Makaleler

En büyük toplu sözleşme!

2013 yılının asgari ücretinin belirlenmesi için “pazarlıklar” başladı. Elbette bu pazarlık göstermelik. Asgari ücretin “sosyal diyaloga” ve demokratik kaidelere uygun belirlendiğini gösterebilmek için işçiler adına Türk-İş’i ve patronlar adına TİSK’i ve devleti temsil eden 5’er kişiden oluşan Asgari Ücreti Tespit Komisyonu görüşmelerine başladı. Türk-İş’in işçiyi temsil etmediği açık olsa da zaten karar oy çokluğuyla alındığı için mesele şansa bırakılmıyor. Kamu işçilerinin ve emekçilerinin dışında 1 milyonu aşkın taşeronu çalıştıran hakim sınıfların devletiyle sermaye grupları zaten belirleyici olacaklar. Bunun için birkaç kez pazarlık yapıyormuş gibi yapmak yeterli olacaktır.

Hükümetin getirdiği % 3 zam teklifi ile ücretler yalnızca 22 TL artacaktır. Halihazırda 740 TL olan asgari ücret 800 TL’yi dahi bulamayacaktır. Yoksulluk sınırının 3350 TL, açlık sınırının ise 1030 TL olduğu ülkemizde asgari ücrete bakarak işçi sınıfının ve emekçilerin nasıl bir yoksulluk ve sefalet içinde yaşamaya mecbur bırakıldıkları da anlaşılmaktadır.

Gerçek enflasyon resmi rakamlardan çok daha yüksek olduğu için hükümetin belirlediği zamdan biraz daha yüksek zam verilse dahi işçi sınıfının alım gücü düşmektedir. DİSK AR’ın araştırmasına göre geçen yıl Kasım ayına göre bu yıl asgari ücretli bir yıl içinde 14 ekmek daha az alabilmektedir. 3 kg. daha az tavuk eti alabilmekte, 2 litre 100 gr. daha az ayçiçeği yağı edinebilmektedir.

Ancak sistem ve sermaye açısından bu da yeterli gelmemektedir. Kendilerine AB standartlarını layık gören sermaye kesimleri işçi sınıfı içinse Bangladeş, Hindistan ve Çin’i örnek göstermekte, tekellerden iş kapabilmek için girdikleri Asya ile rekabette avantaj kazanmak için asgari ücreti daha da düşürmek istemektedir. Bu kapsamda bir yandan asgari ücreti olabildiğince düşük tutarken diğer yandan Ulusal İstihdam Stratejisi kapsamında bölgesel asgari ücreti yasalaştırarak ücretleri daha da düşürmek istemektedir.

Günümüzde Uşak’tan Çorum’a, Trakya’dan Antep’e fiili olarak işçilerin önemli bir bölümü asgari ücretin altında gelir almaktadır. Birçok şehirde işçiler yasal zorunluluk olan banka hesaplarına yatırılan asgari ücretin bir kısmını elden geri vermektedir. Çalışan nüfusun % 40’ının yer aldığı kayıtdışı sektörde de zaten asgari ücret şartı yoktur. Sistem şimdi bu fiili durumu yasalaştırmak derdindedir. Buna göre İstanbul’da asgari ücret 800 TL ise Muş’ta 300 TL, Kastamonu’da 400 TL, Aydın’da 500 TL olması istenmektedir.

Ülkemizde doğrudan 5 milyon çalışanı ilgilendiren asgari ücret ailelerle beraber çok daha geniş bir kitleyi kapsamaktadır. Ayrıca asgari ücrete yapılan zam oranı asgari ücret almayan işçilerin alacakları zam açısından da genellikle belirleyici olmaktadır. Bu anlamda ülkemizde yapılan en büyük toplu sözleşme olarak da tanımlanan asgari ücret sınıf mücadelesinde önemli bir işleve sahiptir.

Asgari ücreti belirleme adına yapılan bu sözde pazarlıkların bir amacı da işçi sınıfının tepkisini azaltmak, beklenti oluşturmak ve oluşan tepkiye göre politika belirlemektedir. Açıktır ki çok cılız birkaç ses dışında asgari ücrete dair bir çalışma olmamaktadır. Hükümetin önerdiği komik zam teklifine karşı ciddi bir karşı koyuş sergilenmemekte, bu da sistemin elini güçlendirmektedir. Hükümet % 3’te ısrar eder görünüp en sonunda zam oranını biraz arttırdığında Türk İşbunu başarı ve pazarlığın sonucu olarak gösterebilecek ancak işçi sınıfının ücretleri açısından hiçbir anlam ifade etmeyecektir.

Bu anlamda sınıf devrimcileri açısından asgari ücreti belirleme dönemlerini, mümkün olan en geniş kesimlerle beraber sistem karşıtı bir politik ajitasyonun konusu yapmak gereklidir. Asgari ücretin açıklandığı dönemler yalnızca asgari ücretle çalışan işçileri ve ailelerini değil, zam bekleyen diğer milyonlarca işçiyi de etkilemektedir. Bu da ciddi bir huzursuzluğu ve tepkiyi doğurmaktadır. Önemli olan bu tepkiyi örgütlenme çalışmalarını geliştirecek şekilde değerlendirmektir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu