Makaleler

Burjuva Demokratik Devrim kapsamında Çin tarihine kısa bir bakış

1- BURJUVA DEMOKRATİK DEVRİMİ KAPSAMINDA ÇİN TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ

Giriş;

Eğer sosyal pratik sizi yadsıyorsa fikirlerinizi değiştirin.”

Çin’in özgül koşullarının sınıfsal analizi ile başlayan süreç, tarihsel deneyimlerle birlikte; Çin devriminin özgün yanını da açığa çıkarıyordu. Çin’de sosyalist devrim perspektifi ile yürütülen şehir merkezli faaliyetin 1927 yılında vahşice bastırılması sürecinin deneyimi ile köylük bölgelerde yeni bir siyasal anlayış ve perspektif ortaya çıkmıştır. Bu da proletarya önderliğindeki Yeni Demokratik Devrim’dir. Çin ve benzeri sömürge, yarı-sömürge, yarı-feodal ülkeler için genel prensipler ortaya çıkarken sosyalist devrim perspektifi ile önü tıkanan, bu ülkelerin proletaryasının önünde sosyalist devrim öncesi geri bir basamağı aşma görevi bulunmaktadır. Mao Zedung’un Marksizm’in üç sacayağından biri olan bilimsel sosyalizm alanına dönük bu katkısı Marksizm’in bir parçası olarak okunmalıdır. Yeni Demokratik Devrim, proletaryanın deneyim haznesinin bir parçasıdır. Bu deneyimin gelişmesini kavramak her devrimcinin görevi olup, güncel siyasal pratikteki yansımalarının irdelenmesi de gerekiyor. Bu irdeleme, somut koşulların ve tarihin derinlemesine okunmasını ön görmektedir.

Konumuz olan Yeni Demokratik Devrimi anlatmadan önce devrimin geliştiği koşulları anlatmakla başlamak, konu hakkında ve deneyimin geliştiği koşullar ekseninde bir bilgi sunacaktır. Tabii bu bağlamda bir tarihi değini, burjuva demokratik devrim girişimleri ve halk kitlelerinin rolü üzerine de bir gönderme yapacaktır.

 

a) 1911 Devrimi ve devrimci reform

Afyon savaşı ile yarı-feodal bir statü kazanan Çin, üretim biçiminde, kültüründe bu izleri uzunca bir süre taşımıştır.  Kapitalist üretim ilişkilerinin Çin’in feodal toplumu içinde emperyalist güçlerin işgalinde önce kök salmaya ve filizlenmeye başlamıştı. Ancak kapitalist üretim ilişkileri esas olarak kentlerdeydi ve hala çok zayıftı. Kapitalist emperyalist ülkelerden gelen meta ve sermaye akışının etkisi ile Çin’in feodal toplumunda hakim olan kendine yeterli doğal ekonomi, üretim biçimi zaman içinde çözülmeye başlamıştı ve onun çözülmesi ile Çin’in kapitalist ekonomisi gelişmeye başlamıştı. Bununla birlikte emperyalistler Çin’i kontrol altına almak için Çin’deki feodal sömürü sitemini korudular. Zira pazarın oluşumunda oluşturulacak kollar emperyalizmin bölgesel hâkimiyetini, bulunduğu yüzyıla göre dizayn etmesidir. Bu emperyalizmin girmiş olduğu bölgelerde, o ülkenin zayıf olan kapitalizmini geliştirmemeyi, bu bağlamda yerli burjuvazinin güçlenmemesi için burjuva demokratik devrimini gerçekleştirmemeyi hedefler.Lenin emperyalizm çağında burjuvazinin kendi devrimini yapmaktan aciz olduğunu ve bu görevin ancak proletarya ve köylülük tarafından yerine getirilmesi gerektiğini vurgular.

Çin’e de emperyalizmin girmesi ile kapitalizm gelişme süreci başlamıştır. Bu oluşum feodal statüde bir çözülmeyi getirse de emperyalizm kapitalizmin gelişmesini kısıtlamış ve mevcut statü yarı-feodal, yarı-sömürge olmuştur. Çin’deki emperyalizmin ve feodalizmin hâkimiyeti bir yandan emperyalist çelişkilerin oluşmasına bir yandan da feodal çelişkilerin oluşmasına neden olmaktadır.

19. yüzyılın ortalarında 1911’de Çin burjuvazisi yarı-feodal sisteme karşı mücadele bayrağını kaldırmış ve bir devrim gerçekleştirmişti. Qing Hanedanlığı devrilmiş ve tüm güçleri ile Kuzey bölgesine çekilmiştir. 1911 Devrimi’nde Çin burjuvazisi batıda gerçekleşen burjuva demokratik devrimlerini referans almaktaydı. Oysa daha sonra burjuvazinin siyasal güçleri; biri devrimi teşvik eden diğeri ise reformları destekleyen iki gruba ayrıldılar. Sun Yat-sen öncülüğündeki demokrat ve devrimci grup tarafından örgütlenen Tongmenghui örgütü 1911 Devrimi’ni başlatan örgüttü. Bu örgüt Qing Hanedanlığını devirip burjuva demokratik devrimini gerçekleştirmekte kararlıydı. Bu bağlamda yaygın kampanyalar gerçekleştirildi. Bu örgüt ne köylüleri ne de işçi sınıfını örgütlüyorlardı. Esas olarak eski ordu güçleri örgütleyerek askeri ayaklanmalar gerçekleştiriyorlardı. Bu anlamıyla Çin halkının gücüne dayanmıyorlardı. Öte yandan Tongmenghui Örgütü içinde emperyalizm, feodal savaş ağaları ve bürokratların desteğini almayı uman çeşitli hayalci gruplarda bulunmaktaydı. 3 ay süren bu devrimci başlangıç Çin’in yarı-feodal, yarı-sömürge statüsünü çok sınırlı bir şekilde değiştirmiştir. Bu değişimler, ise bayrak, takvim, giyim, eğitim, gazetecilik ve tıbbi bakım alanlarındaydı. Bu modern değişimlerin yarı-feodal üretim ilişkileri üzerinde bir yaptırımı olmamıştır. Öte yandan ülke içindeki işçi sınıfıyla bütünleşememe ve devrim açısından bir komünist öğretinin bulunmayışı, çok geçmeden ülke içindeki savaş ağalarının güçlenmesine neden olmuş ve çok değil devrimden sonra kurulan Geçici Hükümete Qing Hanedanlığının başkanı Yuan Shih-Kai tarafından son verilmiştir.

Yuan Shih-Kai iktidarı ele geçirdikten sonra devrimin kazanımlarını geri almak için, devrimin öncü gücü burjuvazinin kaypak çizgisinden yararlanmaya başladı. Bu noktada belli bir başarı sağlayan Yuan Shih-Kai, Kuzey bölgesinin savaş ağalarının gerici iktidarını kurdu. İktidarın kurulmasının ardından devrimci güçlere dönük çeşitli saldırılar gerçekleştirildi. Tongmenghui örgütü ise Yuan Shih-Kai’nin çok partili meclisinde umut bağlayarak Kuomingtang adıyla bir siyasi partiye dönüştü. Bu meclis içinde Kuomingtang’ın çalışmaları acımasız biçimde bastırıldı. Partinin önemli bir aktivisti olan Sung Chiao-Jen idam edildi. Sun Yat-Sen de dahil birçok devrimci sürgün edildi.

1911 Devriminin yenilgiyle sonuçlanmasının ardından burjuvazi Yuan Shih-Kai’nin iktidarına yanaşmıştı. Sun Yat-Sen öncülüğünde başlatılan iktidar karşıtı hareketlerin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından Sun Yat-Sen 1914’te Japonya’nın Tokyo kentinde Çin Devrimci Partisi’ni kurumuş ve iktidara karşı çeşitli biçimlerde silahlı eylemler başlatmıştı.

Ancak Çin Devrimci Partisi, emperyalizme ve feodalizme karşı savaşta kitlelere dayanmıyor ve 1911 Devriminin deneyimlerini göremiyordu. Bu pratikler sonucunda başarısızlıklar birbirini tekrarlıyor ve zafere olan umutlar azalıyordu. Bunun yerine Çin Devrimci Partisi, 1911’de devrimler oluşturulan Çin Cumhuriyeti Geçici Anayasası’nı yeniden canlandırmayı hedefleyen, daraltılmış sınırlı taleplerin bulunduğu bir siyasi çizgi izlemeye başladı. Partinin mücadele biçimi, kitle tabanını güçlendirmeye odaklanmak yerine, esas olarak eski ordu hizmetlilerine ulaşmayı, bunları örgütlemeyi, darbe tipi isyanlar örgütlemeyi hedefliyorlardı. Örgütlenen tüm eylemler ise başarısızlıkla sonuçlanmaktan kurtulamadı. Zira kitlelerden kopuk bir çalışma anlayışının hakim olduğu parti, ekonomik ve siyasal olarak da beslenemiyordu. Çünkü gücün kaynağından yani kitlelerden kopuktu. 1911 Geçici Hükümet Anayasası’nın kabul edilmemesinin ardından Sun Yat-Sen bu kez Çin Devrimci Partisi’ni feshederek tekrar Guomingtang’ı kurdu. Guoningtang içinde ise kimi klikler boy göstermekteydi ve sonuç olarak 1911 Devrimi’nin talepleri bu klikler tarafından dile getirilmiş olsa bile mevcut parti anti-feodal ve anti-emperyalist niteliğini kaybederek sisteme entegre olmaya başlamıştır. Bu durum 1918’de Sun Yat-Sen ve taraftarlarının istifası ile sonuçlanmış ve Guomingtang gericileşerek karşı devrimci bir hatta girmiştir. Bu aynı zamanda emperyalistlerin ve komprador burjuva ve toprak ağalarının desteği ile Guomingtang’ın iktidara gelme sürecidir. 

 

b) 4 Mayıs Hareketi ve Çin’in Marksizm’le tanışması

1915’te; New Youth (Yeni Gençlik) dergisinin yayınlanması ile birlikte dergi konuları Çin gençliği nezdinde büyük ilgi görmüştür. Özellikle 1911 Devrimi’nin başarısızlığını eleştiren yazılı konularda gerek öğrenci gençliği gerekse de 1911 devrimci kalkışmasında yer alan aydın ve burjuva reformistlerinin de ilgisini çekiyordu.

Dergi genel olarak siyasal arenada bir yer edinmeyeceğini belirtip daha çok Çin’in feodal sistemine ve kültürüne dönük eleştiriler getiriyor ve yeni bir kültürün mümkün olduğu çağrısını yapıyordu. 1911 devrimci kalkışması da feodal sistemin ekonomik kültürel ve ideolojik alandaki yaygınlığını eleştirmemekle eleştiriliyordu. 1911 devrimci kalkışmasının başarısızlığı sonrası, Savaş ağaları da kendilerini güvenceye almak için feodal sistemin belkemiği olan düşünceleri halk kitleleri içinde tesisi etmeye çalıştı.  Feodalizmin kültürel doktrinleri olan Konfüçyüs ve Mençiüsçülüğü teşvik ediyorlardı. Savaş ağası Yuan Shih-Kai bir ülkeyi yönetmek için “sürekli bir biçimde yenilecek olan Konfüçyüs doktrinin” vazgeçilmez bir doktrin olduğunu dile getirdi. Bu doğrultuda ülke genelinde Konfüçyüs’ü anma törenlerinin gerçekleştirilmesi, onun yazdığı sözlerin okunmasını, kadınları aşağılar bir şekilde iffetli olunmasını ve ona evlatlık görevlerinin gözetilmesi emredildi. Ülke genelinde Konfüçyüs Cemiyeti ve Konfüçyüs’e saygı cemiyeti gibi cemiyetlerin kurulması teşvik edildi.

İşte Yeni Gençlik dergisi bu yaşananları hedef almakta ve iktidarın buna dayandığını belirtiyordu. Dergi, Çin toplumu içinde Yozlaşmayı, çürümeyi karanlığa bulanmayı hedef alırken özellikle aydınları ve gençleri “karanlığın zincirlerini kırmaya ve eski çürümüş doktrinleri yıkmaya” çağırıyordu.

Konfüçyüsçü “üç başlıca yönlendirici ilke”nin  (devlet iktidarı tebaayı, baba oğlu, karısını yönlendirir) ve sürekli bağlı kalınması gereken beş değişmez erdemin (sadakat, hayırseverlik, hakkaniyet, edep, doğruluk) (Wikiepedia resmi web sitesi / Dinde Etik/ Konfüçyüsçülük)  köleleştirici bir ahlak anlayışı olduğu vurgulanarak alanlarda “Kahrolsun Feodal Etik Kodlar” sloganı yankılanıyor. Özellikle Pekin Üniversitesi’nde 1911 Devrimi’nin başarısızlığı üzerine de tartışmalar yürütülüyor ve gençler bu alanda birikim sağlıyordu. Genel olarak devrimin başarısızlığının anti-feodal bir bilincin olmayışı vurgulanıyordu. Burada şunu söylemek gerekir ki; 4 Mayıs Hareketi’nde ifade edilen anti-feodal zihniyetin oluşumu ve 1911 Devrimi’nin bu noktadaki eksikliği bir yanıyla doğruyken diğer yanıyla da eksik kalmaktadır. Yani 4 Mayıs Hareketi’ndeki ideolojik önderliğin 1911 Devriminin başarısızlığını doğru değerlendirdiğini söylemek mümkün değildir. Bu konuda Mao Zedung

Bu yüzden, kaçınılmaz belli zayıflıklarına, örneğin (köylülüğe göre) azlığı (kapitalist ülkelerdeki proletaryaya göre) gençliği ve (burjuvaziye göre) düşük öğrenim düzeyine rağmen, Çin proletaryasının gene de Çin Devrimi’nin temel itici gücüdür. Proletaryanın önderliği olmadan, Çin Devrimi’nin başarısı mümkün değildir. Geçmişten bir örnek verelim.  1911 devrimi başarısızdı. Çünkü proletarya bilinçli olarak yer almadı ve komünist partisi henüz yoktu” demektedir. (Yeni Demokratik Devrim, Umut Yayımcılık, Mao Zedung, s. 53)

Her ne kadar 4 Mayıs Harekâtı 1911 Devrimi’ne bu şekilde baksa da bu hareketin Çin Devrimi açısından büyük bir önemi vardır. Bu süreç aynı zamanda Çin’in Marksizm ile tanışması ve Çin Komünist Partisi’nin kurulmasıdır. 1917 Ekim Devrimi’nin top sesleri ile Marksizm’in toplumsal pratiği proletaryanın elinde şekil buluyor ve gelişiyordu. Dünya halkları emperyalizmin yenilmez olmadığını kavrıyorlardı. I. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın ardından dünya kapitalistleri ekonomik sosyal ve siyasal kriz ile karşı karşıya kaldı ve yükselen işçi sınıfı hareketleri ile bu kriz daha ölümcül olmaya başladı. Ekim Devrimi ve Lenin’in öğretileri ile emperyalist kapitalist sistem sorgulanmaya başlandı.  İlk olarak Çin’de Li Dazhao tarafından Marksizm ile ilgili konular yazılar yazılmaya başlandı ve Dört Mayıs Harekâtı’nda çeşitli komünist gruplar ortaya çıktı.  

Emperyalizme ve komprador burjuvazi ve toprak ağalarına karşı ilk kitlesel devrimci mücadelenin bir örneği olan Dört Mayıs Harekatı, Çin halkı tarafından büyük ilgiyle karşılandı. Bu hareket 20’nin üzerinde eyalette ve 100’den fazla şehre yayılmıştı. İşçi, gençlik, kadın alanlarında birçok grup örgütlenmiş ve gruplar ülke genelinde bir Ulusal Öğrenci Federasyonu ve halkın tüm kesimleri için federasyon gibi iki önemli federasyonu kurdular. Hareket aynı zamanda emperyalistlerin politikalarına hizmet eden Paris Antlaşması’nın da engellenmesini sağladı. 1911 Devrimi siyasal rejimi değiştirmiş olmasına karşın bu kadar kitlesel bir harekete sahip olmamıştı. Bu açıdan Dört Mayıs Harekatı 1911 Devrimi’nden çok daha büyüktü.

Ancak burada önemle değinmemiz gerek bir nokta vardır. Dört Mayıs Harekatı’nda kitle hareketlerinin büyük bir çoğunluğu kendiliğindenciydi. Bu kitle hareketi içinde işçi grevlerinin hemen geneli kendiliğindendi. Ama bu aynı zamanda Çin işçi sınıfının kararlı tutumları ile ilk önderliklerini oluşturduğu bir süreçti. Bu aynı zamanda Çin’de Komünist Partisinin kuruluş sürecinin bir ayağıdır.

 

2) BİLİMSEL SOSYALİZMİN ANLAYIŞI İLE YENİ DEMOKRATİK DEVRİM

a) Emperyalizm çağında burjuvazinin ilerici misyonunu yitirmesi

Konu itibari ile emperyalizmin ne olduğu konusunda birkaç ifade eklemek önemli olacaktır. Bu konuda Lenin’e bakalım; 

“Emperyalizm olanaklı en kısa tanımlamasını yapmak gerekseydi emperyalizmin kapitalizmin tekelci aşaması olduğunu söylerdik. Bu tanımlama temel öğeyi içermiş olurdu; çünkü bir yandan mali sermaye bir kaç büyük tekelci bankada yoğunlaşmış ve tekelci sanayi gruplarının sermayeleri ile iç içe geçmiş banka sermayesidir.  Öte yandan dünyanın paylaşılması da, herhangi bir kapitalist devletçe el konulmamış, bölgelere kolayca yayılan sömürge politikasından, tamamıyla paylaşılmış olan yeryüzüne tekelci bir şekilde egemen olma sömürge politikasına geçiştir.” (Lenin, Seçme Eserler, Cilt 2, İnter Yayınları, s. 91)

Yani bu bağlamda tekelci sermaye mali sermayenin egemenlik biçimidir. Mali sermaye için ise geçerli tek kanun vardır. O da daha “kâr, daha fazla kâr” demektir. Bu kanun ise sermayenin sanayi sermayesi olarak artı-değeri gasp ettiği serbest rekabetçi dönemdeki hareket kanundan belirli farklılıklar getirmektedir. Bildiğimiz üzere sanayi sermayesi ücretli emeğin ürettiği artı-değeri gasp eder ve bu şekilde büyür. Sanayi sermayesinin kanunu ise daha fazla kâr edebilmek için daha fazla artı-değer üretmektir. Bu bağlamda serbest rekabetçi düzen’de burjuvazi emeğin üretkenliğini artırarak, toplumsal üretimi geri dönüşü olmayacak bir biçimde ilerleterek üretici güçlerin gelişmesinde devrimci bir rol oynamıştır.

Ancak serbest rekabetçi kapitalizmin tekelci aşamaya ulaşarak, burjuvazinin bu devrimci rolü son bulmuştur. Çünkü artık egemen olan sanayi sermayesi değil sanayi tekelleri ile birleşmiş banka sermayesidir. Bu bankalar “daha fazla satmak üzere almak” sermaye formülü ile hareket etmektedir. Yani mali sermayeyi ilgilendiren ileri sürdüğü para –sermayenin kendisine daha fazla biçimde geri dönmesidir. Bu sermayenin yattığı alanların özellikleri onun ancak kâr haddinin düşmemesi bağlamında ilgilendirir. Bu bağlamda serbest rekabetçi kapitalizm tarafından tam sömürgeleştirilememiş ve feodal üretim birikimine henüz girmiş olan ülkeler, emperyalizmin doğuşu ile tefeci mali sermayenin ağına düşmüştür. Bu aynı zamanda emperyalizm tarafından sömürülen ülkelerin iktisadi ve sosyal yapısının emperyalizmin kâr haddi kapsamında engellenmesidir.

 

b) Emperyalizm ve sömürge-yarı-sömürge ve yarı-feodal ülkeler

Emperyalizm çağında burjuva demokratik devrimlerin sona ermesindeki nedenleri yukarıda kısaca anlatmaya çalıştık. Emperyalizmin doğuşu ile birlikte sömürge, yarı-sömürge, yarı-feodal ülkelerdeki sömürü biçimlerindeki değişimi de vurgu yapmak önemli olacaktır. Zira sömürge yarı-sömürge, yarı-feodal bir toplumun doğru tahlili o ülkenin komünistlerine devrimin özünü ve devrimin itici güçlerinin ne olduğunu gösterir.

Mao Zedung bu konuda şunları ifade ediyor.

“…bugünkü Çin toplumu sömürge yarı-sömürge ve yarı- feodal bir toplumdur. Ancak Çin toplumunun tabiatını kavradığımız takdirde, Çin devriminin hedeflerini, itici güçlerini, karakterini, perspektiflerini ve gelecekteki yolunu anlayabileceğiz.  Bu yüzden, Çin toplumunun tabiatını yani Çin’in şartlarının açıkça anlaşılması, devrimin, bütün meselelerinin açıkça anlaşılmasıdır.” (Yeni Demokratik Devrim, Umut Yayımcılık, s. 43)

Burada elbette sosyal ve iktisadi bir inceleme yapmayacağız. Devrim meselesi kapsamında inceleyeceğimiz konuya ön bir giriş olması bakımından sömürünün karakterine dair vurgu yapmak faydalı olacaktır. Çünkü devrim meselesinin temelinde toplumun üretici güçlerinin önündeki üretim ilişkilerinin, neler olduğu veya diğer bir değişle toplusal artı- değer üretici olmayanlar tarafından gasp ediliş biçimini yansıtır. Marks’ın deyimiyle “Ödenmemiş artı değer doğrudan üreticilerden çekilip alınmasının özgül iktisadi biçimi doğrudan doğruya üretimin kendisinden doğan ve sonra kendiside belirleyici bir öğe olarak üretimi etkileyen, yönetenlerle yönetilenler arasındaki ilişkiyi belirler. Tüm toplumsal yapının ve onunla birlikte egemenlik ve bağımlılık ilişkisinin siyasi biçiminin, kısacası, buna uygun düşen özel devlet biçimlerinin, en içteki sırrını, gizli temelini açığa vuran şey, her zaman, üretim koşullarına sahip olanların, üreticilerle olan dolaysız ilişkisidir.” (Marks, Kapital, Cilt 1, s. 714)

Yani mesele artı-değer hangi iktisadi ve sosyal biçimlerle doğrudan üreticiden gasp edildiğidir. Kapitalizmin üst aşaması olan emperyalizmin sömürü biçimi doğallığında kendisi için uygun sömürür alanlarının yaratılması demektir. Sermayenin dolaşımı ve akışının dizginsizliği ile yaratılan pazarlarda emperyalizm doğal ekonomiyi sararak mahalli pazarları birleştirerek, proletaryayı yaratarak, meta dolaşımını ve giderek meta üretimini yıkıcılık görevini üstlenir. Ve böylece o ülkenin birikim sürecini kendisine bağımı hale getirir ve hızlandırır. Öte yandan o ülkedeki feodal birikim ve üretim biçimini(Feodal üretim ilişkilerini) yukarıda bahsettiğimiz tabi gelişmeye çözerken bir yandan da korumaya alır. Yani o ülkedeki kapitalizm öncesi üretim biçimi destekleyerek be milli bir sanayinin gelişmesini engelleyerek, kapitalizmin gelişmesini engeller. Bu aynı zamanda Lenin’in ifade ettiği üzere feodal üretim iliklileri ile kapitalist üretim ilişkilerinin iç içe geçmiş olan hali olan yarı feodal yarı sömürge statüdür.

İbrahim yoldaş ise bu meseleyi dair düşüncelerini şu şekilde ifade eder;

“…Kapitalizmin gelişmesi ve feodal üretim ilişkilerinin çözülmesi emperyalist sömürünün işleyişinin tabi, kaçınılmaz ve kendiliğinden doğan sonucudur. Emperyalizmin sömürü ve talan amacıyla ihraç ettiği sermaye,  kendiliğinden feodal ilişkilerde kısmi bir çözülmeye yol açmaktadır…

… İşin öteki yüzü ve asıl yüzü şudur. Emperyalist ülkeler geri kalmış ülkelere sermaye ihraç ederken, buralarda demiryolları vs. inşa ederken buralarda yüksek faizli bedellerini, düşük toprak fiyatlarını, düşük ücretleri, ucuz hammaddeleri düşünmektedir ve onların asıl amacı bütün toprakların ve hammaddelerin rakipsiz sahibi olmak, bunları sömürgeleştirmek, emekçi halkları köleleştirmektir. Emperyalizmin esas karakteri ve amacı budur…” (İbrahim Kaypakkaya Bütün, Eserler, Umut Yayımcılık, s. 293-294)

Yani feodalizmin varlığı iktisadi olarak emperyalist sömürünün önünde bir engel teşkil etmemektedir. İhtiyacı olduğu alanlarda ise feodal üretim ilişkilerinin yıkılmasını değil, korunarak içbaşkalaşıma uğratılması,  emperyalizmin iktisadi çıkarınadır. Ancak burada önemle bahsedilmesi gereken bir nokta da feodalizme dayanan sermaye emperyalizm tarafından geliştirilen mali sermayenin hammaddesi olamayacağı için komprador sermaye ile birleşerek ona dönüşür. Sonuç olarak yarı-feodal yarı sömürge ülkelerdeki sömürü biçimi de kapitalizm ile feodalizmin iç içe girmesi biçimiyle gerçekleşir. Yani artı- değerin feodal rant ile ücretli- emek bileşimiyle gasp edilmektedir.

Burjuvazinin gelişmesi ve milli kapitalizmin gelişmesi olan burjuva demokratik devrimleri peki emperyalizm çağında özellikle emperyalizm tarafından gelişmesi engellenen bir milli burjuvazi tarafından nasıl gerçekleştirilecek. Bu konuda Lenin tek bir cümle ile meseleyi özetlemektedir. “Emperyalizm çağında burjuvazi kendi devrimini yapmaktan acizdir. Bu görev ancak proletarya ve köylülük tarafından yerine getirilmesi gerekir.”

 

3) YENİ DEMOKRATİK DEVRİM’İN GÖREVLERİ

Yukarıda belirttiğimiz konu kapsamında emperyalizm çağında burjuva demokratik devrimlerinin kapandığından bahsettik. Bu bağlamda bu devrimin kim tarafından gerçekleştirileceği sorusunu is Lenin’in cevabı ile sonlandırdık. Toplumsal şamalar belli üretim biçimlerini ifade eder. Bu üretim biçimleri onun iç çelişkilerinin yeni çelişkileri yaratmadaki gücünü ifade eder. Bu noktada ise ekonomik şekillenişin, kültürün ve siyasetin nihai hedef doğrultusunda örgütlenmesi oldukça önemlidir. Burjuva demokratik devrimlerinde kültür siyaset ve ekonomi mutlak olarak burjuvazinin imtiyazları içindi. Ancak bu devrimin proletarya tarafından gerçekleştirilmesi aynı zamanda bir proletarya önderliğinde bir geçiş toplumunun yaratılmasıdır. Yani birinde mutlak amaç Kapitalizmin gelişmesi mutlaklığı iken diğerinde ise proletarya önderliğinde kapitalizmin geliştirilmesi sosyalizmin ön hazırlıkları içindir.  Bu devrim Rusya’da Ekim 1917’de gerçekleştirilen ile temel anlayışta aynı olup özgül yanda farklılık taşımaktadır.  Bu ayrım birçok dogmatik anlayış tarafından tahrip edilmeye çalışılırken Mao bu süreci şu ifadelerle savunuyor.

 “…Faşist olmadıkları ya da savaş halinde olmadıkları zaman kapitalist ülkeler içte (feodalizmi değil) burjuva demokrasisini uygularlar; dış ilişkilerinde ise kendileri tahakküm altında olmayıp, başka ülkeleri tahakküm altında tutarlar. Bu özelliklerinden dolayı, kapitalist ülkelerdeki proletarya partisinin görevi, uzun bir legal mücadele dönemi boyunca işçileri eğitmek, kuvvet toplamak ve böylece kapitalizmi nihaî olarak yıkmaya hazırlanmaktır…”

… Ve böyle bir ayaklanma ve savaşı başlatmanın zamanı geldiğinde, ilk adım şehirleri ele geçirmek, ardından da köylük bölgelere ilerlemek olacaktır; tersi değil. Bütün bunlar kapitalist ülkelerdeki Komünist Partileri tarafından yapılmıştır ve Rusya’daki Ekim Devrimiyle de doğruluğu ispatlanmıştır. Çin ise farklıdır. Çin’in özellikleri, bağımsız ve demokratik değil yarı-sömürge ve yarı-feodal olması, içte demokrasi olmayıp feodal baskı altında bulunması ve dış ilişkilerinde millî bağımsızlığa sahip olmayıp emperyalizmin tahakkümü altında olmasıdır. Dolayısıyla, yararlanabileceğimiz bir parlamentomuz ve işçileri legal olarak grev için örgütleme hakkımız yoktur. Komünist Partisinin buradaki görevi, esas olarak, ayaklanma ve savaşı başlatmadan önce uzun bir legal mücadele döneminden geçmek ve önce büyük şehirleri ele geçirip ardından köylük bölgeleri işgal etmek değil, tam tersidir.”

… Bütün bunlar, Çin ile kapitalist ülkeler arasındaki farkı ortaya koymaktadır. Çin’de esas mücadele biçimi savaş, esas örgütlenme biçimi ordudur. Kitle örgütlenmesi ve kitle mücadelesi gibi diğer biçimler de son derece önemli, hatta vazgeçilmezdirler ve hiç bir şart altında küçümsenemezler; ama onların amacı savaşa hizmet etmektir…(Mao Zedung, Seçme Eserler, Cilt 2, s. 222/ Kaynak Yayınları)

Mao Zedung devamında burjuva demokratik devriminin eski bir tipte burjuva demokratik devrim olmayacağını şu şekilde ifade ediyordu;

Ancak bugünkü Çin’de burjuva-demokratik devrim şimdi artık devri geçmiş olan eski türde değil, yeni özel türde bir burjuva demokratik devrimdir. Ancak biz bu yeni türe, yeni-demokratik devrim diyoruz ve bu tür, Çin’de olduğu gibi, bütün sömürge yarı sömürge ülkelerde gelişmektedir.” (Mao Zedung, Yeni Demokratik Devrim, Umut Yayımcılık, s. 54)

“Yeni Demokratik Devrim emperyalizme yani uluslararası kapitalizme azimle karşı koyduğu için dünya proleter sosyalist devriminin bir parçasıdır. Siyasi bakımdan yeni demokratik devrim, devrimci sınıfların emperyalistler, hainler ve gericiler üzerindeki ortak dikatörlüğü için çalışır ve Çin burjuvazi diktatörlüğü altında bir topluma dönüşmesine karşı koyar” (Mao Zedung, Yeni Demokratik Devrim, Umut Yayımcılık, s. 55)

Buradan çıkarmamız gereken şudur ki toplumsal aşamaların kendi özgünlükleri ve kaçınılmaz olarak bu özgünlüklerin farklı çelişkileri bulunmaktadır. Bu aşamaların tamamlanması ve tanımlanması demek toplumsal düzenin vakıfiyetini ve Marksist analizini kavramak anlamına gelir. Mao Zedung yoldaşın bu sarih katkısı herşeyden önce dogmatizme indirilmiş bir giyotindir. O ekim devriminin öğretilerini ezberlememiş aksine kavrayarak yarı-feodal yarı-sömürge Çin toplumunun ekonomik siyasal, sosyal alanlarına uyarlamıştır. Bu bağlamda Çin Devrimi uluslararası yapısı ile ulusal özelliklerin kendine ait çelişkileri iç içe geçmiş halidir. Bu anlamıyla Çin devrimi enternasyonal muhteva ile milli biçimdeki yansımasıdır.

 

a) Yeni Demokratik Devrim’in hedefleri

Emperyalizm tarafından talan edilmiş ve kapitalizminin gelişmesi engellenerek üretici güçlerin gelişmesine darbe vurulmuş olan yarı-feodal yarı sömürge ülkelerde mücadele biçimi nasıl olmalıdır. Bu konuda Mao Zedung Çin devriminin burjuva demokratik devrimini tamamlamış olan Kapitalist ülkelerde olduğu gibi olmayacağını ifade etmektedir. Yeni Demokratik Devrimin görevleri de bu bağlamda farklılık ifade etmektedir. Ülke içindeki sınıfların çelişkilerinin kavranması ve devrime kanalize edilmesi oldukça önemlidir. Bu bağlamda yeni demokratik devrimin hedeflerini açıklayarak karşı-devrimci güçlerin çizelgesine şöyle bir değinelim.

“İktisadi bakımdan geri yarı sömürge bir ülke olan Çin’de toprak ağaları sınıfı ve komprador sınıfı tamamen uluslar arası kapitalizmin bir parçasıdır ve varlığı ve gelişmesi emperyalizme bağlıdır. Bu sınıflar Çin’in en geri ve en gerici üretim ilişkilerini temsil ederler ve üretici güçlerin gelişmesini engellerler.(Mao Zedung Seçme Eserler, Cilt 5, s. 186)

Bu bağlamda bizim gibi yarı-sömürge yarı-feodal ülkelerde komprador burjuvazi ve toprak ağaları karşı devrim cephesinin iki temel direğini temsil ederler. Toprak ağası; toprağa sahip olan çalışmayan veya çok az çalışan, köylüleri sömürerek yaşayan bir kimsedir. Toprak rantı onun başlıca biçimi olup, aynı zamanda tefecilik de yapabilir. İşçi çalıştırabilir sanayi ya da ticaretle de ilgilenebilir. Bu gün ağalıktan bahsederken ayağında çizme elinde kırbaç bulunan kimselerin aranması yanlıştır. Zira emperyalizmin etkisi ile içbaşkalaşım geçiren toprak ağaları sömürü biçimlerini değil ama özel de kapitalizm ile iç içe geçtikleri nedeniyle bir başkalaşım içindedir. Yani yarı-feodal sistemin varlığının tespiti bu sınıfın nüvelerini değil, kültürünü ve üretim biçimlerini incelemekle anlaşılır. Kapitalizm ile feodalizmin iç içe geçmiş olduğu bu durumlarda bir karmaşa ve kaostan bahsetmek mümkündür.

Yeni Demokratik Devrimin başlıca hedeflerinden birisi de Komprador büyük burjuvazidir. Komprador burjuvazi emperyalist ülkelerin kapitalistlerine doğrudan hizmet eden ve onlar tarafından beslenen bir sınıftır. Bu bağlamda şöyle bir soru sorarak bu konuya detay getirebiliriz. Komprador burjuvazi hangi tabakadan oluşmaktadır?

Emperyalistlerle doğrudan iş yapan sermayedarlar, tüccar/sanayiciler, bankerler, faizci tüccarlar, aracılar/komisyoncular, spekülatörler, vurguncular; bankaların holdinglerin, sigortaların vb kuruluşların yöneticileri, devlet yönetimindeki sivil yüksek dereceli bürokratlar, generaller polis şefleri vb… tabakadan oluşurlar. Zaten bu kimseleri birkaç özelliği kendisinde toplanmıştır. Örneğin bir milletvekili aynı zamanda bir fabrika veya AŞ’nin sahibi, sanayi odası başkanı ve toprak ağası olabilmektedir.

 

b) Yeni Demokratik Devrim’in İttifakları

Devrimin ana damarını oluşturan işçi sınıfı temelden devrimin itici gücüdür. Emperyalizm komprador burjuvazi ve toprak ağaları tarafından devamlı olarak sömürülen, gelişimi baskılanan ve bu anlamıyla en şiddetli çalkantıları, ideolojik-politik olarak manipülasyona uygun kesimi oluşturan işçi sınıfı, köylülük kent yarı proletaryası, kent küçük burjuvazisi milli burjuvazi devrimin dostudur. Yukarıda bahsettiğimiz sınıfları arasında en dikkat çekici olan ise milli burjuvazidir. Zira milli burjuvazinin dışındaki tüm kesimler esas olarak hemen her devrimde devrimci saflarda örgütlenecek kesimlerdir. Ancak milli burjuvazinin örgütlenmesi bir devrim aşamasında özellik taşımaktadır. Bu sınıf emperyalizmin ülkeye girmesi ile gelişimi engellenen milli kapitalizmdir. Objektif olarak milli nitelikte olan bu sınıf milli bir devrimin ittifak güçlerinden olmaktadır. Zira anti- emperyalist çelişkiler yaşamaktadır. Ancak onun Komprador burjuvazi ve toprak ağaları ile olan iktisadi ve sosyal bağları, işçi sınıfı korkusu onu sallantıda bırakmaktadır. Yani kaypak olup ihanet zincirini sınıfsal karakteri gereği kuşanabilir… Bu anlamıyla bu burjuvazi üzerinde proletarya diktatörlüğü uygulanır.

 

c) Yeni Demokrasi’nin Kültürü

“Her Kültür, belli bir toplumun siyasetiyle ekonomisinin ideolojik planda yansımasıdır. Çin’de Emperyalizm tam ya da kısmi siyasi ve ekonomik hâkimiyetinin yansıması olan emperyalist bir kültür vardır… Çin’de bir de yarı feodal kültür vardır. Bu kültür memleketteki yarı-feodal siyaset ile ekonominin bir yansımasıdır.” (Yeni Demokratik Devrim, Umut Yayımcılık, s. 90)

Ekonomik ve siyasi kategori o toplumun yaşayış biçiminden bağımsız ele alınamaz. Kültürel gelişim toplumsal gelişime paralel bir gelişmedir. Ve bu bağlamada toplumsal gelişme ise iktisadi ve sosyal gelişmeyle doğru orantılıdır. Yani iktisadi ve sosyal gelişme olarak toplumsal üretimin önündeki engellerin kaldırılması üretimin kolektifleştirilmesi, devlet kapitalizminin geliştirilmesi o toplumun kültürel gelişimini de ifade etmektedir. Yarı feodal yarı sömürge statü gereği bu gibi toplumların kültürel şeması da Yarı-feodal yarı-sömürge kültürüdür. Yani bugün batılaşma bağlamında emperyalist kültürün biçim ve izleri görülürken feodal kültür kapsamında din vb etkenler de görülmektedir. Bu iç içe geçmişlik halk kitleleri üzerinde sömürüyü kolaylaştırmaktadır. Feodal kültür kapsamında devletin kutsanmışlığı ve karşı gelinemeyeceği algısı ile toplumsal baskı arttırılmakta ve sömürü kolay kılınmaktadır. Mesele kültürün gelişmesi ile iktisadi sosyal yapının gelişmesi değildir. İktisadi sosyal yapı ile birlikte kültürün gelişmesinden bahsedilebilinir. Zira hemen hemen birçok meselenin özünde ekonomik politik ilişkiler bulunmaktadır. Bu mesele kapsamında kültürel gelişmeyi doğru orantıda etkileyecek iktisadi ve sosyal değişimi incelemek kültür üzerinde birkaç bilgi sunacaktır. Yeni demokratik Devrimin görevleri olan Yeni Demokrasinin siyaseti ve Yeni Demokrasinin ekonomisi üzerinde biraz duralım.

 

d) Yeni Demokratik Devrim’in iktisadi temelleri

Yeni Demokratik devrimin iktisadi temeli üretimin toplumsallaşması önündeki engellerin kaldırılmasıdır. Emperyalizm tarafından gerçekleştirilen dengesiz gelişim üretimin toplumsallaşması için gerekli olan tüm tek bir formüle imkân tanımaz. İktisadi hedef üretim ilişkilerinin bir adım ileriye bir basamak yukarıya taşınmasıdır. Dolayısıyla Yeni Demokratik Devrim üç temel kategoriyi üretimin daima toplumsallaşması kapsamında farklı biçimlerde geliştirir. Komprador burjuvazisinin sermayesini devletleştirerek sosyalist sektör haline getirir, feodal toprak ağalarının topraklarına el konularak küçük ve orta halli köylülere dağıtılır ve milli burjuvazinin sanayisi ve ticareti korunur. Bu iktisadi siyaset iktidarın tam olarak ele geçirilmesiyle değil kızıl siyasi üslerin kurulduğu bölgelerde de hayata geçirilir. Öte yandan bu siyaset Kızıl Siyasi iktidarların kurulmasında ön hazırlığın da ifadesidir. Örneğin bir toprak ağasının öldürülmesi ve topraklarının yoksul ve orta halli köylülere dağıtılması gibi… Yeni demokratik devrim feodal mülkiyetin kısmi de olsa kaldırılmasıdır. Bu mülkiyet ise Demokratik halk diktatörlüğünün kurulması ile gerçekleşecektir. Anti-emperyalist Anti feodal halk iktidarının kurulması ile toplumsal üretimin önündeki siyasi ve hukuki üst yapı yıkılmış olur. Buna bağlı olarak üretimin toplumsallaşmasını sağlayacak olan bir iktisadi yapıya ihtiyaç vardır. Bu bağlamda birinci olarak önde gelen ilk sektör devlet ekonomisidir. İkincisi ise bireysel ekonomiden kolektif ekonomiye geçen tarım ekonomisi ile küçük ve orta özel sermaye ekonomisidir. Bunlar Yeni demokratik devrimdeki iktisadi biçimi belirleyen iki temel etmendir. Tüm bunlar Yeni Demokratik Devrimin iktisadi biçimini ifade etmektedir. Yani ekonomiyi geliştirme sosyal yaşamı refaha kavuşturma ve bu bağlamda kamu özel sermayeyi yararlandırma hedefleri devrimin yönelimini ifade eder. Bu ise Mao Zedung’un açıkladığı üzere taktiksel değil tamamen stratejiktir. Yani geçici değil devrimin bir aşamasında gerçekleştirilmesi mutlak olan bir biçimdir. Bu bir bağlama Proletarya önderliğinde sosyalizm için bir ön hazırlıktır. Proletarya önderliğinde Kapitalizmden sosyalizme geçişin devlet kapitalizminin eliyle gerçekleşecektir. Burjuva demokratik devrimlerinde Kapitalizm aşırı kar hırsı hedefiyle burjuvazi önderliğinde emperyalizme dönüştü. Proletarya eliyle oluşturulan devlet kapitalizmi ise sosyalizm hedeflidir.  

 

e) Yeni Demokrasi’nin siyaseti

“Şimdi iki birleşik cephe iki ittifak vardır. Biri işçi köylü ittifakıdır, bu temeldir. İkincisi proletaryanın milli burjuvazi ile yaptığı ittifaktır. Köylüler emekçi oldukları ve sömürücü olmadıklarına göre işçi-köylü ittifakı uzun süreli bir ittifaktır. Ne var ki işçi sınıfıyla köylüler arasında da çelişkiler vardır. Gönüllülük ilkesi temelinde bireysel mülkiyetten adım adım kolektif mülkiyete geçmeleri için köylülere rehberlik etmeliyiz. Gelecekte devlet mülkiyetiyle kolektif mülkiyet arasında da çelişmelere olacaktır. Öte yandan işçi sınıfıyla burjuvazi arasındaki çelişmeler uzlaşmaz çelişkilerdir.”(Mao Zedung, Seçme Eserler, Cilt 5, Kaynak Yayınları, s. 120)  

Mao Zedung’un burada bahsettiği iki türden çelişme Yeni demokratik devrimde proletaryanın siyasetini ifade eder. Proletaryanın köylülük ve milli burjuvazi ile ittifak süreçlerinin olması gerektiği üzerine belirttiğimiz bu süreç proletaryanın siyasetidir. SBKP’de Ekonomik dönüşümde burjuvazi ile kısmi anlamda taktiksel olarak bir ittifak gerçekleştirdi. Ancak yarı-feodal yarı-sömürge toplum gereği Çin’de milli burjuvazi ile sadece iktisadi bir ittifak gerçekleştirilmedi. Çin’de milli burjuvazi ile İktisadi, siyasi ve örgütsel bir ittifak gerçekleşmiştir. Çünkü bu sırada feodal toprak ağaları tam olarak dağıtılmamış ve “toprak mülkiyeti üzerinde bir değişim” temelinde kurulan ittifak gerçekliğini koruyordu.  Çin’de 1952’de toprak reformunun gerçekleşmesinin ardından Mao Zedung şunları söylemişti;

“…toprak ağası sınıfın ve bürokratik kapitalist sınıfın alaşağı edilmesinin sonucunda işçi sınıfı ile milli burjuvazi arasındaki çelişme Çin’de baş çelişme durumuna gelmiştir. Bundan böyle milli burjuvazi bir ara sınıf olarak tanımlanmamalıdır.” (Mao Zedung, Seçme Eserler, Cilt 5, Kaynak Yayınları, s. 87)

Her devlet biçimi sınıf mücadelesinin bir aracı olduğuna göre Yeni Demokratik devlet biçimi de Komprador burjuvazi ve feodal toprak ağalarının devrilmesinde kullanılan bir devlet biçimidir. Bu devlet biçiminde baş bahsini ettiğimiz sınıflarla proletarya arasındadır. Ancak ne var ki toprak reformunun gerçekleşmesi ve feodal toprak ağalarının tasfiyesi kapsamında bu yeni devlet biçimi sosyalizmin zeminini artık daha şiddetli bir biçimde gerçekleştirmeye yönelmektedir. Artık sosyalist devlet biçimine geçilmiştir ve artık bu stratejik aşamada devrimden menfaati olan sınıfların kapsamı da değişmektedir. Dolayısıyla Milli burjuvazinin sosyalist devrimden menfaati yoktur ve  “halk” kavramı kapsamından çıkarak devrimin hedefi haline gelir. Bu süreç milli burjuvazinin tüm tasarruf ve haklarından arındırılıncaya kadar devam eder. Bu işlem sosyalizm aşamasına geçişten başka bir şey değildir. Milli burjuvazinin tüm mülkiyetinin kamulaştırılması ile sosyalist devrim tamamlanmış olur.  

 

4) BİLİMSEL SOSYALİZMİN ÖNEMLİ BİR AYAĞI BÜYÜK PROLETER KÜLTÜR DEVRİMİ

Nasıl ki Yeni Demokratik Devrim Sosyalizm için bir geçiş sistemi, bir devlet kapitalizminin oluşması ise bu kapitalizmin alaşağı edilmesi ile oluşacak olan sosyalizm ise Komünizm açısından da bir geçiş sistemidir. Sınıfların kalkacağı, herkesin ihtiyacına göre alacağı bu sisteme geçiş için maddi zemini hazırlayacak olan sosyalizme geçiş ise birçok çelişkiyi de beraberinde getirmektedir. Bu çelişkiler ise sosyal yaşamın kaynağını yitirmesi ve işi bölümünden ortaya çıkmaktadır. Yani her yeni bir süreç aynı zamanda yeni çelişkiler demektir. Bu çelişkilerin çözümüne dair diyalektik materyalizm silahı ise MLM’lerin elinde bulunan büyük bir güçtür. 

Sosyalizme geçiş açısından yıllarca kenti köylerden, sanayi kollarını ve meslekleri birbirinden ayıran bu iş bölümü toplum içinde kafa ile kol emeğinin birbirine yabancılaşmasına neden olmuştur. Çünkü İnsanların “gerçek yaşam süreçleri” yani maddi yaşamları bilinçlerini belirler. Bireyin parçasal algısı kapitalist üretim biçiminde saklıdır. Kapitalizm üretim aşamasını toplumsallaştırırken yani fabrikalarda, üretim merkezlerinde dağınık olan insanları bir araya getirirken, üretim sırasında “iş bölümü”yle yaşamlarını bilir, bir alan üzerinde yoğunlaşmasını sağlar. Bu tek üretim bandındaki yoğunlaşma, zaman içerisinde ürettiği bütüne-ürüne yabancı olmasını sağlar

İnsanı kendisinden koparan bu durumun etki derecesi oldukça büyüktür. İş bölümü üretimin entelektüel birikimi ile birlikte üretimin kendisini ayırmaktır ve bu özellikle kapitalizmde sanayinin gelişmesi ile dev boyutlara ulaşmıştır. Kapitalizm büyüyen bu durum ile birlikte kafa ile kol emeğini kendi hizmeti altına aldı. Yani yabancılaşma ile birlikte, kendini üretecek zemini oluşturdu. Bilimi bilim insanlarından teknisyenlerden kopararak bu iki alanı da kendi hizmetine soktu ve işten tamamen bağımsız bir üretici güç meydana getirdi. Bu bahsettiklerimizin almış olduğu boyut kolay olarak tasfiye edilecek bir olgu değildir.

Bu bağlamda sosyalist sistem sınıf üstünlüğü algısını benimsemiş, kafa emeğini üstün gören birçok birey ve kültür edinir. Sosyalizmin kabul edilmesi bu algının önemsizleştiği anlamına gelmez. Zira bu algı değişmediği sürece sosyalizmin kabulü imkansızdır. Çünkü algının ve kavrayışın ifadesi toplumsal pratiktir. Yani insan kavradığı ve algısal olarak benimsediği şeylerin pratiğini gerçekleştirir. Algının kafa emeğini üstün görmesi kapitalist kültürün bu birey ve topluluklarda üretildiğinin ifadesidir. Çünkü iş bölümü halen diridir ve üretilmektedir. Bireyciliğin bencilliğin kapitalist kalıntılar olduğu akıllar olduğu unutulmamalıdır. Bu vasıflara karşı mücadele bir sistem sorunundan öte yoldaşlık ilişkilerinde de önem arz ediyor. Zira bu kalıntıların olduğu kolektif kendi içinde pratik çıkmaz yaşar. Elbette burada yoldaşlık ilişkilerini tartışmayacağız. Burada tartışacağımız sosyalizme geçişin ön koşullarının yaratılmasıdır. Bu noktada Yeni demokratik Devrimin gerçekleşmesi ve devlet kapitalizmi eliyle sosyalizme geçişin hazırlanması sürecinde Mao Zedung 1965 yılında Büyük proleter Kültür Devrimi gerçekleştirdi. Bilimsel sosyalizme dönük bu katkıyı yakından incelemek Komünistlerin birincil görevlerinden birisidir. Herşeyden önce kültür devrimi Zira Kültür Devrimi bir komünist açısından görmezden gelinecek bir toplumsal süreç değildir. 

Her şeyden önce Kültür Devrimi bir sav değil bir tarihsel gerçekliktir. Çin devriminin bir evresi olan bu süreç toplumsal değişimin üretici güçlerin gelişiminin önündeki açan muazzam bir süreçtir. Bu açıdan Kültür Devrimi uluslar arası komünist hareketin bir mirasıdır. Bu mirasın incelenmesi mevcut konjonktürün koşullarına kesinlikle indirgenemez. Yukarıda bahsetmiş olduğumuz gibi bu süreç esas anlamda sosyalizmin önünü açacak olan bir devrim evresidir. Yani Kültür Devrimi herhangi bir koşula pragmatikçe indirgenmeksizin (çoğu zaman kültür devriminin parti içindeki düşüncelere karşı yapıldığı söylenir) kendi bağımsızlığı ve derinliği ekseninde incelenmelidir.

Toplumsal iş bölümün ortadan kaldırılması, bu üretim biçime paralele bir var olan kültürün tasfiyesi ve sonuç olarak sosyalist alt yapıya uygun olarak sosyalist bir üst yapının kurulması için ideolojik bir devrim gerekmektedir. Yeni Demokratik Devrim’de kitlelerin gücüyle proletaryanın önderliğinde oluşturulan devlet kapitalizmi yine proletaryanın önderliğinde kitlelerin gücüyle yıkılarak sosyalist sistem kurulacaktır. Toplumsal evrelerde oluşan baş çelişkilere yönelme ve bunların çözümüyle sağlanacak olan üretici güçlerin gelişiminde kitlelerin ideolojik konumlanışı önemlidir. Marksist teorinin temel taşlarından biridir. Bu temel taş bilimsel sosyalizmin bir maddesi ve toplumsal pratiği ve deneyimi olan Büyük Proleter Kültür Devrimidir.

 

a) Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin gelişim süreci

Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin arkasında yatan siyasi nedenleri burada uzun uzadıya açmaya gerek yok. Kültür devriminin oluşma süreci ve bu oluşumda takınılacak tavırlara ilişkin ÇKP Merkez Komitesi tarafından 1-12 Ağustos tarihleri arasında yazılan 16. Maddelik bir karar açıklanmıştır. (BKZ: Çin Kültür Devrim Tarihi, Jean Daubıer, Umut Yayımcılık, s. 309

Sosyalist ülkelerdeki mülkiyet ilişkilerinin sosyalist bir dönüşüme tabi tutulması ile başlayan süreçten sonra nelerin yapılacağı ve mevcut sürecin nasıl korunacağına ilişkin birçok soruyla karşılaşabiliriz. Bu konuda verilecek en somut örnek Kültür Devrimidir.

Kültür Devrimi sürecine girilmeden önce ÇKP kendine bu soruyu sormuş ve Mao Zedung yoldaşın bilimsel tahlili ile bu soruya Kültür Devrimi ile yanıt vermiştir. Kültür Devrimine giden konjonktürün küresel bir konjonktür olduğu çıkarsaması yapılmalıdır. Yani emperyalist saldırganlığın kendisi değildir. Bu konjonktür Çin nezdinde sosyalizme geçişle ilintilidir. Yani sosyalizme geçişte dünyadaki tüm ülkelerin görmesi gereken bir süreçtir. Bu noktada Çin’deki konjonktürün sosyalist ülkelerdeki mevcut genel konjonktürünün belirgin bir tezahürü olduğu dahi söyleyebiliriz.

Sosyalizmde üretici güçlerin mevcut üretim ilişkisine yabancılaşmaması yönünde yapılan bir devrim olarak Kültür devrimi Tarihsel açıdan birbirinden farklı gelişim süreçlerinden geçerek proletarya diktatörlüğünün inşası ile sonuçlanan sosyalist bir devrimin ve o ülkedeki iktisadi değişimin korunmasıdır. Çin Kültür Devrimi sosyalist devrimini tamamlamış üretim araçlarını kolektifleştirmiş ülkeler açısından kritik sorunların yok olmadığını işaret etmiştir. Bu kritik süreci ÇKP o dönem iki güzergâh sorunu olarak açıklamıştır.

Neymiş peki bu iki yol sorunu?

Bu kapitalizmden sosyalizme geçişte geri dönüş tehlikesinin olduğudur. Bu tehlike tabi bir tehlike değildir elbette. Bu sosyalizme önderlik eden proletaryanın elindeki Komünist Partisinin, siyasi hattının ve bunun pratiğe geçişinin ve bunun sonucunda ortaya çıkan ekonomik, ideolojik ve politik tehdidin kendisidir. Bu noktada Kültür Devrimi emperyalizmin elindeki olanakları sosyalist ülkenin sınırları dâhilinde kendisine yakınlık besleyen unsurları kullanarak ülkedeki kimi boş alanlara sirayet edebilme olanağına karşı bir savaş bu unsurları nötralize etme mücadelesidir. Özetleyecek olursak bir sosyalist ülkenin önündeki kritik sorun olarak iki yoldan biri sosyalizmin korunması ve sürekli tesis edilmesiyken diğer bir yolda sosyalizmden sapan, ülkenin emperyalizmin siyasî ve ekonomik tahakkümüne girmesini sağlayan kapitalist yoldur. Bu bağlamda sosyalizmin sağlamlaştırılması ve geliştirilmesi için, geriye dönüş tehdidinin ortadan kaldırılması ve devrimin geleceğinin güvenceye alınması için, siyasî ve iktisadî devrime üçüncü bir devrim eklenmelidir: Kitlesel bir ideolojik devrim.

Çin’de sosyalizm bu tehdit ile karşı karşıyayken kapitalist yolu benimseyen ÇKP üyeleri vardır. Belki direk olarak kapitalizme geçişi savunmaktadırlar ama gerek ideolojik gerekse de ekonomik politikaları ile kapitalizme geçişi savunmaktadır. Bu anlamıyla Çin Kültür Devrimi Esas olarak ÇKP içinde başlamıştır. Mao Zedung’un “Burjuva Karargâhları Bombalayın” perspektifi parti içinde filizlenen modern revizyonizme karşı mücadele anlamına gelmektedir.

Kültür Devrimi aynı zamanda iktisadî, siyasi tüm ilişkilere sirayet etmiş olan gerici ideolojiye karşı mücadele anlamına geliyor. Kültür Devriminin gerçekleşmesindeki temel süreç tamda bu bahsini ettiğimiz nedenlerin bir ürünüdür. Peki genel olarak bu süreç yukarıda bahsini ettiğimiz nedenlerden kaynaklanıyorsa tüm bunlara karşı nasıl mücadele edildi? Şimdi de bu soruya kısaca değinelim

 

a) Kültür Devrimi dersleri

Herşeyden önce Kültür Devriminin kitlelerin ideolojik konumlanışına ve bunların devrimci dönüşümüne yaslandığı belirttik. Meselenin özünde Mao’nun halk kitlelerinin gücüne güvenmesi yatmaktadır. Bu süreçte işçi, köylü, aydın, kadın, erkek, genç, yaşlı, milyonlara düşünsel ve pratik olarak yerleşmiş olan kültürün alaşağı edilmesini hedeflenmiştir. Kitle çizgisinin Marksist bir şekilde örgütlenmesi ve kitlelerin kendi içlerinde ideolojik mücadelesini ön gören bu süreçte tartışma ve polemik alanları yaratılmıştır. Dost ile düşman arasındaki ayrım belirgin hale getirilerek ideolojik bombardıman üzerinde önemle durulmuştur. Mao Zedung modern revizyonizme karşı mücadelede sol bakış açısına sahip olanlara karşı da mücadele çağrısı yapmıştır. Bu süreçte fabrikalarda çalışan işçiler bulundukları komitelerde düşüncelerini tartıştırmış ve hatta çalıştıkları makinelere düşüncelerini ifade eden ve modern revizyonizmi hedef alan dazibaolar (küçük boy afişler) asmışlardır. Bu konu hakkında birçok örneğin bulunabileceği Çin Deyince adlı bir kitap bulunmaktadır -Bu kitap Kültür Devrimi hakkında birçok örneği sunmakla beraber Kültür Devrimi hakkında da birçok yanlış yorumda yapmaktadır. Yazarın Troçkist olmasının nedeniyle kitap Stalin’e dönük birçok saldırı gerçekleştirmekte ve kitabın bir noktasında Kültür Devriminin oluşum sürecinin SBKP –ÇKP ayrışmasının da bir ürünü olduğunu ifade ediyor- Kültür Devrimi’nin pratikte vücut bulan en yaratıcı ve orijinal yansımaları, süreç içerisinde beliren kitle örgütleridir. Bunlar, sınıf mücadelesinin diğer araçlarından (parti, sendika vs.) oldukça farklıdırlar. Kültür Devrimi’ne has bu örgütler, kitlelerin sınıflar mücadelesini ideolojik düzlemde vermelerine olanak sağlamıştır. Kültür devriminde ayrıca girişte bahsetmiş olduğumuz iş bölümünde dönükte pratik mücadeleler verilmiştir. Ziraat mühendisleri çalışmalarını tarlalarda doktorlar alanlarına göre çalışmalarını fabrikalarda öğretmenler sosyal pratik içerisinde çalışmalarına ağırlık vermiştir. Kafa ile kol emeği arasındaki ayrımı yok etme hedefli olan bu çalışmalarda aynı zamanda kitlelerin bu noktada bilinçlenmeleri için felsefe öğrenimlerine ağırlık verilmiştir. Kafa emeğini savunan kimi aydın ve entelektüellere karşı mücadelede etkin rol oynayan kitleler, özellikle de köylüler felsefe alanında yoğun çalışmalar kaydetmiştir. Mao’nun “Felsefeyi filozofların, konferans salonlarının ve ders kitaplarının cenderesinden kurtaralım ve kitlelerin elinde güçlü bir silah haline getirelim” sloganıyla başlatılan kitle felsefe çalışmaları kitlelerin ideolojik donanımında önemli bir yerde durmaktadır. Bu konuda bir köylü Mao’nun felsefe çalışma perspektifine dair şunları söylüyor:

Son yıllarda Çin’de Başkan Mao’nun felsefi düşüncesini inceleme yolundaki kitle hareketlerinde bir yükselme oldu. Bu yükselişin en ön safında yer alan geniş işçi, köylü, asker kitleleri, üç büyük devrimci hareket olan sınıf mücadelesi, üretim mücadelesi ve bilimsel deneyde felsefe incelemelerine giriştiler. Felsefeyi güçlü bir silah olarak ele alıp, karşıtlıkları karmaşık sorunların, özellikle iki çizgi, yani proleter devrimci çizgi ile karşı-devrimci revizyonist çizgi ve sosyalizm ile kapitalizm arasındaki mücadele süreci içinde ortaya çıkan sorunların üstesinden geliyorlar.” (Felsefe Bir Sır Değildir, Umut Yayımcılık, s. 11)

Kültür Devrimi’nde ayrıca kentlerde yoğunlaşan ve sayısı oldukça fazla olan öğrenci gençlik rol oynamıştır. ÇKP bu süreçte gençliğin içerisinden geçtiği eğitim sistemini sorgulamıştır. Çünkü kültür ve ideolojinin üretildiği yerler olan eğitim alanlarına sosyalist dönüşümde ve sosyalizmin korunmasında önemle dikkat edilmelidir. Çocuklar ve gençlik geleceğin kendisidir. Bu anlamıyla geleceğin yani sosyalizmin garantiye alınması ve korunması açısından gençlik oldukça önemlidir. Gençlik kendisini siyasî hayal kırıklıkları, ideolojik kafa karışıklığı ya da bir tür “boşluk” ile karşı karşıya bulursa, bu boşluğu kolayca burjuva ve küçük burjuva ideolojileri ile doldurabilecek bir yapıya sahiptir. Bu anlamıyla Kültür Devriminde gençliğe büyük önem verilmiştir.

Kültür devriminde kitleleri sürece katma uğraşı, kitlelere duyulan güven ve kurulan kitle örgütleri, kitlelerin ihtiyaçlarını gidermeye ve potansiyellerini açığa çıkarmaya yönelik olup Somut koşulların somut tahliline uygun olan bir öğretidir.

 

b) Marksizm’e bir katkı olarak Kültür devrimi

Marksist düşünceyle alakası olmayan ancak kendini Marksist ilan edip Marksizm’in belli yaslarını kabul eden ve onu belli bir konuya yorumlayan anlayışlar bulunmaktadır. Marksizm’in bir dogmalar yığını değil sınıflar mücadelesinin bir deneyimi olarak görmekteyiz. Marksizm’in dogmatik, evrimci, ekonomik bir kapsama indirgeyenlerin bugün Kültür Devrimi’ni anlamaları mümkün değildir.  Gerek evrimci yani toplumların bir evresi olduğu ve toplumların bu şekilde sürüp gideceği; gerek ekonomik yani bir sınıfın iktisadî zemini altından çekildiğinde o toplumsal sınıf nihaî olarak ortadan kaybolmuş olur yaklaşımı sınıflar mücadelesini yadsımanın bir başka ifadesidir. Bir toplumun iktisadi ve sosyal yapısını belirleyen şeyin üretim ilişkileri olduğu kuşku götürmez bir gerçektir. Üretim ilişkilerinin dönüşümü ise o toplumun üretici güçlerinin gelişimini ifade eder. Ancak üretim ilişkilerinin sosyalist dönüşümünü takiben uzun süre varlığını koruyan ideolojik ve politik bir mücadeleye de ihtiyaç vardır.  Sınıf mücadelesi bütünlüklü bir olgu olup ekonomik alanda olduğu kadar hayatın ister ideolojik, ister politik, tüm alanlarında sürüp gider. Mao’nun Marksizm’e bu katkısının üzerinde önemle durmak gerekir.  Mao’nun devrimci Marksizm’e katkıları içinde gelen proletarya diktatörlüğü altında devrimin sürüp gitmesi tezinin bir ürünü olarak ortay çıkmıştır Kültür devrimi.

Sosyalist dönüşümün ve toplumun doğasını diyalektik materyalist bir bakış açısıyla, zıtların birliği yasasını kullanarak tahlil eden Mao şunları ifade etmektedir.

Bütün sosyalist dönem boyunca sınıflar ve sınıf mücadelesi hala vardır ve sınıf mücadelesi uzun, karmaşık ve hatta bazen bir şiddet olayıdır…. Bazıları sosyalist toplumda çelişmelerin bulunabileceğini söylüyorlar, ama ben meselenin bu şekilde konulmasını yanlış olduğunu düşünüyorum. Mesele sosyalist toplumda çelişmelerin bulunabilmesi değil, sosyalist toplumun çelişmelerle dolu olmasıdır.” 

Mao’nun bu tespitleri ile birlikte Büyük Proleter Kültür Devrimi Mao’nun proletarya diktatörlüğü altında devrimin devam ettirilmesini gerektiği teorisini doğrulamıştır. 

Biraz daha ileri giderek daha evvelden var olmamış, Marks ve Lenin tarafından öngörülememiş bu üçüncü örgütlenme modelinin bu noktadan itibaren tüm ülkeler için vazgeçilmez bir hâl almış olduğunu kavramak gerekiyor. Kültür Devrimi pratiği ve sürecin gebe olduğu teorik çıkarımlar bizlere Marksizm’in tarihe dinî bir yaklaşım, yavan bir evrimcilik ya da ekonomik indirgemecilik olmadığını bir kez daha hatırlatıyor.

Sosyalist dönüşümün gerçekleşmesi ve kapitalizmin restorasyonuna karşı bahsi geçen iki çizgi yani içerde ve dışarıda sınıf mücadelesini gerçekleştirme görevi;  aslında ifade edilen, derinlemesine incelememiz gereken; Mao’nun Marksist bilime karşı muazzam katkısının en temel ifadesinden birisidir.  Yukarıda kabaca bahsini ettiğimiz konuların daha da ayrıntılı bir biçimde incelenmesi ve zıttı ile karşılaştırılarak çıkarsamaların bilimsel bir savunuculuğunun yağılması gerekiyor. Bu bağlamda bu yazı genel anlamıyla devamlı genişletilmeye muhtaç bir yana sahiptir. (Bir Partizan)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu