GüncelMakaleler

ANALİZ | Gerçeğin peşinde bir önder: İBRAHİM KAYPAKKAYA

İfade etmeye çalıştığımız şey şudur; nerede bir kitle hareketi varsa, Kaypakkaya oradadır. Oradadır çünkü devrim diye bir derdi vardır. Gerçeğin peşindedir.

Amed zindanlarında katledilmesinin üzerinden yarım asra yakın bir zaman geçmiş olsa da İbrahim Kaypakkaya yoldaş halen görevinin başındadır. Kitle eylemlerine katılmaya, işçi ve köylülerle görüşerek notlar almaya, makaleler yazmaya, konuşmalar yapmaya, kitleleri örgütlemeye, silah elde savaşmaya devam etmektedir.

Ardılları olarak, Kaypakkaya yoldaşın başlattığı devrim yürüyüşünü henüz nihai zaferle taçlandıramamış olsak da eksiklik, hata ve yetmezliklerimizle, onun düşlerini yerine getirme mücadelemiz kıyasıya sürmektedir.

Bu yazıda İbrahim Kaypakkaya’nın Türkiye devrimiyle ileriye sürdüğü tezlere değinmeyeceğiz. Onun başta Kemalizm, ulusal sorun, Türkiye devriminin yolu, parti vb. meselelere ilişkin ele alışı bilinmektedir. Dahası çeşitli makalelerde de sıklıkla işlenmektedir. Konuyla ilgilenen tüm yoldaşlar başta Kaypakkaya yoldaşın Bütün Eserleri olmak üzere, onun bu tezlerinden hareketle hazırlanmış kitap, broşür ve makaleleri tekrar tekrar okuyabilir/okumalıdır.

Ama biz bu yazıda kısaca Kaypakkaya’yı Kaypakkaya yapan, onun ülkemizde komünist önder olarak ortaya çıkmasına neden olan özellik üzerinde duracağız. Kaypakkaya’yı tanımak ve anlamak isteyenlerin esas olarak neyi kavramaları gerektiği üzerinde duracağız.

Kaypakkaya denilince ilk akla gelen “ser verip sır vermeyen” bir önder olmasıdır. Kaypakkaya’nın işkencede direnişi önemlidir. Özellikle genç devrimciler olmak üzere hepimiz için bir örnektir. Ancak her şey değildir. Bu bir sonuçtur. Dolayısıyla Kaypakkaya’yı sadece işkence direnişiyle kavramak ya da onu sadece bu yönüyle örnek almak hatalıdır. Kaypakkaya’nın işkencedeki tavrı, onun komünist dünya görüşünün, hakim sınıflarla temsil ettiği proletaryanın, iki sınıfın karşı karşıya gelmesidir.

O bu muharebeden “ser verip, sır vermeyerek” çıkarken, genç devrimcilere bıraktığı miras, nerede olursak olalım, “safımızı bilmek”tir. Bu işkencehaneler olabileceği gibi, zindanlar, dağ başları, okullar, fabrikalar, sokaklar … kısacası yaşamın olduğu her yerdir.

Yani nerede olursak olalım, hangi mücadele alanında bulunursak bulunalım, sınıf mücadelesi devam etmekte; iki sınıf, iki dünya görüşü karşı karşıya gelmeye devam etmekte ve mücadele etmeyi sürdürmektedir.

Böyle kavrarsak, Kaypakkaya’nın işkencedeki tavrının onun MLM dünya görüşünün doğal bir sonucu olduğunu anlarız ve onun sırf işkencedeki tavrı nedeniyle “ilah”laştırmanın önüne geçebiliriz. Kaypakkaya yoldaş insan üstü bir varlık değildir.

Kuşkusuz “özel” bir insandı. Ancak onun “özel” olma durumu, içinde bulunduğu koşulları doğru tahlil edebilmesinden gelmektedir. Bu anlamıyla Kaypakkaya zekidir. Ancak tek başına zeki olmak da yetmemektedir.

Keza birçok zeki insan burjuvazinin yanında saf tutmakta, “üç kuruşluk maaşla” burjuvaziye hizmet etmektedir. Kaypakkaya’nın ayırt edici özelliği, işçi sınıfının ve ezilenlerin yanında saf tutmasıdır. Yani safını net olarak ortaya koymasıdır.

Bu durum bizi yine onun ideolojik tavrına götürmektedir.

Kaypakkaya’nın ideolojik tavrı beraberinde saflarında yer aldığı sınıfın çıkarları için tavizsiz olmayı, her meseleyi-her olguyu buradan değerlendirmesini getirmiştir. O, bu tavrında netleştikten sonra, içinde bulunduğu koşulları doğru tahlil edebilmek için insanlığın şimdiki durumda ulaştığı en büyük aşama olan Marksizm-Leninizm-Maoizm biliminden hareket etmiştir.

Bu bilimden hareket ederek dünya ve ülke devrimci hareketinin tarihini, ders ve deneyimlerini incelemiş, Osmanlı ve Türkiye toplumunun tarihini, sosyal ve ekonomik durumunu analiz etmiştir. Dolayısıyla Kaypakkaya’yı Kaypakkaya yapan MLM biliminden hareket etmesidir.

MLM savunulmadan Kaypakkaya savunulamaz. Bu nedenle Kaypakkaya’yı anlamak isteyenlerin başvuracakları kaynak, MLM bilimidir.

Kaypakkaya’yı Anmak, Onun Yöntemini Kavramaktır!

Çokça kullandığımız, sloganlaştırdığımız “Onu anmak savaşmaktır” kavramı da tek yanlı ele alındığında sorunludur. Evet, Kaypakkaya’yı anmak savaşmaktır. Bu doğrudur. Bizler sonuç olarak savaşacağız, mücadele edeceğiz. Bu zaten safımızı seçtikten sonra olması gereken doğal bir fiil değil midir?

Devrimcilik zaten savaşmaktır. Ülkemiz koşullarında başka türlüsü mümkün müdür?

Ancak “Onu anmak savaşmaktır” sloganını sadece tekrarlayarak gerçekte savaşmaktan uzaklaşıldığı, somut şiarlarla kitlelerin savaştırılması görevinin yeterince başarılamadığı, altının boşaltıldığı bir durumla karşı karşıyayız. Oysa Kaypakkaya’da teori ve pratik uyumudur. İçinde bulunduğu koşulları MLM biliminden hareketle analiz edip, teorisini kurarken, bunun doğal sonucu olarak pratiğe girişmiştir.

Pratiğe giriştikçe teorisini devrimcileştirmiş, kitlelerden öğrenmekten asla vazgeçmemiştir. İşte Kaypakkaya’yı özgün ve önder kılan bu yanıdır.

Yöntemi devrimcidir. İbrahim, “bayatı atıp tazeyi almak”tan “eski gömleği yeni ve temiz gömlekle değiştirmek”ten yanadır.

Kaypakkaya’nın kısacık mücadele yaşamı ve sınıf mücadelesi içindeki gelişim seyri incelendiğinde ne demek istediğimiz daha net anlaşılır. O, mücadelenin başlangıcında yani safını işçi sınıfından ve ezilen halklardan yana belirlediğinde, Kemalizm’i ilerici görmektedir.

İlk dönem yazılarında bu ifadeler vardır. Ancak süreç ilerledikçe, mücadele içinde kitlelerle temas kurdukça, araştırmalarını derinleştirdikçe gerçeği kavrar ve çekinmeden haykırır: “Kemalizm faşizmdir!” Ne yaptığının, ne dediğinin bilincindedir.

Herkesi ayağa kaldıracağından, rahat koltuklarından hoplayacaklarından emindir. Nitekim dediği gibi de olmuştur.

Bir başka örnek… Kaypakkaya, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nde Ankara’dadır. İşçilerin görkemli eylemini duyunca hemen İstanbul’a gelir ve harekete katılır. Ve bu eylemden Türkiye devrimi için önemli dersler çıkarır. Benzer tavır diğer işçi eylemlerinde, Değirmenköylü’lerin toprak işgallerinde, öğrenci eylemlerinde vardır.

İfade etmeye çalıştığımız şey şudur; nerede bir kitle hareketi varsa, Kaypakkaya oradadır. Oradadır çünkü devrim diye bir derdi vardır. Gerçeğin peşindedir. Kitlelerin, sınıf mücadelesi pratiği içinde yer alarak, gözlemleyerek gerçeği bulur ve teorize eder.

Tıpkı Çorum, Kürecik bölge tahlillerinde olduğu gibi. Kaypakkaya’nın Kürt illerindeki faaliyetinin, onun Kürt Ulusal Sorunu başta olmak üzere Milli Meseleye ilişkin çözümlemesinde belirleyici olduğunu kim reddedebilir. Özcesi Kaypakkaya, sınıf mücadelesinin engin denizinde bizzat yer alarak tezlerini kurmuştur.

Kaypakkaya’nın yöntemi buyken, günümüzde Kaypakkaya’nın ardıllarının tıpkı onun döneminde yaptığı gibi örneğin gençlik ve kadın hareketleri içinde yer alması, buralardan devrimci sonuçlar çıkarması, neden yanlış olsun?

Ya da günümüzde köylülerin kitlesel hareketine neden olan çevre ve doğa tahribatına, rantına karşı mücadelesi içinde yer almak ve ondan devrimci sonuçlar çıkarmak neden yanlış olsun ki?

Ya da Rojava’da yer almak, bu muaazam direnişten devrimci sonuçlar çıkarmak, oradan bölgeye ve Ortadoğu’ya ilişkin devrimci çözümler üretmek, Kaypakkayacılığın ta kendisi değil midir?

Kısacası Kaypakkaya’yı anlamanın ve anmanın ilk adımı, onun yöntemini kavramaktır. Nerede bulunursak bulunalım, hangi alanda ya da bölgede yaşarsak yaşayalım, safımızı işçi sınıfından ve ezilen haklardan yana belirlemişsek, ilk önce yapmamız gereken, kitlelerin hareketliliği içinde yer almak, sınıf mücadelesine bütün varlığımızla atılmaktır. Kitlelerin mücadelesinden devrimci sonuçlar çıkarmak önceliğimiz olmalıdır.

MLM bilimi ve onun Türkiye koşullarına uyarlanmasının adı olan Kaypakkaya’nın teorisini kurarken hareket tarzı, yöntemi önceliğimiz olmalıdır.

Yeni başlayanlar için Kaypakkaya’yı anlamak ve güncellenme tartışmaları içinde onun devrimci yöntemini kavramak hareket noktamız olmalıdır.

Onun yöntemi, ortaya koyduğu tezler ve kitlelerin mücadelesi. İşte gücümüzün kaynakları, zaferimizin teminatları…

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu