GüncelManşet

(Makale) Padişahım çok yaşa(!)

Osmanlı padişahlarının tahta çıkış törenine cülus adı verilirdi. Cumhurbaşkanlığı (CB) seçimleri süreci “havuz medyası”nca adeta yeni padişahın tahta çıkma törenine dönüştürüldü. Seçim öncesi yayımlanan anketlerle, estirilen havayla R. T. Erdoğan adeta “1. Tayyip”e dönüştürüldü ve daha seçimler gerçekleşmeden padişahlığı ilan edildi. Seçim sonucunda ise “1. Tayyip”in padişahlığı ilan edildi. Şimdi 1. Tayyip’in mecliste cülus törenine hazırlanıyoruz!

“1. Tayyip” mitingde konuşuyor ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun Alevi, Selahattin Demirtaş’ın Zaza olmasından, kendisininde Türk olduğundan bahsediyor. En sonunda ise daha önce ifade ettiği “affedersiniz Rumluğumuz mu kaldı” vecizesine yeni inciler ekliyor. En son katıldığı bir televizyon programında ise “…çıktı bir tanesi affedersin çok daha çirkin şeylerle Ermeni…” diyebiliyor. (5-07-14, NTV) Böylesine ırkçı bir fıtrata sahip olan Erdoğan her fırsatta atalarıyla övünüyor. Selçuklu’dan Osmanlı’dan dem vuruyor. Bu arada belirtmek gerekir: 1. Tayyip’in o çokça övündüğü Osmanlı padişahlarının çok az kısmının annesinin, “Türk kökenli” (daha doğrusu Müslüman) olduğunu bilmezden geliyor. Bu ırkçı kafaya göre ceddinin çoğunun soyunun Müslüman olmadığını ifade etmek gerekir. Ama kafa ırkçı ve aynı zamanda ataerkil olunca, soyu erkek üzerinden sürdüren bir zihniyet dünyası ortaya çıkıyor ve çevresine bu gözle bakınca saçmalıyor. Buyrun yeni padişaha, pardon TC’nin 12. CB’nına!

1. Tayyip’in soy, ırk konusundaki saçmalığı yeni değil aslında. Bundan 10 yıl önce 11 Ağustos 2004’te gerçekleştirdiği Gürcistan ziyaretinde, kendisinin Gürcü kökenli olduğunu söylediği basında yer aldı. 1. Tayyip’in on yılda Gürcülükten Türklüğe doğru bir değişim göstermesi onun kökeninin değiştiği anlamına gelmiyor elbet. Bir insan kendisini nasıl hissediyorsa, nasıl tanımlıyorsa öyle tanımlamak gerekir. Ama kanımızca 1. Tayyip’in bu “ırksal değişimi”nde belirleyici olan husus onun temsilcisi olduğu Türk hakim sınıflarıyla özdeşleşmesi; çıkarlarının özdeşleşmesidir. Sınıfsal bir örtüşme durumu sözkonudur. Hazretleri, Türk devletin başına ancak bir Türk’ün geçebileceğini düşünüyor. “Tek”leye “tek”leye bilinçaltında yer eden bir olguyla karşı karşıyayız. Türkiye Türklerindir, devlet de Türklerin! Başına da Türk geçecektir affedersiniz! Bu böyle biline!

Dünün ötelenen, Kemalist faşizm tarafından devlet olanaklarından yararlanması büyük oranda engellenen, kendisini İslamcı olarak tanımlayanların, N. Erbakan geleneği içinden gömlek değiştirerek iktidara uzanmaları; tıpkı Kemalistler gibi emperyalizmle uşaklık temelinde TC devlet aygıtını ele geçirmeleri, beraberinde bu “değişimin” Kemalist laik Türkçü söylemin yanında, İslamcı söylemi ve elbetteki kamusal alanda İslamcı simgelerin görünürlüğünü getirdi. Artık açılışlar inşallahlarla, maşallahlarla yapılıyor, iki lafın birinde CeHaPe’ye çakılıyordu. “İslamcı”ların devletleşmesi, “mazlumun mağrurlaşma”sıydı sözkonusu olan. Bunun böyle olması kaçınılmazdı. Çünkü tarihsel olarak Türkiye’de kendisini İslamcı olarak tanımlayanların büyük bir kısmı, düzen içi bir özellik göstermekte ve devlet aygıtıyla şu veya bu şekilde bağlantısı bulunmaktaydı. Kendisini İslamcı, muhazafakar olarak tanımlayanlar sola, devrimcilere ve ilericilere karşı vurucu bir güç olarak kullanılmışlardı. Türkiye’de düzen dışı eğilim gösteren İslamcılar, daha rüşeym halindeyken ezilmişlerdir.

Bizzat 1. Tayyip’in kendisi gençlik yıllarında, Kasımpaşa’da top koştururken, sokaklarında ise halka, ilericilere saldıran “Akıncı Gençlik” saflarında yer almıştır. Kısacası tam bir Türk-İslam Sentezi zihniyeti ile karşı karşıyayız. Bakmayın siz 1. Tayyip’in “biz her türlü milliyetçiliği ayaklarımız altına aldık” söylemine. Bundan kasıt, Selçuklular döneminden itibaren “Türk’ü İslamın Kılıcı” olan gören zihniyetin devam etmesi ve fakat diğer milliyetçilikleri ezme ve yok saymadır. Ezen ulus temsilcisi olarak ezen ulus milliyetçiliğiyle ezilen ulus milliyetçiliğini bir ve aynı görme yaklaşımı, özünde ezen ulus milliyetçiliğini üstü örtülü savunma anlamına gelir.

Hiç ezen ulus milliyetçiliğiyle ezilen ulus milliyetçiliği bir olur mu? Açıktır ki birinci tür milliyetçilik ırkçı ve şovenist karakter, ikinci tür milliyetçilik ise mağdur ve demokratik bir karakter taşır. Nitekim bu durum bilinç altında yeralması “suretiyle” I. Tayyip, promtera ya da yazılı bir metne bağlı kalmadığı zaman; bilinç altındaki ırkçı Türkçü-İslamcı (Sünni-Hanefi) zihniyetin dışa vurması “suretiyle”, bu ırk ve mezhep dışındaki bütün ulus, milliyet ve mezhepler “affedersiniz” düzeyinde bir küfür gibi algılamakta ve dile gelmektedir.

Mustafa Kemal’den “1. Tayyip”e:

Kemalist faşizmden “İslamcı” faşizme!

Türk hakim sınıflarının devleti olan TC devleti, kuruluşundan itibaren faşist bir fıtrata sahiptir. Bu somut durum başta bu “devletin kurucucu” M. Kemal olmak üzere, günümüze kadar, Türk hakim sınıflarının temsilcileri olarak piyasaya çıkan bütün temsilcilerin konuşma ve pratiklerinde fazlasıyla görülür. Örneğin M. Kemal, “yıktığı” Osmanlı düzeni padişahlarının birçoğundan daha fazla sürede “taht”ta kalırken, “ulus devlet yaratmak” adına, Türk ve İslam dışındaki ulus, milliyet ve mezheplere yönelik uygulamalar; Rum, Ermeni, Kürtlere yönelik katliamlar ve sonuçları fazlasıyla bilinmektedir.

Bu kervana son olarak 12 yıldır iktidarda olan 1. Tayyip’de katılmıştır. CB seçimleri vasıtasıyla “İstik(bl)al Savaşı” başlatan ve böylelikle bir beş yıl daha “taht”ta kalmayı hedefleyen (ikinci kez seçimle birlikte 10 yıl ve 2023, ömrü yetse 2071!!!), 1. Tayyip; 3 Ağustos Maltepe/İstanbul mitingini, baştan sona ırkçı bir şiir olan İstiklal Marşı’yla başlatıp, Fatiha’yla bitirmiştir. 1. Tayyip’in “bayrak sevgisi”ne girmiyoruz bile.

1. Tayyip’in İstiklal Marşı “sevgisi” onun temsil ettiği zihniyeti ele vermektedir. Bu ırkçı marşın, 12 Eylül AFC hapishanelerde devrimci ve yurtsever tutsaklara işkence altında söyletilmeye çalışıldığı bilinmektedir. Kendi marşına saygısı olan bir aklın, ulusal değer atfettiği bir simgeyi, işkence aracı olarak kullanabilmesindeki “derin anlamı”, faşist kafaların anlamasını beklenmemekle birlikte; bu türden etkinliklerin, TC devletinin Kemalist faşizmden “İslamcı” faşizme dönüşüm sürecinde daha da arttığına tanık olmaktayız. TC düzeninin restorasyonuna paralel bir şekilde, tıpkı önderi “Gazi” Kemal gibi, I. Tayyip de Samsun’a çıkmakta, Erzurum yollarına düşmekte ve İstiklal Savaşı’ndan bahsetmekte, sürekli “vatan, bayrak, millet, devlet” adına “tek”lemektedir.

İş öyle bir aşamaya geldi ki 1. Tayyip, miting meydanlarında ırkçı İstiklal Marşı’nı toplanan halk kitlelerine hep bir ağızdan söyletmektedir. Kabul etmek gerekir ki bu durum Türk hakim sınıflarının devleti açısından büyük bir başarıdır. İşte tam da bu başarısı nedeniyle 1. Tayyip hakim sınıflar nezdinde “usta”dır. Kitleleri etkilemeye devam ettiği oranda da vazgeçilemezdir. 1. Tayyip’i emperyalistler ve hakim sınıflar nezdinde kabul edilebilir kılan, onunla iş tutmalarına devam etmelerine neden olan halk kitlelerinin desteğini almasıdır. 1. Tayyip’in bir anlık tökezlemesi onun sonunun başlangıcı olacaktır. 17-25 Aralık operasyonları ona takılan çelmedir. 1. Tayyip bunu çok iyi bildiği için, “kefeni cebinde” meydan meydan dolaşmakta, “ah ah benim kardeşlerim”, “ey ey” diyerek; halk desteğini arkasında tutmak için büyük bir hırsla çalışmakta ve bir an bile durmamaktadır. Fiili ölüm de dahil olmak üzere siyaseten ölüm 1. Tayyip’in ensesindedir.

Bu nedenle yeni padişah, İstanbul mitinginde “öldüğümde beni İstanbul’a gömün” diye vasiyet buyurmaktadır. Nitekim Çamlıca’da hızla inşa edilen cami bir yandan 1. Tayyip’in “yeni Türkiyesi”nin ideolojik anıtlarından biri olmasının yanında, 1. Tayyip’in gömüleceği türbe olarak yapıldığı da bir sır değildir. TC devleti Kemalist faşizmden İslamcı faşizme dönüşürken, Anıtkabir’in yerine Çamlıca Cami inşa edilmektedir.

Bu somut göstergeler, Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonucunda 1. Tayyip’in “yeni Türkiye”sinin nasıl olacağına dair güçlü işaretleri içinde barındırmaktadır.

Ama hatırlatmak gerekir. Bu topraklar “padişahım çok yaşa” deyip arkasından “sinkaflı saydırma”lara fazlasıyla tanıdıktır. Hadi Osmanlı padişahları bir yana, halkımız en hafifinden, M. Kemal’i, “Mısto Kor” (Kör Musto) ya da Beton Kemal olarak “hayırla yad etmek”tedir. 1. Tayyip de halkın bu “teveccühüne” mazhar olacaktır. Ancak 1. Tayyip’in seçimleri kazanması ve düzenin “İslamcı” temelde restorasyonu, özellikle ileri kitlelerde düzendışı eğilimleri güçlenmeyi sürdürecektir. Yıllardır ilericilik adına, aydınlanmacı bir çizgide, Kemalizm’i ilerici olarak propaganda edenler, şimdilerde faşizm demeseler de bir “otoriterleşme”den bahsetmektedirler. Bu da bir şeydir.

Burada bizim açımızdan önemli ve belirleyici olan, bir yandan halkın en azından ileri çıkan kesimlerinin bu düzen dışı yönelimini saflarımızda örgütlemekken, diğer yandan geniş halk kitlelerinin şu an için bir “kurtarıcı” olarak gördükleri padişahlarını yarın yerden yere vurmaları (1. Tayyip’in o çok övündüğü ceddinin Yedikule Zindanı’nda Genç Osman’a reva gördükleri uygulamaları kendisine de yapacaklarına şüphe yoktur. Bunun için 1. Tayyip’in sadece tökezlemesi yeter de artar bile. Çok uzağa gitmeye gerek yok. Kendileri onlarca şehzade boğduran, padişahları tahttan halolunan ve başbakan asan bir milletin ahvadırlar.) ve yeni bir kurtarıcıya “padişahım çok yaşa” dememeleri için devrimci mücadeleyi yükseltmek, bunun için kitleler arasında çalışmaktır.

Son söz olarak, başta bu faşist olmak üzere, her türden gericiliğe karşı, her biçim ve içerikte (evet silahların eleştirisi de dahil) mücadele etmek boynumuzun borcudur. Faşizmin anladığı ve anlayacağı dil budur.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu