Makaleler

Geçmişten geleceğe, tekrara düşmeden ileriye!

İşçi sınıfı mücadelesi kapitalizmin var olmasından bu yana süregelmiştir. Bu sürecin tarihsel yanı her zaman önemlidir. Dünden bugüne kadar geçirdiği her bir evredeki, her sürecin kendi özgüllüğü bakımından farklılıklar taşımıştır. Ancak sınıflar mücadelesinde esas olarak sömürüsüz, sınıfsız özgür bir dünya özlemi amaç olarak dünden bugüne vardı. Bugün ve yarın bu amacın gerçekleşmesi için mücadele sürecektir ve bugün bu mücadele yaşamın her alanında kendini daha fazla hissettirmeye başladı.

İşçi ve emekçilerin yaşam koşulları çekilmez hale geldi. Yaşamın her alanı güvencesizleşmiş durumda. (Asgari ücretin sefalet ücreti olması, çalışma koşullarının 18. yüzyıldaki kölelik koşullarını aratmaması, kadın emeğinin yok sayılması, gençliğin geleceksizliği, doğanın her alanda yok edilmesi vb. vb.

Bu mücadeleler dünden bugüne kesitler halinde sürerken 2013 Gezi İsyanı ezilenlerin ortak isyanı olmuştu. “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” diyerek sokakları kuşatan bu mücadele, yeni bir sürecin habercisiydi. Geniş halk hareketleri ya da işçi, gençlik, kadın vb mücadelelerin yükseldiği dönemler sonrası en geri ya da durağan yaşanan yerlerde de etkilenmeler yaşanmaktadır. Gezi İsyanı tam da böylesi bir süreci başlatmış durumda. Farklı toplumsal hareketlerin toplamında oluşan hareket sonrası, en zayıf ve etkisiz olan işçi sınıfı hareketin bu süreç sonrası etkisinin yaşanması beklenen bir sonuçtu. Ancak bu sonucun etkisinin işçi sınıfı mücadelesinde nasıl bir yerde olacağı ise sınıf içinde örgütlü olmakla ilgili bir durumdu. Dün olduğu gibi bugün de daha yalın olan işçi hareketi daha görünür yerde süreci ortaya koyacaktır.

Dünden bugüne işçi ve emekçilere yönelik saldırılar karşısında işçi sınıfı cephesinde istenilen cevap olmamasına karşı içten kaynamalar giderek yükselmekteydi. Taşeron sisteminin yarattığı olumsuz tablo karşısında direnişler giderek artmaktaydı. İş cinayetleri adeta büyük katliamların habercisiydi. Soma katliamı tam da bu sürecin üzerinde yaşandı. AKP hükümeti bu süreçte bütün olanakları ile yeni bir Gezi’nin, dipten gelen dalganın ikinci kez yüzeye vurmasını engellemek için her yolu denedi. Ancak nafile! Ok yaydan çıkmıştı ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı/olamazdı.

Üstelik Soma’da olduğu gibi bir yandan sıkıyönetim diğer yandan ise sürecin sorumluları değilmiş gibi baba rolleri ile halkın öfkesini dindirmeye çalışmalarına rağmen öfke dinmedi. Kısa süre sonra  yaşamın normalleşmesi sonrası Soma’da acı öfkeye dönüştü. Öfke ise bilinçte bir değişim başlattı.

İşçiler sokaklarda, yaşanan katliamın sorumlularını ortaya çıkarmak için örgütleniyorlardı. AKP  hükümeti durumun farkındaydı. Özel olarak sadece göz boyamak ve işbirlikçi sendikacıları kurtarmak için çıkarmak istedikleri maden yasası da sökmüyor artık. İşçiler kendilerinin temsil etmeyen sendikacılardan kurtulmak için DİSK Maden-İş’e üye olmaya başladılar. İşçilerin işbirlikçi ve sarı bürokrat sendikacılardan kurtulmak için başlattığı bu mücadele, kısa sürede istenilen sonucun alınmasını sağlamayabilir.

Soma işçilerinin sendikal değişimle başlattıkları bu sürecin, daha köklü olması ve adresine varması için iç mücadelede kendi kurumları olan sendikalar ile daha kapsamlı hesaplaşmanın olanakları ortadayken bunun olanaklarını iyi kullanılması halinde daha ileri noktalara taşınabilir. Sendikal bürokrasi ve işbirliğinin bu kadar açığa çıktığı yerde bunun her alanda teşhir edilmesi önemlidir ve sınıf sendikacılığını geliştirir.

Gezi İsyanı sonrası işçi hareketindeki bu kıpırdanış, işçi sınıfının kendisini yaratacak mücadele etrafında birleştirerek örgütlenmezse reformist anlayışları güçleneceği bir kaldıraç görevi yapmış olacaktır. Bu nedenle geçmişten geleceğe dersler çıkarırken tekrara düşmeden ileriye yürümeliyiz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu