GüncelManşet

Etkileri ve artçılarıyla 3. yılında GEZİ İSYANI

Gezi İsyanı, aradan üç yıl geçmesine karşın hala etkileri ve artçı dalgalarıyla tartışılmaya, egemenlerin olduğu kadar toplumsal muhalefetin de gündemindeki değerini korumaya devam ediyor.

Gezi İsyanı’nın ilk tohumları Taksim Gezi Parkı’na Topçu Kışlası ve AVM yapılma kararının kamuoyuna açıklanmasıyla atıldı. Kararın kamuoyuna açıklanmasıyla beraber ilk tepki 27 Mayıs 2013 tarihinde Taksim Dayanışması üyelerinin Gezi Parkı içerisinde çadır kurmalarıyla verildi. Ardından geçen birkaç gün içerisinde polisin saldırısı ile 31 Mayıs tarihinde isyan ülke geneline yayıldı. Günlerce süren isyan, bu topraklarda gerçekleşmiş en büyük isyanlardan biri olarak tarihe geçti.

Peki asıl olarak isyanın altında yatan nedenler nelerdi? İsyan sadece Gezi Parkı’na kurulmak istenen Topçu Kışlası’na karşı gelişen bir isyan ya da “üç-beş ağaç” meselesi değildi elbette! İsyanın ardında yatan etmen, AKP hükümeti döneminde halka karşı girişilen saldırıların dozunun artması, bununla beraber de halkın AKP’ye karşı tepkisinin birikmesidir. Halktaki tepkinin yığılarak birikmesi, zamanla bu tepkinin kendisini ifade edebileceği bir alan arayışına sürükledi. Dünya halkları özellikle emperyalist-kapitalist sisteminin 2008 ekonomik krizi ve ardından da siyasi krizin etkilerine karşı isyana kalkmış, Avrupa, Latin Amerika ve Asya ülkeleri grevlerle ve hayatı durdurma eylemleri ile şehirleri ateşe vermişken isyan bu kez Ortadoğu ve Kuzey Afrika topraklarına sıçradı. Tunus’la başlayan ve ardından domino misali diğer ülkeleri de sarıp sarmalamaya başlayan bu isyan, Suriye’nin ardında Türkiye’de de Gezi İsyanı ile birlikte yansımasını buldu.

15 günlük alan işgali, ülke genelinde sokakların zaptı ile fiziki olarak süren direniş, 15-16 Haziran tarihlerinde polisin tüm gücüyle saldırmasının ardından fiziki olarak sona ermiş ancak artçılarıyla egemenlerin korkulu rüyası haline gelen “Gezi ruhu” ülkemiz semalarında devrimcilere önemli mesaj ve görev-sorumluluklar yükleyerek varlığını sürdürmüştür.

Gezi İsyanı Taksim Meydanı’nın boşaltılması ve ülke genelindeki eylemlerin son bulmasıyla bitmiş gibi sayılsa da açığa çıkan enerji, halen daha kendisini farklı şekillerde göstermektedir. Bunların en önemlilerinin başında hemen Gezi İsyanı sonrası açığa çıkan AKP-Cemaat dalaşının bir ürünü olan 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarıdır. Gerçekleşen operasyonla AKP’nin tüm yolsuzlukları, hırsızlıkları ortaya çıkmış, sosyal medyaya yayılan tape ve görsellerle AKP’nin yolsuzlukları gözler önüne serilmişti. Buna tepki olarak da ülkenin dört bir yanında halk sokağa dökülerek tepkisini göstermişti.

Gezi’nin artçılarından bir diğeri ise Soma Katliamı ile açığa çıktı. Soma’da bulunan maden yatağında ihmaller sonucu gerçekleşen çökme sonucu 301 maden işçisinin hayatını kaybetmesi ülkenin dört bir tarafında gerçekleşen eylemlerle protesto edildi.

İsyan ile açığa çıkan belki de en önemli enerji, devletin en önemli dayanak noktalarından biri olan şovenizmin halk kitleleri nezdinde kırılma yaşaması oldu.

TC, üzerinden yükseldiği şovenizm zehrinin ayakta kalmasını sağlayan önemli etkenlerden biri olduğunu bildiğinden, Gezi ile birlikte ayağına vurulan bu darbelerle sendeledi ve ardından seçimler ve özelikle 7 Haziran 2015 seçimleri sürecindeki kampanyalarla bu darbe derinleşti. Gezi’de ise bir parça yaşanan kırılma hem devrimci hareketlerle Ulusal Hareketin yakınlaşmasını sağladı hem de T. Kürdistanı ile Türkiye’nin geri kalan coğrafyalarında yaşayanlar arasında direniş ve demokrasiden doğan bir bağ oluşturdu. Oluşan bu bağın en önemli somutlaşmış hali ise Kobanê süreci oldu.

 

Gezi düşmanlığı ve Gezi’nin “mirası”

Devlet ve AKP Gezi İsyanı ile uğradığı hezimeti bunca zaman geçmesine rağmen unutamamaktadır. İsyan sırasında ne yapacağını şaşıran devlet yetkililerinin öfkeleri günümüze kadar ulaştı. Gezi’de evladını kaybetmiş anneleri mitinglerde yuhalatanlar günümüzde de bu düşmanlıklarını her seferinde ifade etmekten geri durmuyor ve “mağduriyetlerini” kendi ağızlarıyla dile getiriyorlar. Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan’ın her defasında “Geziciler” retoriği, son olarak yeni Başbakan Binali Yıldırım’ın 65. Hükümetin programını açıklaması sırasında da devam etmiş, yolsuzluklarla, halkın yaşam alanlarını yok ederek yaptıkları/yapmaya devam etikleri projeler önündeki en büyük engelin “Gezi kalkışması” olduğunu ifade etmekten kaçınmamıştır!

Gezi’nin ülkedeki devrimci dinamiklerin buluşmasında, aynı nehre akmasındaki birleştirici rolü, onların düşmanlıklarının temel nedenidir. Artık onlar da iyi biliyor ki yapacakları haksızlıklara, halka dönük saldırılara karşı yeni bir Gezi’nin oluşabilme ihtimali her zaman tazeliğini koruyor.

Kim ne derse desin, kim Gezi İsyanı’nın miadını doldurduğunu iddia ederse etsin; Gezi İsyanı’nda açığa çıkan direnişin rüzgarı bugün T. Kürdistanı’ndan esiyor. Bu rüzgara kapılıp, direnişin nehrinde yıkanmak, egemenlerin “diz çöktürme” planları karşısında “ser verip sır vermeyenlerin” direniş geleneğini “ne baş eğen ne baş verenlerin” direnişi ile birleştirmek devrimcilere, komünistlere Gezi’den Rojava’ya, Nisebîn’e, Cizîr’e, Dersim’e şehit düşenlerimizden devralınan bir sorumluluktur!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu