Makaleler

Emeğe yönelen saldırı dalgasını dipten gelen dalgayla kıralım!-2

TC ekonomisinde en son bir-iki yıldır nereden geldiği belli olmayan kayıt dışı sermaye gerisiyle (Temmuz-Aralık 2016’da 9.2 milyar dolar kaynağı belirsiz sermaye girişi oldu) taşıma suyla gemi yüzdürülüyor. Ekonomideki mevcut tablo, durgunluğun devam ettiğini kriz eşiğinin aşılmaya doğru evrildiğini gösteriyor. Kriz eşiği ve kriz dönemlerinde faturanın işçi sınıfına ve emekçi yoksul halka kesildiğini, yaşanan onlarca deneyimle artık biliyoruz.

Referandum boyunca “istikrardan” bahsedenlerin ilk yaptığı açıklama ekonomideki kötü gidişata, krize yönelik tedbirler olmayıp 80 yıllık kazanılmış hak olan kıdem tazminatını “düzenlemeye” dair oldu. Çalışma bakanlığı, başkanlığın ne demek olduğunu da böylece belirtmiş oldu. Başkanlığın ilk saldırısının kıdem tazminatını budamak olacağı da kesinleşmiş oldu. Emeğe yönelik saldırıların daha kapsamlı olacağının “müjdesi” de daha referandum sonuçlanmadan komprador kapitalistlerin kulübü olan TÜSİAD’dan geldi.

TÜSİAD “sermayedarlara esneklik, güvenceli esnek çalışma biçimlerinin geliştirilmesi, KOBİ’lere destek, istihdamdaki vergi-prim yükünün OECD ortalamasına çekilmesini” isteyen bir açıklama yaptı. Açıklamanın Türkçesi şu; güvencesiz, taşeron, esnek ve kiralık çalıştırma, uzun süre çalıştırma, işçi ücretlerindeki sermaye pay yükünü azaltma, komprador sermayeye devlet desteği isteniyor. Daha yalın ifadeyle ekonomik krize doğru giderken komprador sermayenin güvence altına alınması, artı-değer sömürüsünün artırılması ve azami karın önündeki engellerin kaldırılmasıdır söz konusu olan. Bunun anlamı işçi sınıfının kazanılmış haklarını elinden alarak sömürünün daha da artırılması, emeğe yönelik daha kapsamlı saldırıların olmasıdır.

Türkiye proletaryasına yönelik hazırlanan bu saldırı dalgasına karşı işçi sınıfının örgütlü mücadeleden başka bir alternatifi yoktur. Bu tartışılmasızdır. Soru veya sorun emekten gelen gücün nasıl kullanılacağı ya da nasıl bir mücadele verileceğidir.

Kuşkusuz ki daha kapsamlı bir saldırı ancak daha etkin, daha örgütlü ve daha militan bir mücadeleyle püskürtülebilir. AKP/Erdoğan döneminde emeğe yönelik saldırılara karşı verilen sendikal mücadelenin niteliğine bakıldığında hakkı yenmeyecek birkaç örnek dışında elde avuçta bir şey olmadığı görülecektir. Süreç daha etkin ve daha militan bir mücadeleyi dayatıyor. Zira sınıf mücadelesi keskinleşiyor ve bu militan mücadeleyi kaçınılmaz kılıyor.

Türkiye’de mevcut sendikal anlayış ve genel grevin unutulmaya yüz tuttuğu sendikal mücadeleyle bu saldırıların göğüslenmeyeceği oldukça açıktır. Bu kapsamda sene başında sendikaya rağmen metal işçilerinin yaptığı ve kazandığı grev, işçilerin sendikanın ilerisinde hareket etmesi nedeniyle ufuk açıcıdır.

Sarı sendikaların uzlaşmacı siyasetine ve mücadele tarzına karşın -ki işçi sınıfın vereceği ilk sınav budur- işçiler fabrikalarda, üretim alanlarında kendi öz direniş örgütlülüklerini kurmak durumundadır. Komiteler, komisyonlar, meclisler, temsilcilikler vb. örgütlülüklerle sarı sendikaların etkileri kırılmakla birlikte etkin-militan bir mücadele örgütlenebilir, örgütlenmelidir. Proleter devrimciler sürecin bu zorluğunda daha fazla çalışmalı, daha fazla örgütlenmeli ve mevcut örgütlülüğümüzü daha aktif hale getirilmelidir. (Bitti)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu