Makaleler

Ekonomide durum söylendiği gibi mi? -3-

Türkiye’deki işsizlik sorunu, artan nüfusa oranla, yatırım ve doğallığında istihdam olanaklarının “yok”luğuna işaret etmektedir. İşsizliğin % 13 ile son 7 yılın en yüksek oranına ulaştığı Türkiye’de “parası olmayan” ne kadar tüketebilir ve piyasadan ne kadar meta çekebilir? Piyasadan çekilmeyen meta, dolaysız bir şekilde yeniden üretimin gerçekleşmesine engel olur. (Metası satılmamasına rağmen üretim yapmaya devam eden patronun durumu ve sebep olacağı sorunlar başka bir köşenin konusudur.) Bu gerçeklikten kaynaklı hükümet yetkilileri Türkiye’deki üç önemli üretim alanında (beyaz eşya, mobilya ve konut) tüketimini teşvik edecek hamlelerde bulundular. Beyaz eşyada ÖTV sıfırlandı, mobilya ve konutta ise KDV % 18’den % 8’e çekildi. Bu durum tüketimi teşvik edip var olan stokların erimesini ve yeni üretimlerin gerçekleşmesini sağlamak için yapıldı. Böylelikle bu üç sektörde iflasların, işten çıkarmaların önüne geçilebilecek, yeni istihdam yaratılacak ve piyasadaki nakit akışını sağlayacaktı.

2015’te kişi başına gelir 11 bin 14 dolarken 2016’da 10 bin 807 dolara düştü. Bu rakamlar kişi başına gelirin GSYH’nin nüfusa oranı olduğu unutulmadan değerlendirilmelidir. Bu düşüşe rağmen 2016’da hane halkının harcamaları yıllık % 2.3 artış göstererek GSYH’yi % 1.4 puan yukarı çekti. Gelirin azalmasına rağmen harcamanın artması borçlanarak tüketim yapıldığı anlamına geliyor. Hane halkı borçlanarak harcarken devlet de boş durmuyor, o da borçlanıyor. 31 Aralık 2016 itibariyle Türkiye’nin brüt borç stoğu milli gelirin % 47’sini aştı. 2015’te 396 milyar dolar olan dış borç stoku 2016 sonunda 404 milyar dolar oldu. Net borç stoğu ise 252.7 milyar dolarla milli gelirin % 29.5’i oldu. Kamunun net borç stoğu ise 218.9 milyar dolarla milli gelire oranı % 8.4 oldu. (11 Nisan 2017, Cumhuriyet) Borcunu ödemek zorunda olan Türkiye’nin Merkez Bankası’nın ise 107 milyar dolar civarında rezervi var. (29 Ocak 2017, Cumhuriyet) Kullanılabilir net rezerv ise 30 milyar dolar civarında. Yenilenmesi gereken yurtdışı fonlarından bir yıl içerisinde vadesi dolacakların tutarı ise 163 milyar dolar. Buna cari işlemler açığı da eklendiğinde toplam miktar 195 milyar dolara çıkıyor. Hal böyle olunca yol-köprü-tüp geçit-havaalanı-şehir hastanesi yapmak büyüme ve istihdamda geçici tedbirler olmaktan öteye geçemiyor. Hele bir de yapılan bu köprü-yollara geçiş, hastanelere müşteri garantisi verince ve bu garantide dolar üzerinden anlaşılınca, her gün her ay bütçeden milyon dolarların özel şirketlerin kasasına akması sağlanıyor.

Tüm bu rakamlara enerji rakamları dahil değil. Türkiye, enerjide dışa bağımlı bir ülke. İstese de istemese de petrol ve doğal gazı satın almak zorunda. Yükselen petrol fiyatları, yükselen dolar kuru harcamaların sürekli artmasına sebep oluyor. Buna bir de bütçeyi denkleştirmek için petrol ve petrol ürünlerine Türkiye hükümetinin zam yapması, dünyadaki en pahalı benzin ve mazot tüketimine yol açıyor. Elektrik üretiminde önemli bir kısmının doğalgaz çevrim santralleri aracılığıyla yapılması hem son kullanıcıların hem de esnaf ve patronların her geçen gün masraflarının artmasına sebep oluyor. Geçtiğimiz aylarda yapılan elektrik kesintileri hafızalardaki yerini koruyor. Bu kesintilerden dolayı var olan Organize Sanayi Bölgelerindeki patronların “her geçen saniye zarar ediyoruz”, “milyar dolarlık kayıp var” sızlanmaları hem boşuna değil hem de “büyüme, büyüme!” diye bağıranların içine düştükleri halin tam bir özeti.

Hükümet yetkilileri Ekim 2016’da 2017 ve 2019 için Orta Vadeli Programı’nı (OVP) açıklamayı planladığı ekonomik politikaları içeriyor. Herşeyden önce OVP 2016 yılı büyüme tahmini rakamını % 4.5’ten % 3.2’ye çekerek başlıyor. OVP’de sıkça dile getirilen “istikrar” kavramı ile ilgili DİSK’in yaptığı değerlendirme “güvencesizlik ve işsizlikte istikrar” oluyor. Programda geçen “kapsayıcı büyüme”nin işçi sınıfını kapsamadığını söyleyen DİSK program hedefinin “ucuz ve güvencesiz işçilik üzerinden sermaye birikiminin sürekliliğinin hedeflenmesi” olduğunu söylüyor. (12 Ekim 2016, Erinç Yeldan, Cumhuriyet-aktaran) Yine DİSK “refahın paylaşılması”, “gelir dağılımının düzeltilmesi”, “ücretlerin ekonomik büyümeden pay alması”, “insan onuruna yaraşır nitelikli işler yaratarak işsizlikle mücadele” gibi sorunların OVP’de yer bulmadığını söylüyor.

Tüm bu ekonomik durum, siyasi gelişmeler, Ortadoğu ve dünya ölçeğindeki gelişmelerle birlikte üzerinde yaşadığımız coğrafyadaki insanların yakın gelecekte daha yakıcı sorunlarla karşı karşıya kalacaklarını gösteriyor. Referandumda görülen neredeyse yarı yarıya olan ayrışma, ekonomik ve siyasi sürecin etkisiyle bir anda çok sert bir şekilde yer değiştirebilir. Konsolide edildiği düşünülen kitle bir anda karşı tarafa geçebilir. Körfez’den ve Katar’dan gelen kayıtdışı paralar bile hiçbir fayda etmeyebilir. Dünya ölçeğinde Hindistan, Macaristan, Fransa, Hollanda’daki ve genel olarak Avrupa’da yükselen sağcılıkla, Amerika destekli Latin Amerika’da yapılan/yapılmaya çalışılan (Brezilya-Venezüella) sağcı darbeler -parlamento, mahkemeler vb. yollarla- hiç şüphesiz ki Türkiye’yi de şu ya da bu şekilde etkiliyor/etkileyecektir. Pek çok insan şu andaki durumunu 2. emperyalist paylaşım savaşı öncesindeki durumla kıyaslıyor, bu kıyaslamanın sonucu da “koyu”, “karanlık” günler beklentisini artırıyor. İşçı sınıfı ve yoksul halk kitlelerinin önınde yapılacak çok iş var! (Bitti)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu