Güncel

SÖYLEŞİ | “Sağlık çalışanları tükenme aşamasında”

Hem sağlık emekçilerinin, hem de toplumun salgınla ilgili sorunlarını konuşmak için Türk Tabipler Birliği Kovid-19 İzleme Kurulu üyesi Doç. Dr. Osman Elbek ile konuştuk.

Türkiye’de  Koronavirüs sürecinin altıncı ayına girmesiyle beraber salgında hem sağlık emekçilerin, hem de toplumun yaşadığı sorunlar artmaya başladı. Sağlık emekçilerinin virüsten koruyacak şekilde güvence altına alınmaması ve düzenli test uygulanmaması nedeniyle gerçekleşen ölümler ciddi boyutlara ulaştı.

Bununla birlikte özellikle sağlık hizmetine ulaşamamaktan kaynaklı Türkiye Kürdistanı’nda orantısız bir şekilde artan vakalar sonbahar ile birlikte nasıl bir boyuta erişeceği merak uyandırıyor.

Hem sağlık emekçilerinin, hem de toplumun salgınla ilgili sorunlarını konuşmak için Türk Tabipler Birliği Kovid-19 İzleme Kurulu üyesi Doç. Dr. Osman Elbek ile konuştuk.

Özgür Gelecek: Merhabalar, Sağlık emekçileri salgın sürecinde ne gibi sorunlar yaşadı?

Osman Elbek: Ben TTB’nin Kovid 19 İzleme Kurulu üyesiyim.  Biz kurul olarak kendi aramızda görüştüğümüzde şöyle bir tablo çıktı: Birincisi, Nisan’ın sonundan itibaren sağlık çalışanlarının Kovid-19 hastalanma ve ölüm rakamları hakkında resmi hiçbir şey açıklanmadı. Zaman zaman yazılı ve sözlü medya aracılığıyla tebliğ ederek yetkililerden resmi rakamları istedik.

Bu açıdan, bakanlığı bir kez daha bu konudaki resmi rakamları açıklamaya davet ediyoruz: Mevcut durumumuzu görmek açısından veriler olmadan konuşmak çok zor.

İkincisi, tabip odaları kendi inisiyatifleriyle sağlık çalışanlarını izlemeye çalışıyorlar. Dün itibariyle Ankara Tabip Odası 500’e yakın sağlık çalışanının teyit edilmiş bir vaziyette Kovid-19’a yakalandığını açıkladı. Bu tabii ki buzdağının görünen kısmıdır çünkü hepsini izleyebilmek mümkün değildir. Bu yüzden resmi verilere ihtiyacımız var.

Üçüncüsü ise daha bugünlerde İtalya’da yapılan bir araştırmada sağlık çalışanları ve restoran görevlileri en yüksek risk grubunda olduğu ortaya konuldu. Aslında gayet doğal bir durum çünkü; sağlık çalışanlarının çalıştığı, hasta yoğunluğunun fazla olduğu yerlerde virüs yükü de çok fazla oluyor ve sağlık çalışanları çok genç yaşlarda ölümcül hastalıkla karşı karşıya kalıyorlar.

Sağlık çalışanlarının ne kadar büyük bir risk altında çalıştığını salgın sürecinde şu anada kadar 26 hekimimizi kaybetme durumumuz net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Bu nedenle sağlık çalışanlarının özel olarak taranması gerekiyor. Şikayet, semptom aranmaksızın tarama kapsamına alınması gerekiyor. Ancak Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı makamında çalışanlar, futbol federasyonuna bağlı antrenörlere, masörlere, futbolculara düzenli tarama yapılmasına rağmen sağlık çalışanlarına düzenli tarama yapılmıyor.

Bu yüzden sağlık çalışanlarının en temel taleplerinden biri, düzenli tarama kapsamına alınması, sürveyansın izlenmesidir. Ayrıca örneğin bir sağlık çalışanı asemptomatik, şikâyetsiz de olsa, PSR testi pozitif halde çalışmaya devam ederse, hem kendi çalışma arkadaşlarına, hem de temas ettiği hasta ve hasta yakınlarına virüs bulaştıracaktır.

Bu yüzden erken tanı ve erken tanı sonrasında çalışanın izolasyona alınması hem kendi sağlığı için, hem de çevresindekiler açısından önemli bir faktördür. Ama bu taleplerimize rağmen çalışanlar tarama kapsamına alınmıyor.

Bir başka sorunumuz ise Kovid-19 hastalığının sağlık çalışanları için meslek hastalığı ve iş kazası sayılmamasına yöneliktir. Bu tüm yasal haklarımızı ortadan kaldırıyor. Kovid-19’un uzun süreli bir hastalık olacağına dair ipuçlarımız var.

Bu virüs, meslek hastalığı ve iş kazası sayılmazsa sağlık çalışanlarının ileri dönemde oluşabilecek patolojik durumları ve Kovid-19’un ileri dönemlerdeki süreci sağlıklı şekilde izlenemeyecek ve olası hastalık ya da ölüm durumlarında ise bu çalışanların yasal güvenceleri olmayacak.

O yüzden Kovid-19’un bir an önce meslek hastalığı ve iş kazası kabul edilmesi gerekiyor. Tabi burada sağlık çalışanlarından kastımız sadece hekimler değil, sekreter, temizlik görevlisi gibi bütün sağlık çalışanlarını kapsamaktadır.

Kaybettiğimiz arkadaşlarımızın aileleriyle dayanışmamız yasaklandı

Bu konuda söyleyeceğim son şey ise şudur: İstanbul Tabip Odası, kaybettiğimiz sağlık çalışanlarının yakınlarıyla dayanışmaya yönelik başlattığı bir kampanya vardı. Hekimler, sağlık çalışanları hızla bir dayanışma ağı oluşturdular.

Fakat ne yazık ki valilikten izin alınmasına rağmen bu dayanışma ağlarına çok hızlı bir şekilde son verildi. Tabip odaları ve TTB, hekimler ve sağlık çalışanlarının birbirleriyle dayanışacakları önemli yerlerdendir. Bu yasaklamalar da bizim için can acıtıcı bir durumdur.

Pandemi sürecinde sağlık emekçilerine şiddet olgusu nasıl bir noktaya evrildi ve bu süreçte sağlık çalışanlarına yönelik bakış açısında bir değişme var mı?

Pandemi sürecinde toplum ilk kez hekiminden hemşiresine, sekreterinden temizlik personeline kadar bütün sağlık çalışanlarına farklı bakmaya başladılar. İnsanlar, sağlıkçıların ne kadar değerli, özverili, hayati bir iş yaptığını ve canlarını ortaya koyarak çalıştığını gördü. Bugüne kadar şimdiki siyasi iktidar başta olmak üzere siyasi iktidarların hemen hemen hepsi sağlıktaki sorunların adresini sağlık çalışanları, özellikle hekimler olarak gösteriyordu.

Ama toplum ilk kez evine aylarca gitmeyen, çocuklarını, eşini, ailesini göremeyen sağlıkçıları görmüş oldu ve bakış açıları değişti. Böylece yine ilk kez sağlıkta yaşanan sorunların, sağlıkçılardan dolayı olmadığını fark etmeye başladı. Onlarla kurduğu empati ilişkisi, sağlıkçıların da aslında mağdur olduğunu ve böyle çalışmak istemediklerini fark ettiler.

Elbette ki sağlıkta şiddet bitmedi. Çünkü hala giderek artan bir şekilde sağlıkta sorunların kaynağı olarak sağlıkçılar gösterilmektedir. Ama toplumla önemli bir eşiğin pandemi sürecinde aşıldığını ve anlaşmazlığın kırıldığını düşünüyorum. Dünden gelen günah keçisi ilan etmelerin, hedef göstermelerin toplumdaki etkisi bir anda silinmez.

Bunun yanında TTB’nin yıllardır mücadele verdiği ‘Sağlıkta Şiddet Yasası’, tam istediğimiz, talep ettiğimiz gibi olmasa da yasalaştı. Bu yasada yıllardır masada olan bir yasaydı. Bugün geçmesinin nedeni ise toplumun gösterdiği reflekslerin değişmesi, sağlıkçılarla dayanışmaya yönelik seslerin daha fazla çıkmasıydı.

Bugünlerde özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde vaka sayılarının daha fazla olmasıyla insanların sağlık hizmetlerine ulaşmasıyla ilgili ciddi engeller var. Ama bugün insanlar bu sorunun sağlıkçılardan kaynaklanmadığı, hizmet alanlarının kısıtlılığından ve sağlık sisteminin yapısal sorunundan kaynaklandığını bir miktar daha farkına varmış oldu.

“Birinci dalga, ikinci dalganın üzerine binecek”

Son haftalarda ağır hasta sayısının tam verilmemesiyle birlikte koronavirüs günlük verilerinin gerçeği yansıtmadığı konusunda Sağlık Bakanlığı’na yönelik eleştiriler geldi. Veriler olmadan bu süreç yönetilebilir mi?

Yönetilemez. Yönetilemiyor da zaten. Veriler şeffaf olmanın dışında doğru da değil. Erzurum, Malatya, Rize gibi birçok ilin valilerinin açıklamalarına dikkat edersiniz Sağlık Bakanlığı’nın ilgili illere dair yayımladığı raporlarla valiliklerin açıklamaları birbirini tutmuyor. Bizim dışarıdan söylememize pek gerek yok. Mevcut devlet organizasyonu, açıklanan verilerin gerçekliği ifade etmediğini ortaya koyuyor. Bu yüzden açıklanan verilerin doğruluğuyla ilgili insanlar şüphe duyuyor.

Daha önemlisi örneğin yoğun bakım ve entübe olan hasta sayılarındaki trendi izlemek, pandeminin gidişatına dair bir fikir veriyordu. Evet, Türkiye çok az veri açıklıyor ama eldeki verilerin gidişatını izlemek, ‘dün durum ne idi ve yarın nereye gidiyor’ demek için elimizde bir ipucu vardı. Bir gecede bu yoğun bakımda olan ile entübe olan hasta sayısını kaldırarak bu trendi ortadan kaldırdılar.

O turkuaz renkli tabloya bu verileri kaldırmadan yeni veri eklenmesi zor değildir. Gidişatı izleyebilmek için elde ettiğiniz her veriyi geçmişe doğru değerlendirerek kamuoyuna açıklamak zorundasınız. “Bugün pnömoni (zatürre) görme oranımız %5” demek pek bir şey ifade etmiyor. Dün ne idi, bugün ne oldu? Bunun karşılaştırması yapılmalıdır. Ama maalesef Türkiye’de verilerin eksik olmasının yanı sıra, hemen hemen herkes var olan verilerin de hatalı ya da objektif olmadığını düşünüyor.

TTB’nin değerlendirme raporlarında sonbaharda, özellikle mevsimsel hastalığın arttığı zamanda vaka sayısında bir artış yaşanması veya ikinci dalga bekleniyor mu?

TTB, ikinci ayda ile dördüncü ayda iki rapor, üçüncü ile beşinci ayda ise değerlendirme sundu. Her iki raporda ve değerlendirmede kısa ve orta vadeli, verimli öneriler var. Bugün itibariyle baktığımız zaman ikinci aydaki öneriler hayata geçseydi, Haziran ayıyla geçtiğimiz, adı yanlış olan normalleşmeye çok farklı bir şekilde geçerek bugünkü yoğun bakım ve entübe sayılarına ulaşmamış olurduk. Keşke bu değerlendirmeler kamusal otorite nezdinde daha fazla dikkat çekseydi ve bir takım adımları değiştirselerdi.

Aslında açıkladığımız rapor ile değerlendirme görüşlerinin tarifinden sonra kimi veriler değişiyor, kimi uygulama değişikliğine gidildiğini de görüyoruz. Ama toplumsal hareketliliği kısıtlayacak, ekonomik öncelikli önlemlerden hiç vazgeçilmiyor.

Bunu en kötü şekilde bayramda yaşadık. Ayasofya’nın açılması, 15 Temmuz, iki büyük sınavın yapılması gibi toplumsal hareketliliği artıran adımlar atıldı. Sonbaharla birlikte, influenza ile Kovid-19’un beraber izlemesiyle tüm dünyada daha büyük probleme neden olacağı öngörülmektedir.

Bu yüzden değerlendirme ve raporlarda influenzaya karşı Sağlık Bakanlığı tarafından ne tür önlemler alındığını açıklamaya davet ettik. TTB olarak 6 aydan büyük herkese influenza aşısının yapılmasını talep ettik. Çünkü hem influenza ile, hem de Kovid-19 salgınıyla baş edebilmemiz mümkün değildir. Toplumun en azından büyük bir kesimine influenza aşısı yapabilirsek, Kovid salgını üzerindeki etkisini azaltabilme şansına sahip olabiliriz.

Bu yüzden de geçen yıl olduğu gibi influenza aşısının zor bulunmasına, tedariğinin önünde sorunlar olmasına kabul edebilecek durumda değiliz. Bu yüzden bakanlığın ne kadar aşı aldığını, bunu topluma nasıl uygulayacağını, kimlere uygulayacağını bilmek istiyoruz.

Bunun dışında influenzayı Kovid’den ayıran testlerin uygulanmasına, özellikle sonbaharda hızlıca hayata geçmesi gerekiyor. Aksi takdirde hastalara yaklaşımda ciddi problemler yaşayabiliriz.

Buna yönelik de planladığı takvimi kamuoyu ve bizlerle paylaşmasını istiyoruz. Ayrıca biz ikinci dalgayı bekliyoruz fakat henüz birinci dalgayı bitirmiş değiliz. Birinci dalga, ikinci dalganın üstüne binerek seyretmeye maalesef devam edecek ve sağlık çalışanları adeta tükenme aşamasında. Bunları göz önüne alarak bir eylem takvimi oluşturulması gerekiyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu