarından milyarlarca TL aktarılması, AKP’nin İBB’den nasıl nemalandığını gösteriyor.

Bir iktidar partisi olarak AKP, devletin tüm kilit noktalarını ele geçirerek, istediği gibi kararlar çıkartarak ülkeyi yönetiyor. 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra bunu ”Allah’ın bir lütfü” olarak gören AKP, eline geçen fırsatı kullanıp KHK’lar ile, tüm muhalif kesimleri devlet kurumlarından temizlemede ve “parti devleti”ne dönüşmede önemli bir mesafe aldı.

31 Mart 2019 tarihinde yapılan yerel seçimde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazanan CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu olmasına rağmen, AKP ve MHP, bu sonucu kabul etmeyerek seçimin yenilenmesini istediler. YSK,  ”Kamu görevlisi olmayan sandık kurulu başkan ve üyelerinin görevlendirilmesi”ni gerekçe göstererek seçimin Haziran ayında tekrarlanmasına karar verdi.

YSK, son derece zayıf argümanlarla ve daha önceki kararlarına ters biçimde karar alarak, kendisine iletilen emri uyguladı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini iptal etti. Seçimlerin sadece büyükşehir başkanlığı olarak yenilenmesine karar verdi.

 

Faşist Düzenin Maskesi: Seçimle Gelen Seçimle Gider!

Faşizmle yönetilen bir ülkede buna fazlaca şaşırmamak gerekir. Yerel seçimlerde T. Kürdistanı illerinde (özellikle sınırlarda) uygulamaya konulan özel politikalarla, asker polis oylarıyla belediye başkanlıklarının kazanılması ortadadır. İstanbul seçimlerinin iptal edilmesinden önce Kürt illerinde % 90’lara varan oy farkıyla seçilen belediye başkanlarının mazbatalarının KHK’lı oldukları gerekçesiyle verilmemesi, üstelikte seçimleri yenileyip, mazbataları 2. olan AKP’li adaylara verilmesi uygulamaları ortadadır. Bu anlamıyla İstanbul seçimlerinin iptal edilmesi şaşırtıcı olmamıştır.

Buna rağmen bazı aydınların ve çevrelerin seçimin iptaline şaşırması eşyanın tabiatına ters değildir. AKP’nin tüm faşist ve despotça uygulamalarının mevcut ”Anayasa” ile aşılacağını, kırıntı da olsa bir ”demokrasi”nin varlığı üzerinden bir tartışma yürütüldüğü için fazla şaşmamak gerekir. Tersine halk kitlelerine ve aydınlara Türkiye’de artık demokrasinin ”d”sinin bile olmadığının döne döne anlatılması gerekmektedir.

Bu uygulamalar, burjuva demokrasinin asgari kurallarının uygulandığı bir ülkede olmaz. Ancak, ülkemiz öteden beridir faşizmle yönetilmekte, iktidardaki İslami-faşist AKP’nin neler yaptığı, hangi politikaları uyguladığı ortadadır. Yaşanan süreç tıpkı 24 Haziran 2015 Genel Seçimleri’nden sonrasına benzemektedir. Hatırlanırsa o zamanda AKP seçimleri kaybetmiş, tek başına hükümet kurma imkanını kaybetmiştir. Bunda en önemli etken, HDP’nin yüzde 10 barajını yıkarak meclise girmesiydi.

AKP, düzen açısından bu tehlikeyi iyi kullanarak bir taktik geliştirdi ve seçimlerin tekrarlanmasını sağladı. Başta Kürt hareketi olmak üzere devrimci ve demokratik muhalefete yönelik azgın bir faşist terör saldırısı başlatıldı. 1 Kasım seçimlerine böyle gidildi ve AKP yeniden hükümet kurma şansını yakaladı. Şimdi de benzer bir taktik uyguladı. Bu kez de “çaldılar ama nasıl çaldıklarını bilmiyoruz”, “bir şey oldu ama ne olduğunu bilmiyoruz” gerekçeleriyle seçimi iptal ettirdi.

Ancak bu kez karşısında hakim sınıfın diğer kliğinin temsilcisi vardı. Bu ise AKP’nin hamlesinin daha da tartışılır olmasına yol açtı. Çünkü görüntü de olsa faşist rejimi maskeleyen “sandık sonucu” kabul edilmiyordu.

Bu düzen açısından oldukça tehlikeli bir stratejiydi. Hakim sınıfların kitleleri “seçimle gelen seçimle gider” manipülasyonuyla “demokrasi” masalına inandırması büyük bir yara almış durumdadır. Nitekim CHP, düzenin kurucu partisi olarak bu tehlikeyi gördüğü için seçim iptaline karşı sert bir tepki vermekten kaçındı ve yeniden seçimlere hazırlanmaya başladı.

AKP’nin İstanbul seçimlerini kaybetmesinde belirleyici etkenlerden biri, HDP’nin Büyükşehir Adayı çıkarmamasıydı. Hakim sınıfların iktidardaki kanadı karşısında muhalefetteki kanadın adayının üstü kapalı bir şekilde desteklenmesi anlamına gelen bu politika İstanbul seçimlerinde karşılığını buldu. HDP’nin “demokrasi” adına savunduğu bu politikanın, faşizmin geriletilmesi ve ülkenin demokratikleştirilmesine hizmet etmeyeceği açıktır. Çünkü ülkemizde faşizm AKP’nin, CHP’nin değil bir sistem sorunudur.

 

Kürt Oyları Yeniden Kıymete Bindi!

AKP, İstanbul seçimlerinin kaybedilmesinde en önemli faktörlerden birinin Kürt oyları olduğunun farkındadır. Bu nedenle Kürt seçmene yönelik yeni bir taktik geliştirecektir. AKP, MHP’yi de ikna edebilirse, seçim propaganda dönemi boyunca daha ”yumuşak” bir dil kullanarak Kürtlerin oyunu almaya oynayacaktır. Nitekim YSK’nın İstanbul seçimini iptal edeceğini bildiği için, avukatları apar topar PKK lideri Abdullah Öcalan’ın yanına göndererek, ”tecrit’i kaldırabiliriz” mesajı ile şirin görünmeye çalışmıştır. Bu konuda tecrübe sahibi olan Kürt hareketi, AKP’nin bu oyununu görerek aktif bir karşı duruş almıştır. Tutsaklar, ”devlet tecritin tümden kaldırıldığını kamuoyuna açıklayana kadar eylemiz devam edecek” açıklamasıyla AKP’nin ilk hamlesini boşa çıkarmış durumdadır.

AKP, iptal ettirdiği İstanbul seçiminde ne yapıp yapıp seçimi kazanmak istiyor. Bu konuda elindeki tüm olanakları kullanarak seçmenlere ulaşmanın her yolunu deneyecektir. İşe alma, maddi yardımda buluma, olmuyorsa toplumu tehdit ederek oy almaya çalışacaktır.

Seçimin yenilenmesi kararanın ardından halkın öfkesi sokağa taştı. Tencere ve tavasını alan tepkisini sokağa çıkıp ses çıkartarak dile getirdi. Bunu diğer illerden gelen destek ve ardı ardına yapılan sokak gösterileri izledi. AKP’nin korkusu o boyuttaki bu gösteriler dahi yasaklanabilir. Keza Kadıköy’deki Soma protestosunda “Her şey güzel olacak” yazılı pankartın Valilik tarafından yasaklanması da korkuyu göstermektedir. AKP ve MHP’yi en çok korkutan da bu hareketliliktir.

Yenilenen İstanbul seçimleri yine ”küçük bir genel seçim” havasında geçecektir. AKP, MHP ile kurduğu ”Cumhur İttifakı” ile seçime girerek, bir yandan havuç bir yandan sopa göstererek meydanlara çıkacaktır. HDP’nin ”önceki seçim taktiğimiz neyse bu seçimde de politikamızda değişiklikler olmayacak” açıklaması AKP’yi tedirgin etmiştir. AKP, HDP’nin bu açıklamasına karşın, yine “vatan millet edebiyatı” üzerinden propaganda geliştirecektir.

 

Her Şey Güzel Olacak Mı?

Halkın biriken ve kabaran öfkesi giderek büyümektedir. AKP ve MHP’nin bu öfkenin önünü kesmesi artık zor görünmektedir. Geniş kitleler, herkesin gözlerinin içine bakılarak iptal edilen İstanbul seçiminde oynanan oyunu ve yapılanı görmüş durumdadır. “Eski kurt” faşist CHP, bunu görmüş ve “her şey güzel olacak” adı altında kampanya çalışmasına başlamıştır. Ama bir düzen partisi olarak CHP, düzenin karakterini en iyi bilenlerden biri olarak tedirgindir ve alttan alta pazarlıklara da başlamıştır.

Ekrem İmamoğlu lehine çekilen çeşitli parti adaylarına oy veren seçmenin de Ekrem İmamoğlu’na yüzünü dönmesi uzak bir ihtimal değildir. Seçimin iptal edilmesine kızan, öfkelenen, anti-demokratik bulan birçok kesimin AKP’ye tepki olarak Ekrem İmamoğlu’nun yeniden kazanması için sandık başına gideceği ve hatta oy kullanma sayısının daha da artacağı görülmektedir. Bir ihtimal olarak AKP’nin tekrar kaybetmesi, onun açısından sonun başlangıcı olması nedeniyle bu seçim oldukça renkli geçecektir.

Burada önemli olan husus, her şeyin güzel olacağıdır. Bir çiçekle bahar gelmeyeceği gibi belediye seçimleriyle de ülkemize demokrasi gelmeyecektir. Ama bizzat seçimlerin sonuçlarının doğru analiz edilmesi ve oluşan ortamın doğru değerlendirilmesi özellikle ekonomik açıdan ve önümüzdeki süreçte hakim sınıfların politik şekillenişi bakımından önemlidir.

Bu nedenle de her iki hakim sınıf kampı seçimlere sonuna kadar asılacaktır. Bizler açısından ise önemli olan; her iki hakim sınıf kliğinin arkasında yedeklenmeden, kitle çalışmalarımızı yaygınlaştırarak sürdürmektir. Halka düzenin kurtuluş olmadığını, seçimlerin son yaşanan iptal gerekçelerinde de olduğu bir aldatmacadan ibaret olduğunu, faşizmle yönetilen bir ülkede kazanılan hiçbir hakkın kalıcı olma şansının bulunmadığını ve kurtuluşun devrimde olduğunu anlatarak çalışmalarımızı sürdürmeliyiz. Unutmamak gerekir ki; her şey güzel olacaksa bu devrimcilerin sayesinde olacaktır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu